Bu çalışmada, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Delillerin ortaya konulması ve tartışılması” başlığı altındaki 206-208.maddeleri ile 215-218.maddeleri incelenecektir. Bu incelemede CMK hükümleri ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun ilgili hükümleri değerlendirilecektir. Ödevin sistematiği olarak önce CMK madde metni, sonra CMUK madde metni ve son olarak madde ile ilgili açıklama yapılacaktır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Delillerin Ortaya Konulması ve Tartışılması
Delillerin Ortaya Konulması ve Tartışılması[1]
Madde 206- (1) (Değişik fıkra:25.5.2005-5353/29) Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır.Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz.Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir.[2]
(2) Ortaya konulması istenen bir delil aşağıda yazılı hallerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
b) Delil ile ispat edilmek istenen olayın karara etkisi yoksa.
c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa.
(3) Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.
(4) (Mülga fıkra:25.5.2005-5353/29).[3]
1412 sayılı CMUK
Delilerin ikamesi ve bu babdaki talep ve kararlar:
Madde 237- (Değişik: 21.5.1985-3206/49) Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ikamesine başlanır.Ancak, sanığın sorgusunun yapılmamış olması delillerin ikamesine mani değildir.Sonradan gelen sanığa, ikame edilen deliler bildirilir.
Bir delilin iradına müteallik talebin reddi mevzubahis olur yahut bazı delillerin iradına müsaade olunması muhakemeye ara vermeyi icap ettirirse, mahkeme bu bapta bir karar verir.
Mahkeme vuku bulan talep üzerine veya kendiliğinden tanık ve bilirkişi celbini ve başkaca sübut sebeplerinin ihzar ve iradını emredebilir.
Delillerin ikamesi ve reddi:
Madde 238- (Değişik: 5.3.1973-1696/36) Delillerin ikamesi, davet edilen bütün tanıkların ve bilirkişinin dinlenmesi vesair sübut vasıtalarının iradedilmesi demektir.
İkamesi istenen herhangi bir delil aşağıda yazılı hallerde reddolunabilir.
a) Delil ikamesi kanun hükümleri mucibince caiz değilse,
b) Delilin belli açık bir hususa taalluku itibariyle ikamesi lüzumsuz ise,
c) Delil ile ispat edilmek istenen vakıanın karara tesiri yoksa veya sanık lehine evvelce sabit olmuş bir duruma ilişkin olursa,
d) Delil hiçbir suretle maksada elverişli değilse,
e) Delilin elde edilmesi imkanı yoksa,
f) Delil ikamesi talebi işi uzatmak maksadıyla yapılmış ise,
g) Sanığın beraatini ispat edecek önemli bir iddia ileri sürülüp de bu iddiada bildirilen vakıa, gerçek olarak kabul edilebilecek mahiyette ise.
Bu hüküm, ilk olarak duruşma celsesinde veya 212.madde mucibince duruşma hazırlığında veya hakim soruşturmasında davet olunup dinlenmeleri istenen tanıklar ve bilirkişiler hakkında ve diğer sübut vasıtalarının iradı halinde de uygulanır.
Cumhuriyet savcısı ile sanık ve varsa müdahil müştereken talep ederlerse mahkeme şu veya bu delilden vazgeçebilir.
Müdahil, yalnız şahsi hakları ispat için gösterdiği delilden, başkalarının uygun beyanlarına hacet olmadan,her zaman vazgeçebilir.
Kabahate taalluk eden veya şahsi dava üzerine görülen işlerde mahkeme davaya ve feragate ve evvelce verilen kararlara bağlı olmayarak delillerin ne hudut dahilinde ikame edileceğini tayin eder.
