Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Görevi İhmal Suçu

Yazan : Mehmet Tan Yıldız [Yazarla İletişim]
hakim

Makale Özeti
bu makalede 765 sayılı yasanın 230. maddesinde yer alan görevi ihmal suçu incelenmiştir. suçun hukuki yapısında bir değişiklik olmadığı için 5237 sayılı yasa dönemindede güncelliğini korumaktadır.
Yazarın Notu
daha önce adalet dergisinde yayınlanmıştır. 38 sayfa

GÖREVİ İHMAL SUÇU


Mehmet Tan YILDIZ


Giriş : Görevi ihmal suçu Türk Ceza Yasasının ikinci kitap, üçüncü ba-bında devlet idaresi aleyhine işlenen cürümler başlığı altında düzenlenmiş-tir. Memurlara özgü bir suçtur. Türk Ceza Yasası ve özel yasalarında me-mur sayılmayanlar bu suçu işleyemezler. Uygulamada görevi kötüye kul-lanma suçu ile karıştırılmaktadır. Sonuçlar kısmında her zaman olduğu gi-bi, suçu soyutlamaya ve tamim etmeye çalıştık.

MADDE 230 : Hangi nedenle olursa olsun memuriyet görevini yap-makta savsama ve gecikme gösteren veya üstünün yasaya göre verdiği buyrukları geçerli bir neden olmadan yapmayan memur üç aydan bir yıla kadar hapis ve bin liradan beş bin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.
Bu savsama ve gecikmeden veya üstünün yasal buyruklarını yap-mamış olmaktan devletçe bir zarar meydana gelmişse, derecesine göre altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile birlikte süreli veya temelli ola-rak memuriyetten yoksun kalma cezası da hükmolunur.
Her iki durumda memurun vazifesini geciktirmesinden veya verilen buyruğu yapmamasından, kişiler bir zarara uğramışsa bu zarar ayrıca ödettirilir.

Metnin değerlendirilmesi
Yasa ihdas edilirken suçun konusunu oluşturan hukuki ilişkiler birbirine karıştırılmıştır. Dördüncü ceza dairesinin 13.11.1991 gün ve 4911/6041 sayılı kararındaki karşı oy yazısında belirtildiği gibi eski yasa metnindeki efrat sözcüğü, 6123 sayılı yasa ile kişiler olarak değiştirilmiştir. Böylece tüzel kişiler metin kapsamına girmişlerdir.
Buna rağmen, yasa metninin amacı tam anlatamaması nedeniyle uygu-lamada, farklı yorumlar ortaya çıkmıştır. Örneğin; hazinenin müdahil ol-maması halinde zarara hükmedilemeyeceği, gerçek kişilerin zarara uğrama-sı halinde re’sen tazminat verileceği, karara bağlanmıştır.
Tazminata ilişkin hususları müdahale şartına bağlamak ve özel hukuka ilişkin hükümler doğrultusunda ele almakta fayda vardır.
Üçüncü fıkra tamamen gereksiz bir düzenlemedir. Nitekim yeni tasarıda metinden çıkarılmıştır.
Memuriyetten yoksunluk süresinin üst sınırının belirtilmemesi de, hak kaybına ve adaletsiz sonuçlara neden olabilmektedir. Hapis cezası yanında ayrıca para cezasına yer verilmesi, her zaman ifade ettiğimiz gibi lüzumsuz bir müeyyidedir. 647 sayılı yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, hapis ce-zası yanında yer alan tüm para cezaları anlamını yitirmiştir.
Yasa maddesinde “hangi nedenle olursa olsun” ifadesi yer almaktadır. Görevi ihmal etmekte mazeret teşkil eden haller, ya yasaldır yada yasal de-ğildir. Meşru nedenler varsa hukuka uygunluk hali vardır veya kast unsuru yoktur, suç oluşmaz. Nedenler yasal değilse hukuken değeri yoktur, sonuca etkili değildir. Bu sebeple anılan ifadenin metinde yer alması gereksizdir. Aslında herhangi nedenle olursa olsun ifadesiyle, kanunun uygulanmasında katı olunması gerektiği açıklanmıştır. Ancak uygulamada pek çok hal, kas-tın yokluğuna, beşeri hataya veya hukuki bilgisizliğe yüklenmektedir.

Tarif ve mahiyeti
Görevi ihmal suçu, memurlara özgü bir suçtur. Madde genel ve yardımcı hüküm mahiyetindedir. Görevi ihmal sayılan eylem, yasalarda özel bir hü-kümle müeyyide altına alınmışsa, bu özel hüküm uygulanır.
Asker kaçağı olup hakkında başka suçlardan yakalama ve gıyabi tu-tuklama kararı çıkarılmış olduğunu bildikleri keremi yakalamayıp, yaka-lamaya gelen polis memurlarına bir süre teslim etmeyen ilçe jandarma ko-mutanlığında görevli sanıkların eylemleri TCk. 296. maddede yer alan suçu oluşturur.
Yasada açıkça tarifi bulunmayan görevi ihmal suçu, Yargıtay içtihatları-na ve doktrine göre “işgal ettiği makam itibariyle yasaca belirli bir kamu ödev veya görevini yapmaya memur olan bir kişinin, yapmaya zorunlu bu-lunduğu bir işi yapmaması yahut yasa ve tüzüklerce yapılmasını öngördüğü biçimde yerine getirilmemesi veya belli ve uygun süre içerisinde yapılması zorunlu bulunan bir hizmet veya hareketi geciktirmesi, süresinde yapma-ması olarak tanımlanmaktadır.
Devlet idaresinin devamlılığı esastır. Devlet işlerinin aksamadan yürü-tülmesi ve bir disipline tabi olması icap eder. İşte bu gereğe riayet etmeyen memurlarını, devletin cezalandırma hakkı vardır. Memurların görevlerini yerine getirmemeleri veya gecikerek ifa etmeleri, şüphesiz kamu düzenini bozar ve devlet idaresine olan güveni yok eder.
Devlet hizmet arz eden bir kurum olarak, vatandaşlarına sunulan hizme-tin gecikmesi veya yapılmaması nedeniyle verilen zararları resen karşıla-makta, kendisine verilen zararlar talebe bağlı tutulmaktadır.
Bu suç tipinin görevi kötüye kullanma suçunda olduğu gibi, suçların kanuniliği ilkesine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