AÇIKLAMA
Duruşma ve kovuşturmada yapılan en önemli işlerden biri olan delillerin ortay konulması ve bu delillerin tartışılması, sanığın sorgusundan sonra başlar.Bu aşamada deliller, tek tek ileri sürülecek, iddia ve savunma bu deliller hakkında düşüncelerini söyleyeceklerdir. Ayrıca bu tabirin içine tanıkların, bilirkişilerin beyanda bulunmalarını sağlamak ve soruların nasıl sorulacağını tayin etmek de vardır.[4]
Kanunun gerekçesinde delillerin soruşturma ve duruşma hazırlığı evre ve aşamalarında toplanması ve bu delillerin duruşmada tartışılıp değerlendirilmesi, sonucunda da davanın bir duruşmada bitirilmesi amacıyla maddenin hazırlandığı belirtilmiştir.
Delil ile ispatlanacak olayın karara bir etkisinin olmamasının anlamı; ispatı istenen olayla hakkında hüküm kurulacak eylem arasında bir bağlantı bulunmaması ya da bağlantı olmakla birlikte hükmü etkilememesidir.[5]Mahkeme bu durumda delil ortaya koyma talebi reddedebilir.
Delilin ortaya konulması talebinin davayı uzatmak amaçlı yapıldığından kastedilen ise; duruşmanın bitirilmesini önemli ölçüde uzatacak talepler olması, mahkemenin de sanık yararına değil sadece uzatmaya yönelik bir talep olduğu konusunda kanaat getirmesidir.
Delilin kanuna aykırı elde edilmiş olması halinde ise hakim ya da mahkeme yine bu delilleri de değerlendirmeye almayacaktır.Delilin kullanılıp kullanılmayacağı hususunda öncelikle bir delilin hukuka aykırı olarak elde edildiğine yönelik iddiaların kesinleşmesi gerekmektedir.
Hukuka aykırılık konusunda mahkeme, kuşkulu kalırsa delilin hukuka uygun elde edildiğini kabul eder ve o delili yargılamada kullanır.
Delillerin ortaya konulması talebinin reddi konusunda mahkeme takdir hakkını kullanacaktır.Bunun yanlış kullanıldığını düşünen taraf, hükümle birlikte denetleme isteyebilir.Örneğin; delilin ortaya konulmasına karar verildiği ancak tartışılmadan geçildiği iddia edilebilir.[6]
Kanun gerekçesinde 4.fıkranın madde metninden çıkarılmasının şahsi hak davası ile ilgili olduğu, bu kanunda şahsi hak davasının düzenlenmediği belirtilmiştir.
Delil ve olayın geç bildirilmesi
Madde 207-(1) Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez.
1412 Sayılı CMUK
Delil ve vakıanın geç irat edilmesi:
Madde 239- Bir delilin veya ispat olunacak vakıanın geç irat edilmesi, ikamesi talebinin reddine sebep olamaz.
Bununla birlikte dinlenecek tanığın veya bilirkişinin ismi hasma geç tebliğ edilmiş yahut ispat edilecek hadise hasım tarafı için lazım gelen malumatı elde etmeğe vakit müsait olmayacak derecede geç bildirilmişse, hasım tarafı delillerin ikamesi hitam bulmazdan evvel malumat almak üzere duruşmaya ara verilmesini isteyebilir.
Reisin veya mahkemenin emriyle davet olunacak tanıklar ve bilirkişi hakkında Cumhuriyet savcısı ve sanık dahi bu hakkı haizdirler.
Bu talepler hakkında mahkeme kanaatine göre karar verir.
AÇIKLAMA
Ceza yargılamasının temel amacı maddi gerçeğe ulaşmaktır. Mahkeme ve mahkeme başkanı bizzat maddi gerçeği araştırır ve o ana kadar söz konusu edilmeyen bir delilin duruşmaya getirilmesine ve tartışmaya açılmasına karar verebilir.CMK’ nda da hakimin delil araştırabilmesi ilkesi kabul edilmiştir.Ancak yeni delil, karşı tarafa bildirilmeli, bu bildirimi alan taraf gerekirse duruşmanın ertelenmesini isteyebilmelidir.[7]
Delillerin tartışılması bölümünden sonra yeni deliller çıkarsa, bunlar da ortaya konulur ve ortaya konulduktan sonra yeni bir tartışma bölümü başlar.[8]
Gerekçede bu hükmün dikkatli uygulanması gerektiği, davayı bir duruşmada sonlandırma ilkesine zıt olduğu belirtilmiştir.Ancak maddi gerçeğe ulaşma ve savunma hakkının sınırlanmaması, davayı tek duruşmada bitirmekten daha önemlidir.Burada makul bir denge kurulmalı, savunma yeni delillerden haberdar olmalı, bu delillere karşı düşüncelerini söyleyebilmeli, ancak bu konuyu davaları uzatmak ve sürüncemede bırakmak için bir araç olarak kullanmamalıdır.
Tanığın duruşma salonundan ayrılması
Madde 208-(1) Tanıklar, dinlendikten sonra ancak mahkeme başkanı veya hakimin izniyle duruşma salonundan ayrılabilir.
1412 Sayılı CMUK
Tanığın ve bilirkişinin dinlendikten sonra mahkemeden uzaklaşmaları
Madde 241- Tanıklar ve bilirkişi, dinlendikten sonra ancak reisin emir ve müsaadesiyle mahkemeden çıkabilirler.Bunun için evvelce Cumhuriyet savcısına ve sanığa sorulur.
AÇIKLAMA
Tanıklar, dinlenmek üzere tek tek salona alınırlar.Dinlenen tanık salonda kalır.Dinlendikten sonra ancak mahkeme başkanı veya hakim kararıyla duruşma salonundan ayrılabilirler.Bunun nedeni olarak tanıkların birbirleriyle yüzleştirilmeleri olasılığı gösterilebilir.[9]
Madde metninde bilirkişilerin salondan ayrılmalarına değinilmemiştir. CMK’nun 68.maddesinde “ Yaptıkları açıklamalardan sonra mahkeme başkanı veya hakim, çekilmelerine izin vermedikçe bilirkişiler duruşma salonunda kalırlar; ancak salona teker teker alınıp birbirinden ayrı olarak dinlenmeleri zorunlu değildir.”şeklinde bir düzenleme yapılmıştır.Bu düzenleme de 208.madde paralelinde bir düzenlemedir.Dolayısıyla tanık ve bilirkişilerin dinlendikten sonra salondan ayrılmaları konusunda maddeler arasında benzerlik vardır.
CMUK’nda tanık, salondan ayrılmadan önce C.Savcısına ve sanığa sorulacağı şeklinde bir düzenleme vardır.CMK’nda bu ifadeye yer verilmemiştir.Ancak mahkeme başkanı veya hakim, taraflara bir soruları olup olmadığını sormalı ve ona göre izin vermelidir.[10]
Dinleme ve okumadan sonra diyeceğin sorulması
Madde 215- (1) Suç ortağının, tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinden ve herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara karşı bir diyeceklerinin olup olmadığı katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine sorulur.
1412 Sayılı CMUK
Dinlenme ve okunmadan sonra sanığa ne diyeceğinin sorulması
Madde 250- Tanığın, bilirkişinin veya şerikinin dinlenmesinden ve herhangi bir varakanın okunmasından sonra bunlara karşı bir diyeceğinin olup olmadığı sanığa sorulur.