Korunan hukuki yarar
Görevi savsama eylemi, devlet yönetimine karşı işlenen bir suçtur. Ko-runan hukuki yarar, devlet işleyişinin zamanında yapıldığı yolundaki inanç-tır. Suçun mağduru devlettir.
İdarenin disiplini, devlete duyulan güven, işlerlik ve verimlilik, iş güven-liği ve ahlakı, kamu çıkarları korunan yararlar arasındadır.
Her kamu görevi, kamu yararına olan bir hedefin, bir amacın elde o-lunmasına yöneliktir. Görevin hiç ve zamanında yapılmaması ise, bu hede-fe ulaşılamamasına veya geç ulaşılmasına yol açar. Ancak, bunun yanında, kişisel bir çıkarın gözetildiği de unutulmamalıdır. Bu itibarla görevi ihmal birden fazla konulu suçtur.
Her suç kişisel ve kamusal yararları ihlal eder. Bu sebeple önceliği olan hukuki yararın, teoride esas alınması gerekir.
Görevi savsama eyleminde korunan değer, Devlet işleyişinin zamanında yapıldığı hakkındaki inanç olduğundan, yasalara uygun olarak verilmiş bir haciz kararını, kendisiyle ilgisi olsa bile yerine getirmeyen görevli, koru-nan değeri çiğnemiş olduğundan bu suçu işlemiş olur.

KANUNİ UNSUR
Suçun oluşması için failin memur olması ve ihmal ettiği hususun görevi dahilinde bulunması lazımdır.

a)Memur olmak
Memurun tarifi T.C.K. 279. maddede yapılmıştır. Buna göre kamu gö-revi yapanlar memur sayılır, kamu hizmeti yapanlar ise memur sayılmazlar.
Devlete ait kuruluşlarda çalışanların ceza yasası uygulamasında memur sayılabilmesi için öncelikle o kuruluşun, devletin varlık amacı çerçevesinde yerine getirmek zorunluluğunda olduğu bir işi yapıyor olması gerekir. Ka-mu görevi devletin amacı gereği yerine getirmek zorunda olduğu işlevler-dir. Bu görevin niteliği zorunlu olmasıdır. Görev devlet olmanın gereği ola-rak yerine getirilmektedir.
Hizmetliler, okul bekçisi, şoförler, imamlar, belediye temizlik işçileri, su idaresi görevlisi, itfaiye mensupları, kamu hizmeti yapmaları nedeniyle memur sayılmamışlardır.
Bilirkişiler, Ceza yasasının uygulanmasında memur sayılmaz. Görevini yapmayan bilirkişiler hakkında ne işlem yapılacağı, CMUK.nun 70. mad-desinde saptanmıştır. TCK. 230. maddesiyle ceza tayini yasaya aykırıdır.
Harita mühendisi olan sanığa raporunu hazırlaması için iki aylık süre verildiği ancak sanığın işlerinin yoğun olması nedeniyle bilirkişilikten affı-nı istediği verilen sürede raporunu düzenlemediği eyleminin HUMK. 278/3 ve 271. maddelerine uyduğu.
Bilirkişi olarak atanan sanığın yemin yaptırılmak suretiyle dosya ken-disine tevdi edilmiş olmasına rağmen süresinde mahkemeye sunmaması TCK.230.maddeye uyar.
Suçun faili sadece memurlar olabilir. Memurluk sıfatını bilmek koşu-luyla, diğer kişilerde bu suça iştirak edebilirler.
Kimlerin memur sayılacakları TCK.279. maddeden başka, 399 sayılı ka-nun hükmünde kararnamede ve özel yasalarında açıklanmıştır.
399 sayılı kararnamenin 11. maddesine göre, teşebbüslerin ve bağlı ortaklıkların paralarına ve para hükmündeki evrak ve senetlerine ve diğer mevcutlarına karşı işledikleri suçlar ile bilanço, tutanak, rapor ve benzeri her türlü belge ve defterleri üzerinde işledikleri suçlar ile ifa ettikleri görev-lerinden doğan suçlardan dolayı memur sayılarak haklarında Türk Ceza Kanununun 2 nci kitap üçüncü ve altıncı baplarındaki hükümler uygulanır.
1163 sayılı yasanın 62. maddesine göre, yönetim Kurulu üyeleri ve koo-peratif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludur-lar. Bunların suç teşkil eden fiil ve hareketlerinden ve özellikle kooperatifin para ve malları bilanço, tutanak, rapor ve başka evrak, defter ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlardan dolayı “Devlet memurları” gibi ceza görürler.
Memurun yönetsel görevi sırasında bu suçu işlemesi halinde, idari mer-cilerden izin alınması gerekmekte, adli görev sırasında işlenmesi halinde ayrıca izne ihtiyaç bulunmamaktadır.