AÇIKLAMA
CMUK hükmüne göre deliller ortaya konduktan sonra bir diyeceğinin olup olmadığı sadece sanığa soruluyordu.CMUK 233.maddede ise C.savcısına, sanığa ve müdafiine, bilirkişi ve tanıklara soru sorma hakkı tanınmıştı.Ancak “diyeceğini söylemek” ile 233.maddedeki soru sormanın farklı şeyler olduğu ve savcıya varsa katılana ve müdafie de diyeceklerinin olup olmadığının sorulması gerektiği doktrinde savunulmuştur.[11]
CMK ile bu ayrım kalkmış gözükmektedir.215.madde ile katılan veya vekiline, C.savcısına, sanığa ve müdafiine tanık ve bilirkişi beyanlarına karşı diyecekleri sorulacaktır.Ayrıca 201.maddede de bu kişilerin tanık ve bilirkişi beyanlarına karşı soru yöneltebilecekleri hükme bağlanmıştır.Bu sorular, direk sorulabileceği gibi hakim ya da başkan aracılığı ile de sorulabilir.Usulüne başkan ya da hakim karar verir.Ancak sanık ve katılanın doğrudan soru sorma hakkı yoktur.Hakim veya başkan aracılığı ile soru sorabilirler.Sorulan soruya itiraz edilmesi halinde, sorunun yöneltilip yöneltilmemesine başkan ya da hakim karar verir.[12]
Delillerin tartışılması
Madde 216-(1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanuni temsilcisine verilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
(3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.
1412 Sayılı CMUK
Cumhuriyet savcısının,sanığın ve malen sorumlunun iddiaları ve sözleri:
Madde 251- (Değişik:8.6.1936-3006/1) Delillerin ikame ve münakaşası bittikten sonra söz davacıya ondan sonra Cumhuriyet savcısına, sonra malen sorumluya ve daha sonra da hemen sanığa verilir.
Cumhuriyet savcısı sanığa ve sanık ve müdafii de cumhuriyet savcısına cevap vermek hakkına haizdirler.Reisin müsaadesiyle davacı ve malen sorumlu da cevap verebilir.En son söz sanığındır.
Sanık namına müdafi tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek başka bir şey olup olmadığı sanığa sorulur.
AÇIKLAMA
1412 Sayılı kanun, müdafie otomatik olarak söz vermekten bahsetmemiştir. Müdafie söz verilmesi için onun istemesi gerekmektedir.[13]Yeni kanunda bu kaldırılmış, tartışmada sanığa ve müdafie söz verileceği belirtilmiş, haklı olarak savunma güçlendirilmiştir.
Kanun, eski kanuna paralel olarak en son sözün sanığa ait olacağını belirtmiştir.Her ne kadar CMK metninde belirtilmemiş olsa da müdafi, sanık adına savunmasını yapmış olsa dahi son söz yine sanığa verilecek, yapılan savunmaya ekleyecek bir şeyi olup olmadığı sorulacaktır.Bu husus, gerekçede de gösterilmiştir.Bu hususa dikkat edilmemesi savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelir ve bozma sebepleri arasındadır(CMK 289/1-h)
Yargıtay’ın CMUK döneminde verdiği kararlarda da bu görülmektedir. Örnek olarak; “CMUK’nun 251.maddesinde(en son söz sanığındır) hükmü yer almaktadır.Savunma hakkı ile yakından ilgili bu usul kuralı, emredici nitelikte olup, buna uyulmaması aynı yasanın 308.maddesinin 8.bendi gereğince, yasaya mutlak aykırılık oluşturur.” (Yar. CGK, 28.5.1996, E.1996/3-110, K.1996/114), “Duruşma mutlaka sanığın son sözü ile bitirilmelidir.İlk hüküm kurulurken (son sözün sanığa verilmesi ) kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamada da aynen geçerlidir.” (Yar.CGK, 3.7.1995, E.1995/4-211, K.1995/239) verilebilir.[14]
Delilleri takdir yetkisi
Madde 217- (1) Hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir.Bu deliller hakimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her tür delille ispat edilebilir.
1412 Sayılı CMUK
Delillerin takdir yetkisi
Madde 254- Mahkeme, irat ve ikame edilen delilleri duruşmadan tahkikattan edineceği kanaate göre takdir eder.
(Ek: 18.11.1992-3842/24) Soruşturma ve kovuşturma organlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz.