b)Görevli olmak
Bir memurun görevi ihmal suçundan dolayı cezalandırılabilmesi için, yapılmayan yada gecikerek yapılan işin, memurun yasal görevi olması ge-rekir. Görev sahası anayasa, yasa, tüzük, yönetmelik, tamim ve emirlerle belirlenir. Emrin yetkili merci tarafından verilmiş olması gerekir.
Köye gelen tapulama komisyonuna, hizmet binası, iaşe temini gibi işler, köy muhtarının yasal görevi içinde olmadığından, bu işler için köy halkın-dan usulsüz para toplaması, görevi ihmal suçunu oluşturmaz.
Salma parası toplamak, köy ihtiyar heyeti üyelerinin görevi olmadı-ğından, görevi ihmal suçundan dolayı cezalandırılamazlar.
Mahalle muhtarlarının, M.K. un 639. maddesi uyarınca, tescil davasına ilişkin ilanları yapmak görevi yoktur.
Sanığın, öğretmenlerin maaş bordrolarından aylık olarak kestiği öğret-men evi aidatlarını yatırmayarak üzerinde tutması biçiminde oluşan, eyle-miyle ilgili olarak aidat kesintisinin yasal dayanağının bulunmaması, bu konudaki tek düzenleme olan "Öğretmen Evleri Lokaller ve Eğitim Merkez-leri Sosyal Tesisler Yönetmeliği" nin 33. maddesinin, Danıştay 5. Dairesi-nin 15.02.1993 gün E.1992/27, K.1993/610 sayılı kararı ile iptal edilmiş olması karşısında, sanığın yaptığı hizmetin kamu görevi niteliğinde bulun-madığı gözetilmeden, öğeleri oluşmayan görevi savsama suçundan hüküm-lülük kararı verilmesi hatalıdır.
Sanık doktor, nöbet ve mesai saatleri dışında dahi, kendi uzmanlık a-lanına giren hastalıklara ilgili çağrılara icabet etmekle mükelleftir.
Kooperatifinde görevli veznedar olan sanığın denetim görevinin bu-lunmadığı nazara alınarak kabul edilen eylemlerinin görevi ihmal suçunu oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde TCK. 203/1 maddesiyle hükümlendirilmesi.
Zimmetine para geçiren sanık nihatı denetleme sorumluluğu olmayan sanıkların, ona güvenerek banka iç kasasını saymadan saymış gibi muta-bakat zaptı hazırlayıp imzalamaları, müteselsilen görevi ihmal suçunu o-luşturur.
İcra ve iflas yasasının 81. maddesine göre, zor kullanma hususunda bütün zabıta memurları, icra memurunun yazılı müracaatı üzerine, kendisi-ne muavenet ve emirlerini ifa etmekle mükelleftirler. Köylerde haczi yapan memurun emirlerini, muhtarlar da ifaya mecburdurlar.
İcra memuru tarafından gönderilen satış ilanını yapmayan ve ilan mazbatasını göndermeyen muhtarın eylemi, İİK. 357. madde gereğince gö-revi ihmal suçunu oluşturur.
Görevli olmak yeterli olmayıp görevin yapılması mümkün olmalıdır.
Keşif günü veya keşif gününden bir gün önce yazılan yazılarla sanık-lardan keşifte hazır olmaları istendiği, kadastro teknisyeni olan sanıkların asli görevleri olan daire işlerinin olması nedeniyle keşif yerinde hazır ola-madıkları anlaşıldığından, uygun bir süre tanınarak çağrıda bulunulma-ması nedeniyle beraat kararı verilmesi gerekir.

MADDİ UNSUR
Suçun maddi unsuru görevin yapılmaması, gecikerek yapılması, kanun ve nizam hükümlerine uyulmaması, üstün yasaya uygun emirlerinin yerine getirilmemesidir.
Bu suçun konusunu, görevin ilgili memur tarafından yapılmaması oluş-turur. Ancak suçun konusunu görevin yapılmaması olarak kabul etmekte yarar vardır. Görev başka bir memur tarafından yapılmışsa, eylem disiplin suçu olarak tavsif edilmelidir.
Görevi ihmal suçu için, failin ceza uygulamasında memur sayılan veya özel kanunlarında memur gibi cezalandırılacağı belirtilen görevlilerden ol-ması, kanun, tüzük yönetmelik v.s gibi normlar hiyerarşisi içinde yer alan düzenlemelerle verilmiş olan belirli bir görevin, hiç yerine getirilmemesi veya geç yerine getirilmesi, failde görevi ihmal kastının varlığı gerekir.
Görevin ifası sırasında gerekli dikkat ve özenin gösterilmemesi halle-rinde de, suçun oluştuğu kabul edilmektedir. Memur kendi görev sahası ile ilgili mesleki bilgileri, yükümlülükleri ve buna ilişkin mevzuatı bilmek zo-rundadır.
Hekimlerin ihmali eylemlerini değerlendiren kararlar incelendiğinde, il-liyet bağının kurulamadığı hallerde, görevi ihmal suçundan sorumlu tutul-dukları görülmektedir. Hekimler görevlerinin gereği olan, tüm tetkik ve incelemeleri yapmamış olmalarından dolayı, görevlerini ihmal etmiş ol-maktadırlar.
Hastanın bir hafta sürekli bir şekilde prekordial ve retrosternal şiddetli bir ağrıdan şikayet etmesine rağmen, kalp nevrozu teşhisi konulmaması, görevi ihmal suçunu teşkil eder.
T.C.K un 230. maddesindeki görevi ihmal suçunun oluşması için, heki-min bu görevini yapmaması dolayısıyla ölüm veya müessir fiilin söz konu-su olmaması gerekir. Hekimin acil yardımda bulunmaması veya resmi veya insani vazifesini yapmaması dolayısıyla ölüm veya müessir fiil gerçekleş-miş ise artık görevi ihmal söz konusu değildir.
Sanıklar mağdurun göz röntgenini çekmeden, onu ameliyata hazırlama-dan, ameliyat ettiklerine ve gözdeki çiviyi tespit edemeyerek ikinci kez ame-liyat olmasına neden olduklarına göre, gerekli mesleki özen ve titizliği gös-termedikleri açıktır. Her ne kadar raporlarda ve tutanakta mağdurun gö-zündeki çivinin olay günü tespit edilip çıkartılması halinde dahi, göz kaybının önlenemeyeceği belirtilmişse de, bu husus görevi ihmal suçunun o-luşması yönünden önemli değildir. Esasen gözdeki çivinin geç çıkartılma-sından dolayı göz kaybı meydana gelmiş olsaydı, yani sanıkların eylemleri ile sonuç arasında illiyet bağı bulunsaydı, o zaman görevi ihmal suçu değil, TCK. 459/2 maddede öngörülen tedbirsizlik ve dikkatsizlik ile yaralanmaya neden olmak suçu oluşurdu.
TCK.nun 455/1. maddesinde taksirle (bir kimse) nin ölümüne sebebiyet verilmesi suçunda, (kimse) sıfatı anne karnındaki çocuğun sağ olarak ta-mamıyla doğduğu anda kazanıldığından, olayımızda; doğum günü geçen gebe Semsat’ın hastaneye yaptığı ilk başvurusunda. sanıklar tarafından tedbir alınıp ileri tetkikler yaptırılarak gerekli olan doğum şeklinin acilen saptanmaması sonucu bebeğin doğum başladığı sırada ana karnında ölme-si sebebiyle (kimse) sayılamayacağından eylem, TCK.nun 230. maddesi yönünden tartışılmalıdır.
Hastaya daha fazla ilgi gösterip kafatası grafisi röntgeni çektirmesi gerekirken, bu lazimeye riayet etmemek hastanın nabız ve tansiyonunu sık sık ölçmemek ve gerekeli ihtimamı göstermeyerek ensedeki yarayı tespit edememek suretiyle görevini ihmal eylediği,
Hastanede tedavisine devam edilmeyerek sakınca olmadığı gerekçesiyle taburcu edilip, 4 gün sonra ölmüş bulunmasına göre tedaviye devam edilse idi yaralının kurtulması tıbben mümkün olup olmadığı hususunun adli tıp meclisine ölene ait raporlar gönderilerek sorulduktan sonra fiilin vasfının tayini gerekir.
Aşağıya aldığımız kararda hatalı diş çekimi, dikkatsizlik ve tedbirsizlik nedeniyle etkili eylem sayılmıştır. Ayrıca hukuki ihtilaf olup olmadığının tartışılması istenmiştir.
Mağdurenin hazırlanan diş çekim şemasına göre, 1. azı dişinin çekilmesi gerekirken, sanığın gerekli özeni göstermeyerek kanin dişini çektiği, eylemin TCK. 459/1. maddesine uygun olduğu.
Suç bir zarar suçu değildir. Devletçe bir zararın meydana gelmesi ha-linde ceza artırılacaktır. Görevin yapılmaması veya gecikerek yapılması halinde, zarar doğurucu bir netice meydana gelmemiş olsa dahi suç oluşa-caktır.
Yargıtay 4. Ceza Dairesinin kararlılık taşıyan uygulamalarında, memu-run göreve gelmemesi, geç gelmesi, görev yerini terk etmesi, görevden er-ken ayrılması gibi eylemlerde görevi savsama suçunun öğelerinin bulun-madığına ve hakkında disiplin işlemi yapılabileceğine karar verilmekte-dir.
Maddenin genel hüküm mahiyetinde olması nedeniyle, eylemin özel bir yasa maddesine temas etmesi halinde, bu yasa hükmü uygulanır.
Mahalle muhtarı olan sanığın, araştırmadan ölüm belgesi düzenleyip vermekten ibaret eylemi, TCK. 230. maddesine değil, 355. maddesine u-yar.
Dördüncü Ceza dairesi uygulamalarında görevi kötüye kullanma suçu-nun aktif, ihmal suçunun ise pasif eylemlerle işlenebileceği ifade edilmekte ve suçun hareket unsuru nitelendirmeye esas alınmaktadır. Halbuki bu suçu benzeri olan görevi kötüye kullanma suçundan ayıran unsurun, manevi un-sur olduğu açıktır. Görevi ihmal suçu, görevin ihmal kastıyla yapılmamasıdır. Görevin yerine getirilmemesi, belli bir saike dayanıyorsa, ortada görevi kötüye kullanma suçu vardır.
Görevi savsama suçu, bir memurun görevini yapmaması veya gecikerek yapması, görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu ise memurun yasal düzen-lemelerle kendisine verilen bir görevi, yasaya aykırı şekilde yapmasıyla oluşur. Birincisinde etkin olmayan, ikincisinde etkin bir davranış söz konu-sudur.
Görevin memura yüklediği mükellefiyetler, menfi yada müspet olabilir. Memur müspet mükellefiyetleri menfi, menfi mükellefiyetleri müspet ha-reketle ihlal etmişse, görevi ihmal suçu oluşur. Bu nedenle hareketin, mut-laka pasif olması şart değildir.
Noter başkatibinin, özel vekaletname kağıtlarını boş olarak imzalayıp bı-rakması görevi ihmal suçu olarak kabul edilmiştir. Burada memur menfi mükellefiyeti, müspet hareketle ihlal etmiştir. Hakimin, matbu arama karar-larını imzalayıp bırakması da, aynı mahiyettedir.
Keza ilmühaberi boş olarak imzalayan muhtar hakkında, TCK.355. madde gereğince hüküm kuran yerel mahkeme kararı, eylemin TCK. 230. maddeye uyacağı gerekçesiyle bozulmuştur.
Görevi ihmal suçu, icrai hareketlerle işlenebilir mi? Bu suç memurun gö-revini usulsüz yapması veya yapmaması sonucunda oluşur. Yargıtay’ımız bazı kararlarında failin kusurlu icrai hareketlerini, görevi ihmal suçu olarak değerlendirmiştir. Zimmet suçunun dikkatsizlik ve tecrübesizlik nedeniyle işlenmesi halleri, eylemin zimmet kastına dayalı olmaması sebebiyle, göre-vi ihmal suçu olarak tavsif edilmiştir. Keza özel kasta dayalı olmayan ve neticesinde bir zarar meydana gelmeyen icrai nitelikteki eylemler, görevi kötüye kullanma suçu sayılmamış ve ihmal suçunun oluşacağı kabul edil-miştir. Örneğin; belediye başkanının hurda eşyayı yasal olmayan bir usulle satması görevi ihmal sayılmıştır. Sonuçta, görevi ihmal suçu, ihmal suretiy-le icrai hareketlerle işlenebilir.