AÇIKLAMA
Ceza Muhakemesi Kanunu, delil serbestisi ilkesini benimsemiştir.Bu serbesti içinde delillerin bir sıralaması yapılmış ve duruşmada ortaya konan deliller, duruşma dışı delillere göre üstün kabul edilmiştir.[15] Böylece hakimin delillerle direk teması esas alınmıştır ve doğrudan doğruyalık ilkesinin uygulanması amaçlanmıştır.
Maddi gerçeğe ulaşmak zorunda olan yargılama makamı, bunun için en uygun delilleri bulmak zorundadır.Bu nedenle yazılı belgelere değil, o belgenin sahibi olan kişi ile doğrudan temas kurarak bir kanaate ulaşmak zorundadır.[16]
CMK’nun 217.maddesi mahkemenin, sadece duruşmada ortaya konulan ve tartışılan delillerden oluşan bir kanaatle hüküm kuracağını belirterek doğrudan doğruyalık ilkesinin şekli yönünden bahsetmiştir.Hüküm verecek makam, araya başka vasıta koymadan, kendisi bir kanaate ulaşmalıdır.[17]
Doğrudan doğruyalık, soruşturma ile kovuşturma ve duruşma aşama ve bölümlerini ayıran bir özelliğe de sahiptir.Soruşturma aşamasında bizzat ilgili her zaman hazır bulunmaz.Daha çok savcı ve kolluk birlikte yürütür.Dolayısıyla doğrudan doğruyalık ilkesi pek uygulanmaz.Ayrıca yine soruşturma safhasında devletin tek taraflı bir araştırması, bilgi toplaması söz konusudur.[18] Bu safhada savunma devrede değildir.Duruşmada ise iddia makamının topladığı deliller, tartışılmakta, karşı görüşler ortaya konulmakta ve gerçeğe ulaşılmaya çalışılmaktadır.[19]Şekli anlamda doğrudan doğruyalık, devlet ve iddia lehine fakat savunma aleyhine tek taraflılığı ortadan kaldırarak, silahların eşitliği ilkesini hayata geçirmeyi sağlayıcı bir fonksiyon da icra etmektedir.[20]
Doğrudan doğruyalık ilkesinin bu yönünün yanında hakim, mümkün olduğu kadar olaya yakın delilleri kullanacak, olayı birinci elden ispatlayan delillere dayanacaktır.Olayla ilgili deliller arasında bir sıralama yapacak, olayı kanıtlayacak en yakın delili ya da delilleri hükümde kullanmalıdır.[21]Bu da doğrudan doğruyalık ilkesinin maddi yönü olarak karşımıza çıkar.Şekli anlamda doğrudan doğruyalık,delillerden nasıl bilgi sahibi olunacağı konusunu düzenlediği halde, maddi anlamda doğrudan doğruyalık, daha çok hangi delilin olayı ispatlamakta kullanılacağı ile ilgilenir.[22]
Kanuna göre hakim, kanaatini duruşmada oluşturmak zorundadır. Soruşturma dosyasındaki belge ve tutanakları okuyarak kanaatini duruşmadan önce oluşturmamalıdır[23].Soruşturma evresindeki yazılı deliller, duruşmada tekrar tartışılmalı, savunmanın da görüşleri alınmalı, hakim yazılı ifade, belge ve tutanak sahipleri ile duruşmada yüzyüze gelip doğrudan dinlemelidir.
Maddenin ikinci fıkrası, hukuka uygun elde edilmiş her tür delille olayın ispat edilebileceğini belirtmiştir.Diğer bir anlatımla hukuka aykırı elde edilmiş deliller, ispatta kullanılamaz ve vicdani kanaate esas alınamaz.
Burada sorun, hukuka aykırı delillerin ne ölçüde değerlendirmeye alınacağıdır.