a)Görevin yapılmaması
Görevin yapılmaması hiçbir şekilde yerine getirilmemesidir. Yasada gö-revi yapmamak yerine savsamak tabiri kullanılmıştır. Değiştirilmeden önce yasa metninde “…memuriyet vazifesini yapmakta ihmal ve terahi eden…” ifadeleri mevcuttu. Şüphesiz savsama kelimesi, ihmal kelimesini tam ola-rak karşılamamaktadır.
İhmal kavramındaki netlik ve açıklık, savsamak kavramında bulunmamaktadır. Savsamak, failin yapmak ile yapmamak arasında, tembellik ve isteksizlik duygularının karıştığı bir ruh halinde bulunduğunu anlatmakta-dır. Yeni tasarıda, ihmal kelimesi tercih edilmiştir.
Yargıtay kararlarında, tahliye müzekkeresinin imzalanmaması veya geç imzalanması, nöbetçi avukatın zorunlu müdafilik görevine icabet etmemesi, vekalet gereği yürütülen davanın takip edilmeyerek açılmamış sayılmasına yol açılması, görevli doktorun rapor vermekten kaçınması, mütalaaya aykı-rı çıkan kararın temyiz edilmemesi, yapılan atamaların belediye meclisinin onayına sunulmaması, orman mühendisinin yeterli denetim yapmayarak usulsüz kesime yol açması, kıymetli evrakın adi evrak gibi gönderilmesi, kolluk görevlisinin adli olaya müdahale etmemesi, dava takipçisinin davayı kaybettiği halde temyiz etmemesi, görevin yapılmaması olarak kabul edil-miştir.
Gerekli muayene ve kontrolü yapmadan yapılmış gibi beyanname im-zalatmaktan ibaret olan sanığın eylemi görevi ihmal suçunu oluşturur.
Görev bir bütündür. Göreve dahil olan bir çok yükümlülük bulunmakta-dır. Memur bu yükümlülüklerini yerine getirmediğinde, suçun oluşmuş sa-yılması için, idarenin işleyiş biçimi ve disiplini gibi temel ve yapısal özel-liklerinin örselenmiş ve zedelenmiş olması gerekir. Göreve bir gün gelme-mek halinde, eylem disiplin cezasını gerektirir. Ancak nöbete gelmemek halinde, daha hususi bir ihmal vardır. Burada ölçü görevin ortada kalıp kalmaması olmalıdır. Görev ortada kalmışsa görevi ihmal aksi halde disip-lin suçu olabilir. Nöbetçi memurun yerine bir mazeret yada anlaşmayla başka memur bakmış ise disiplin suçu dahi olmaz. Aşağıdaki iki içtihat ara-sındaki çelişki bu ölçüte dayanılmamasından kaynaklanmaktadır.
Suç tarihinde nöbetçi olduğu halde, resmi görevine gelmemek suretiyle, görevini ihmal eden mübaşirin eylemi, T.C.K. nın 230. maddesine uyar.
Nöbetçi katibin görevine gelmemesi disiplin cezasını gerektiren bir ey-lemdir, görevi savsama suçu oluşmaz.
Bir memurun ihmali eylemi, diğer memur tarafından etkisiz ve anlamsız hale getirilmişse, yinede suç oluşur mu? Bir memurun tutanak düzenleme-mesine rağmen, diğer memur tutanak düzenleyerek bu görevi yerine getir-mişse, görevini yapmaktan kaçınan memuru, görevi ihmal suçunu işlemiş saymamak gerekir. Çünkü görev ifa edilerek devletin etkinliği ve disiplini korunmuştur. Dolayısıyla hukuki yarar ihlal edilmemiştir. Bu nitelikteki bir eylemi, disiplin suçu olarak kabul etmek gerekir. Meğer ki tutanağın iki memur tarafından tanzimini zorunlu kılan bir hüküm mevcut olsun.

b)Görevin gecikerek yapılması
Görevin yerine getirilmemesi söz konusu olmayıp, gecikmeyle ifası söz konusudur. Bu durumda da hukuki yararın ihlal edildiği kabul edilmiştir. Gerçekten de gecikmeyle yapılan bir işin, sadece bu sebeple amacına ulaş-maması mümkündür. Ayrıca idarenin devamlı işlemesi gerektiği prensibine aykırılık teşkil eder.
Görevin yapılmasında belirli bir sürenin takdir edilmesi mümkün de-ğildir. Görevi teşkil eden eylemin mahiyetine göre değerlendirme yapıla-caktır. Süre göreve göre uzun veya kısa olabilir.
Hırsızlık yapıldığını gece öğrenen sanığın, olay yeri olan köye ertesi sabah gitmekten ibaret olan eyleminde, görevi ihmal suçunun ne şekilde oluştuğu açıklanmadan.
Yanıt verilmeyen sürenin kısalığı gözetilmeden sanığın cezalandırıl-masına karar verilmesi.
Sanık doktorun on beş dakikalık gecikmeyle geldiği, hastanın tedaviye cevap vermeyerek öldüğü, bilirkişi raporunda gecikme olamasa dahi ölü-mün meydana geleceği şeklinde görüş bildirildiği anlaşıldığından, eylem disiplin suçu mahiyetindedir.
Yasal olarak 60 gün içinde yapılması gereken görevi, 5 ay gecikmeyle yapmak, görevi ihmal suçunu oluşturur.
Zabıtanın işlenen suçu, üç ay süreyle C. Savcısına bildirmemesi, görevi savsama suçunu oluşturur.
Yargıtay’dan bozularak gelen dosyanın işlemlerini, 1.5 yıl süreyle yapmamak eylemi, görevi savsama suçunu oluşturur.
Köy muhtarı olan sanığın, 9.10.1984 tarihinde yaptığı evlenme işlemini, 20.2.1987 tarihinde tescil için nüfus idaresine geç bildirmek suretiyle görevini ihmal ettiği.
Mahkeme yazmanı olan sanığın bir yıl boyunca 2661 adet ceza, yerine getirme ve tali karar fişlerini savcılığa gecikmeli olarak göndererek “göre-vini gecikmeli olarak yaptığı ve böylece savsadığı” anlaşıldığı halde beraat kararı verilmesi yasaya aykırıdır.
Günü gününe bankaya yatırılması gereken paranın, 17 süreyle evde tu-tulması görevi ihmal sayılmıştır.