Yasakoyucu, bazı deliller açısından doğrudan değerlendirme yasağı getirmiş olabilir.Delilin, hukuka aykırı elde edildiğini kanıtlamak, o delilin kullanılmasını engellemek için yeterli olacaktır.Örneğin; usulüne uyulmadan alınan ifadeler, delil olarak değerlendirilmeyecektir (CMK 147-148). Bu durum, mutlak değerlendirme yasağı olarak adlandırılır.[24]
Uygulayıcının somut olaya göre değerlendirme yaptığı ve bu değerlendirme sonucu ulaştığı yasağa nispi değerlendirme yasağı denilmektedir.[25] Bu sistemde bireyin çıkarları ile toplumun çıkarları arasında bir denge oluşturulmaya çalışılmıştır.
Uluslararası hukuka bakılacak olursa farklı uygulamalarla karşılaşılabilir. Anglo-Amerikan sisteminde, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin değerlendirilmeyeceğine yönelik kuralın amacı, kolluk teşkilatını kontrol altına alabilmek, disipline edebilmektir.[26]Sanığın haklarının ne derece ihlal edildiği önem taşımaz.
Avrupa hukuk sisteminde ise, hukuka aykırı deliller teorisinin asıl amacı, birey haklarını koruma altına almaktır.Hukuka aykırılık, sanığın temel haklarını ihlal edecek derecede ise elde edilen delillerin kullanılamayacağı belirtilmiştir.[27]
Diğer bir teori olan hakların dengelenmesi, daha çok Alman hukukçuları tarafından geliştirilmiştir.Buna göre; her somut olayda ayrı değerlendirme yapılmalıdır.Bir tarafta toplumsal çıkar, diğer tarafta sanığın ihlal ettiği çıkar, dava konusu suç vardır.Buna göre bir değerlendirme yapılmalıdır.
Örneğin; öldürme eyleminden sanık olan kişinin evinde hukuka aykırı bir arama yapılmış ve sanığın sakladığı, olayda kullanılan silah ele geçirilmiştir. Arama şartlarına uyulmadığı için silah hukuka aykırı ele geçirilmiştir.Bu durumda hakların dengelenmesi teorisi uyarınca yaşama hakkı, konut dokunulmazlığı hakkından daha üstün bir hak olduğu için hakim, hukuka aykırı elde edilmiş dahi olsa silahı delil olarak kabul etmeli, hükmünde de bu delile dayanabilmelidir.[28]
Türk hukukunda ise değerlendirme yasağı, 1992’de yapılan değişiklikle kanuna girmiştir.1412 sayılı CMUK’nda delil ayrımı yapmadan ve hukuka aykırılığın boyutuna bakmadan, tüm hukuka aykırı deliller açısından değerlendirme yasağı getirilmiştir. Eski kanunun Anglo-Amerikan sistemini benimsediği söylenebilir.[29]
CMK’nda da aynı görüşün devam ettiği görülmektedir.217.maddede suçun, sadece hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş delillerle ispatlanabileceği belirtilmiş, böylece mutlak değerlendirme yasağı öngörülmüştür.
Hukuka aykırı delil değerlendirilmemekle birlikte, bu delil yardımıyla ulaşılan başka delillerin değerlendirilmesi konusu tartışılmaktadır.Örneğin; sanık, işkence ile suçu itiraf etmiş ve olayda kullanılan silahın yerini söylemiştir.Bu durumda bu silah, hükme esas teşkil eden delil olarak kullanılabilir mi sorusu akla gelmektedir.
Anglo-Amerikan sistemi, bu konuda “zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir.” diyerek bu tür delillerin de kullanılamayacağını belirtmiştir.
Ceza mahkemelerinin ek yetkisi
Madde 218-(1) Yüklenen suçun ispatı, ceza mahkemelerinden başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunun çözümüne bağlı ise; ceza mahkemesi bu sorunla ilgili olarak da bu Kanun hükümlerine göre karar verebilir.