c)Üstün yasaya uygun emirlerinin yerine getirilmemesi
Üstün buyruklarını yerine getirmemek suç sayılmıştır. Çünkü idare belli bir hiyerarşi düzenine sahiptir. Amir mevkiindeki memurlar, maiyetlerinde bulunan diğer memurları, bu düzen dahilinde sevk ve idare ederler. O halde üstün her emri, görevin yerine getirilmesini sağlayan bir direktiftir. Bu e-mirlerin yerine getirilmemesi halinde, idarenin zaafa uğrayacağı aşikardır. Kanun bu emirlerin yasaya uygun olmasını aramaktadır.
Yeni tasarıda emirlerin gecikmeyle yerine getirilmesi, madde kapsamına alınmıştır.
Sanığın demirbaş ve ayniyat sayımı yapması için, amirinin verdiği emir-leri yerine getirmemekten ibaret olan eyleminin, görevi ihmal niteliğinde olduğu gözetilmeden.
Anayasanın 137. maddesi gereğince; kamu hizmetlerinde her hangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya anayasa hükümlerine aykırı görürse yerine getirmez ve bu aykırılığı emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir. Bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir surette yerine getirilmez. Yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.
TCK. 49/son madde gereğince, “merciinden sadır olan emir hilafı kanun olduğu takdirde, neticesinden hasıl olan cürüme mürettip ceza, emri veren amire hükmolunur” Bu madde memura isabet eden mesuliye-ti, ortadan kaldırmamaktadır. Anayasanın anılan 137. maddesi emri yerine getirenin sorumlu olmayacağını açıklamıştır. Anayasanın 137. maddesinin amir hükmü karşısında, suç teşkil eden emri yerine getiren sorumluluktan kurtulamaz.
Anayasa maddesinde sorumluluğun emri yerine getirene ait olmayacağı ifade edilmiştir. Bu sorumluluğun hukuki mi yoksa cezai mi olduğu belirtilmemiştir. Ancak her iki tür sorumluluğu kapsadığı bir gerçektir. Bu maddede cezai sorumluluktan bağışıklık tanınmış olmasaydı dahi memurun TCK. 230 madde gereğince sorumlu tutulması mümkün olamazdı.
Hukuki bilgisizlik ve yanılma hallerinde cürüm teşkil eden bir emri yeri-ne getiren memur sorumlu olmaz. Her halükarda memurun araştırma yü-kümlülüğü vardır. Burada emrin açıkça suç teşkil etmesi aranmaktadır. Memur, emrin suç teşkil ettiğini bilmeli veya bilmesi gerekmelidir. Emri yerine getirmek mecburiyeti ile suç teşkil eden eylemden kaçınmak mükel-lefiyeti arasında kalan memurun sorumluluğunu azaltmak için, anayasanın anılan maddesinde “açıkça suç teşkil eden” ifadesi kullanılmalıdır. Gerçek-ten de bazı hallerde emrin görev gereğimi, yoksa üstün görevini kötüye kullanmasında bir araç mı olduğu ayırt edilemeyebilir.
Yasaya aykırı emri yazılı olarak veren amirin emri yerine getirilir. Bu emrin yerine getirilmesinden doğacak sonuçlardan memur sorumlu değil-dir. A.Y. 137/1 fıkra 3. cümle bunu ifade etmektedir. Bu düzenleme yasaya aykırı yazılı emrin yerine getirilmemesi halinde memurun görevi ihmal su-çunu işlemiş sayılıp sayılmayacağı konusunda tam bir açıklık getirmemek-tedir.
Kanaatimizce T.C.Y. 230. maddeye göre yasaya aykırı emri yerine ge-tirmeyen memur, bu emir yazılı olarak tekrarlansa dahi ceza hukuku açı-sından sorumlu tutulamaz. Yasa maddesi emrin yasaya uygun olmasını şart koşmaktadır. Anayasa maddesi idare hukukuna ait bir norm getirmiştir. Bu norma muhalefetin müeyyidesi idari nitelikte olacaktır. Anayasaya böyle bir hüküm vaz edilerek, idarenin devamlı, etkin ve disiplinli olmak gibi ö-zellikleri nazara alınmıştır. Çünkü idare işlerken emirlerin derhal yerine getirilmesi, tartışma konusu yapılmaması gerekir. Verilen emrin ifasından sonra, hukuki sorunların tartışılmasına izin verilmektedir. İdari bir eylem yada işlemin, belli bir zaman aralığında ve mekanda zorunlu olarak yerine getirilmesi gerekir. İşte bu zorunluluk, emirlerin tartışma konusu yapılma-sını engellemektedir.
Şu halde yazılı olarak verilse dahi yasaya uygun olmayan emri, suç teşkil etmese dahi yerine getirmeyen memur hakkında ceza hukuku müeyyideleri uygulanamaz.

d) Yasa ve yönteme uyulmaması
Suçu oluşturan bu hareket, yasa metninde anlatılmamıştır. Memur gö-revini yerine getirdiği sırada, yasanın öngördüğü şekil şartlarına uymamış olabilir.
Metindeki ihmal ve terahi ile sadece failin memuriyet veya hizmeti dolayısıyla kanunen yapmaya mecbur olduğu bir işi yapmaması hali değil, fakat aynı zamanda o işin kanun ve nizam hükümlerinin gerektirdiği şekil-de yapılmaması keyfiyeti de kastedilmiştir.
Adliyeye sevklerinden önce tıbbi rapor alınmak üzere zabıta tarafından getirilen kişiler hakkında, gerekli muayene yapmadan, beyana göre gerçe-ğe aykırı rapor düzenleyen hekimlerin eylemi görevi ihmal suçunu oluştu-rur.
Daha önce ifade ettiğimiz gibi, mücerret yasa ve yönteme uymamak fiili genel kasta dayanıyorsa, görevi ihmal suçu olarak değerlendirilmelidir.
Nitekim Yargıtay 5. Ceza Dairesi E.1990/3099, K.1990/4297 sayılı 11.10.1990 tarihli kararıyla “sanık muhtarın ister muhtarlığa telefon almak, ister sağlık ocağı, PTT binası yaptırmak için para toplarken makbuz kes-memek, deftere işlememek ve parayı bankaya yatırmamak eylemlerinin, tek görevi ihmal suçunu oluşturacağına” karar vermiştir.
Sanık belediye başkanının belediyeye ait hurda eşyayı, herhangi bir çıkar sağlama amacına dayanmadan, yasal olmayan yoldan şifahi emirle sattırmaktan ibaret olan eylemi, görevi ihmal suçunu oluşturur.
PTT dağıtıcısı olan sanığın, ödeme emrini, pek çok kimsenin çalıştığı daireye giderek daha önceden tanımadığı bir şahsa tebliğ etmesi, tebligat tüzüğünün 34. maddesi gereğince kimlik araştırması yapmaması, ayrıca muhataba tebliğ yapılmış gibi işlem yapması, görevi ihmal suçunu oluştu-rur.
Bununla birlikte, yasa ve yönteme aykırı hareket eden sanığın fiili, göre-vi ihmal kastının bulunmaması nedeniyle suç sayılmamıştır. Buna dair C.G.K.nun 16.12.1991 tarih ve 332/356 sayılı kararında şöyle denilmekte-dir; “ savunma, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamında pis su tahliye borularının tıkanması ve açıldığında çürüdüğünün saptanması nedeniyle tamiratın aciliyet kazandığı, bu nedenle şartname hazırlanması, ilan edil-mesi ve sözleşme yapılmasından vazgeçilerek onarımın yaptırıldığı, yaptırı-lan işlerin çokluğu ve ödemenin sağlanması için tek fatura alındığı, sanıkta suç işleme kastının bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu itibarla sanığa yüklenen görevi ihmal suçunun unsurları oluşmadığı.”

e)Zarar
Görevi ihmal suçu bir zarar suçu değildir. Suç görevin yapılmaması ile oluşur. Zararın yokluğu halinde birinci fıkra uygulanacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında devletçe meydana gelen zarardan söz edil-mektedir. Birinci fıkrada zarardan bahsedilmemektedir. Ancak son fıkrada her iki durumda kişiler her hangi bir zarara uğramışsa, bu zararın ayrıca ödettirileceği belirtilmiştir. Buradaki zarar devlet veya fert aleyhine olabi-lir. Fert aleyhine zarar varsa, bu re’sen ödettirilecektir. Zararın devlet aley-hine olması halinde, hazinenin davaya müdahalesi aranmaktadır. Kişilerin, davaya müdahil olması ve talepte bulunması gerekmez. Bu kişilerin gerçek kişiler olduğu anlaşılmaktadır. Kamu ve özel hukuk tüzel kişilerinin de müdahil olmaları ve talep etmeleri şartıyla tazminat almaları mümkündür.
Buradaki devlet kavramını geniş manada anlamak gerekir. Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri tarafından veya bunların nezaret ve muraka-beleri altında genel ve kolektif ihtiyaçları karşılamak, kamu yararını sağla-mak için icra edilen ve kamuya sunulmuş bulunan devamlı ve düzenli faa-liyetleri, yani kamu hizmeti gören her kuruluş devlet kavramı içerisinde kabul edilmek gerekir.(Sıddık Sami Onara atfen Timur Demirbaştan alıntı, Savaş-Mollamahmutoğlu Türk Ceza Yasasının Yorumu c.2,s.2040 )
Zararın resen ödettirileceğine ilişkin hükmün, birey zararıyla ilgili olup, devlet zararlarına şamil olmadığı gözetilmeden, müdahil ve talip olmayan idare lehine tazminata hükmolunması
Bu şekilde bir ayırım yapılması yasa metnine ve amacına uygun düşmemektedir. Her şeyden önce, tazminat davasına konu olabilecek nitelikteki hukuk ihlallerinin, tazminat hukukuna göre çözümlenmesi gerekir. Yeni tasarı bu doğrultuda bir düzenleme getirmektedir.
Dördüncü Ceza Dairesinin 13.11.1991 gün ve 4911/6041 sayılı kararında yer alan karşı oy yazısında belirtildiği gibi, eski yasa metnindeki efrat sözcüğü, 6123 sayılı yasa ile kişiler diye değiştirilmiş, böylece tüzel kişiler metin kapsamına girmişlerdir. Bundan sonra tüzel kişilerin davaya müdahil olmalarına gerek kalmadan tazminat almaları mümkündür. Bu hakkı gerçek kişiler ile sınırlandırmak doğru değildir.
Kanaatimizce…zarar mali nitelikte..bir zarardır. Bu zararın gelirden yoksun kalma şeklinde değil de devletin mal varlığında azalma tarzında olması gerekir…uygulamada hazinenin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve belediyelerin zararı devlet zararı sayılmakta, köy tüzel kişiliğinin zararı sa-yılmamaktadır.
Kooperatif mallarının devlet malı sayılacağı hakkında gerek 1163 sayılı kooperatifler kanununda ve gerekse diğer kanunlarda herhangi bir hüküm bulunmamasına göre, TCK.230/1 madde yerine 2. fıkrası ile hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.
Zarar ile failin eylemi arasında, illiyet bağı olması lazımdır. Bu bağın doğrudan ve yakın olması aranmaktadır. Dolaylı zararlar maddeye dahil değildir.
Polis memurunun trafik sigortası yaptırmayan kişiye ceza yazmama-sından ibaret eylemde, doğrudan doğruya devlet zararı meydana gelmedi-ği.
Orman suçu nedeniyle tutulan tutanağı işleme koymayan ve kamyonun kaçırılmasına neden olan sanıkların eyleminde, doğrundan doğruya devlet-çe zarar meydana gelmediği kabul edilmiştir.
Tazminatın konusu olan zarar ile, suçun konusu olan zarar farklıdır. Suçun konusu olan zarar, maddi veya hukuki nitelikte olabilir.
Y.C.G.K. 13.12.1996 tarih ve 8-22 sayılı kararında davanın geç a-çılması nedeniyle zamanaşımına uğrama olasılığı ve adaletin gecikmesi nedeniyle doğacak olumsuzluklar zarar olarak kabul edilmiştir.
Gece bekçisinin mıntıkası dahilinde gezip dolaşmakla mükellef olmasına rağmen, şehir kulübünde uzun süre kumar oynaması, arkadaşının ikazına rağmen görev yerine gitmemesi görevi ihmal suçunu oluşturur.
Gece bekçisi olan sanığın, çeyrek saatte dolaşması mümkün olan görev sahasında meydana gelen kuyumcu soygununu önleyememesi, görevi ihmal olarak kabul edilmiştir.
Seçimden önce matbu evraklardaki noksanlığı saptayarak, durumu seçim kurulu başkanına bildiren ve eksikliğin seçimden önce giderilmesini ve seçimin salimen yapılmasını sağlayan seçim memuru sanığın eylemi kast unsuru bulunmadığından suç teşkil etmez.