Ancak, bu sorunla ilgili olarak görevli mahkemede dava açılması veya açılmış davanın sonuçlanması ile ilgili olarak bekletici sorun kararı verebilir.
(2) Kovuşturma evresinde mağdur veya sanığın yaşının ceza hükümleri bakımından tespitiyle ilgili bir sorunla karşılaşılması halinde; mahkeme, ilgili kanunda belirlenen usule göre bu sorunu çözerek hükmünü verir.
1412 Sayılı CMUK
Adi hukuk meselelerinde ceza mahkemelerinin yetkisi
Madde 255- (Değişik:8.6.1936-3006/1) Bir fiilin suç olup olmaması, adi hukuka ait bir meselenin halline bağlı ise ceza mahkemesi bu meseleye dahi ceza işlerindeki usul ve deliller için mer’i kaidelere göre karar verir.
Bununla beraber mahkeme, muhakemeye ara vererek hukuk davası açılması için alakadarlara bir mehil verebilir.
Hukuk mahkemesinden bu babda bir hüküm çıkmasını da bekleyebilir.
Ceza mahkemelerinde son tahkikat esnasında suçtan zarar görenlerle sanıkların yaşlarında ceza hükümleri bakımından lüzum görülecek tashihlerin Nüfus Kanunundaki usule göre icrası ceza mahkemesine aittir.Bu babda verilecek karar esas hükümle birlikte temyiz olunabilir.
AÇIKLAMA
Kanuna göre suçun ispatı, ceza mahkemelerinden başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunun çözümüne bağlı ise ceza mahkemesi ya uyuşmazlığı kendisi çözer(nispi yargılama); ya da görevli mahkemede dava açılması veya açılan davanın sonuçlanması için bekletici sorun yapar.Burada önemli olan, sorunun suçun ispatıyla ilgili olmasıdır.Bir fiilin suç olup olmadığının belirlenmesi bakımından ceza mahkemelerinin, diğer yargılama makamlarının kararları ile bağlı olmayacağı anlaşılmaktadır.[30]
“Başka bir mahkeme”den kastedilen genellikle hukuk mahkemeleri olmasına rağmen idare mahkemelerini ya da başka ceza mahkemelerini de ilgilendiren uyuşmazlıklar, bekletici sorun ya da nispi yargılama konusu olabilir.
Yasakoyucu, bazı konularda bekletici sorun yapılmasını emretmiştir.Bu konularda nispi yargılama yoluyla ceza mahkemesi karar veremez.Bunun en önemli örneği, Anayasa’ya aykırılık iddiasıdır.Ceza mahkemesinde uygulanacak kuralın Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülmüş ya da mahkeme bunu re’sen görmüş olabilir.Bu durumda mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin cevabını beklemek zorundadır.[31]
Aynı şekilde yasakoyucunun nispi yargılama yapma zorunluluğu getirdiği konularda da mahkeme, bekletici sorun yapamaz.Kovuşturma evresinde mağdur veya sanığın yaşının ceza hükümleri bakımından ihtilaflı olduğu hallerde ceza mahkemesi, ilgili yasadaki usule göre sorunu çözer.Önemli olan kovuşturma aşamasında bu sorunun ortaya çıkmasıdır.Soruşturma aşamasında ortaya çıkarsa, önce hukuk mahkemesinden yaş düzeltme istenmeli, sonra ceza davası açılmalıdır..[32]
Ceza mahkemesinin, bu sınırlandığı durumlar hariç bekletici sorun ya da nispi yargılama yapma konusunda takdir yetkisi vardır.Sorunu bekletici sorun yapmasının olumlu yönü; uyuşmazlık uzman mahkeme tarafından çözüleceği için hükmün daha sağlıklı olmasıdır.Olumsuz yönü olarak da, yargılamada zaman kaybı olması gösterilebilir. Bu olumsuzluk, madde gerekçesinde de “…mahkemenin ceza davasını beklemeye alması, ancak çok zorunlu ve uzmanlığa ilişkin bir husus söz konusu olduğunda karar verilebilecek bir hal sayılmalıdır. Aksi takdirde davanın makul sürede bitirilmesi ilkesi ihlal edilmiş olur.” şeklinde ifade edilmiştir.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
CUMHUR ŞAHİN, CEZA MUHAKEMESİ KANUNU GAZİ ŞERHİ, SEÇKİN YAY., BİRİNCİ BASKI, ARALIK 2005
CUMHUR ŞAHİN, CEZA MUHAKEMESİNDE İSPAT(DELİLLERİN DOĞRUDAN DOĞRUYALIĞI İLKESİ), YETKİN YAY., ANKARA 2001
NUR CENTEL-HAMİDE ZAFER, CEZA MUHAKEMESİ HUKUKU, BETA YAY., YENİLENMİŞ 3.BASKI, ARALIK 2005
ERDENER YURTCAN, CEZA YARGILAMASI HUKUKU, ALFA YAY., 9.BASKI, EKİM 2002
NURULLAH KUNTER-FERİDUN YENİSEY, MUHAKEME HUKUKU DALI OLARAK CEZA MUHAKEMESİ HUKUKU, İKİNCİ KİTAP, CEZA MUHAKEMESİNİN YÜRÜYÜŞÜ, BETA YAY., 12.BASI, İSTANBUL 2003
[1] ŞAHİN Cumhur, Ceza Muhakemesi Kanunu Gazi Şerhi, Seçkin Yay., Aralık 2005, sh.589.
[2] Değişiklikten önceki metin: “(1) Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır.”
[3] Yürürlükten kaldırılan fıkra şu şekilde idi: “(4) Katılan, yalnız kişisel haklarını ispat için gösterdiği delilden vazgeçebilir.”
[4] KUNTER/YENİSEY, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta basım, 12.bası, 2003, sh.960.
[5] CENTEL/ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta basım, Yenilenmiş 3.baskı, Aralık 2005, sh.540.
[6] CENTEL/ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.541.
[7] CENTEL/ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.538.
[8] KUNTER/YENİSEY, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.975.
[9] CENTEL/ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.530
[10] ŞAHİN Cumhur, Gazi Şerhi, sh.593.
[11] KUNTER/YENİSEY, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.970.
[12] CENTEL/ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.531.
[13] KUNTER/YENİSEY, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.975.
[14] YURTCAN Erdener, Ceza Yargılaması Hukuku, Alfa basım, 9.baskı, Ekim 2002, sh.652.
[15] ŞAHİN Cumhur, Gazi Şerhi, sh.659
[16] ŞAHİN Cumhur, Gazi Şerhi, sh.663
[17] ŞAHİN Cumhur, Gazi Şerhi, sh.664
[18] ŞAHİN Cumhur, Ceza Muhakemesinde İspat (Delillerin Doğrudan Doğruyalığı İlkesi ), Yetkin Basım, Ankara 2001, sh.30
[19] ŞAHİN Cumhur, Ceza Muhakemesinde İspat, sh.30
[20] ŞAHİN Cumhur, Ceza Muhakemesinde İspat, sh.30
[21] ŞAHİN Cumhur, Gazi Şerhi, sh.669
[22] ŞAHİN Cumhur, Gazi Şerhi, sh.669
[23] ŞAHİN Cumhur, Gazi Şerhi, sh.694
[24] CENTEL/ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.554
[25] CENTEL/ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.554
[26] CENTEL/ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.555
[27] CENTEL/ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.555
[28] CENTEL/ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.556
[29] CENTEL/ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.557
[30] ŞAHİN Cumhur, Gazi Şerhi, sh.696
[31] CENTEL/ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.448
[32] CENTEL/ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.449
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :
"Cmk'nda Delillerin Ortaya Konulması (206-208, 215-218)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Av.Onur Kart'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (https://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
|
|