f)Teşebbüs
Suç ihmali eylemlerle gerçekleştirilebilir. İhmali suçlar neticesi harekete bitişik suçlardandır. Bu nedenle teşebbüs mümkün değildir. Bu suçun te-şebbüs hali, disiplin suçunu oluşturur. Görevi ihmal suçu, bir bakıma vehamet suçudur. Eylem, aranan vehamet boyutlarına teşebbüs halinde ulaşmaz.
Teşebbüsü suç işleme kararının icrası olarak anlayan yazarlar, ihmali bir suçu işleme kararının verilmesi anından ihmali neticenin gerçekleşmesine kadar geçen zaman içinde, ihmali suça teşebbüsün söz konusu olabileceğini kabul ederler.
İhmali suçlarda kanunun yapılmasını emrettiği hareket ya yapılmıştır ve bu takdirde ihmali suç esasen yoktur, ya yapılmamıştır ve bu takdirde ihmali suç tamamlanmıştır. Bu iki ihtimalden öncesinin hukuken önemi yoktur. Bu yapmama safhasından önceki aşamaları cezalandırmak, kast ve niyetin soyut olarak cezalandırılması demek olur ki, caiz değildir.

g) İştirak :
İştirakin koşulları, birden fazla fail ve hareket, hareketlerin nedensellik değeri taşıması, iştirak iradesi ve bir suçun icrasına başlanması olarak sa-yılmaktadır.
Görevi ihmal suçu özgü bir suç olduğuna göre, memurların iştiraki mümkün, memur olmayanların maddi iştiraki mümkün olmamak gerekir. Çünkü görevli ve yükümlü olmadıkları için fiili yapmaları yada yapmama-ları söz konusu olamaz. Şeriklerin memur olması halinde, iştirakin söz ko-nusu olması için, yine görevli ve yetkili olmak şartlarını aramak gerekir.
Memur olmayanlar ise failin sıfatını bilmek koşuluyla, bu suçtan sorum-lu tutulabilirler. Memur olan ve olmayanların, bu suça aslen ve fer’an ma-nevi iştirakleri mümkündür. Ne var ki iştirak iradesinin oluştuğu hallerde, memurun eylemi çoğu kere bir saike dayanır ve görevi kötüye kullanma suçuna dönüşür.
Memur olmayanların memur olduklarını bildikleri memurlarla memuri-yete müteallik suç işlemeleri halinde 66. madde hükmünce memuriyete mü-teallik suça iştirak etmiş sayılırlar.
Bu suça iştirakin mümkün olup olmadığı, görevi oluşturan maddi iliş-kilerin yapısına bağlıdır. Görev iştirak halinde yapılan ve yapılması gere-ken bir görev ise, görevi ihmal suçunun da iştirak halinde işlenmesi müm-kündür.
Görevi ihmal suçu, yapmamak şeklinde tecelli ettiğinden, iştirakten çok birlikte işlemekten, eş zamanlı fiilden söz edilebilir. İştirakte aranan yardımlaşma ve dayanışma bu suçta yoktur. Çünkü bir durum meydana getirilmez, ihdas edilmez. Suça teşebbüs mümkün olmadığına göre, iştirak-te mümkün olmamak gerekir.
Köyde olup olmadığı sorulan bir kişiyi araştırması için bekçiye talimat veren muhtar, bekçinin beyanına göre yokluk belgesi verse, iştirak olmaz, dolayısıyla faillik söz konusu olur.

h)Teselsül
Görevi ihmal sayılan birden fazla eylem, aynı suç işleme kararıyla gerçekleştirilmiş olabilir. Aynı suç işleme kararıyla aynı hukuki yararın, birkaç kez ihlal edilmesi halinde, müteselsil suç söz konusu olur.
Sanık hakkında telefonu görüşmeye kapatmak üzere görevlendirilen teknisyene araç temin etmemesi nedeniyle, Bismil asliye ceza mahkemesine birden çok dava açıldığı anlaşıldığından, davaların birleştirilerek, sanığın aynı suç işleme kararıyla davranıp davranmadığı araştırılıp sonucuna gö-re, hakkında TCK. 80. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı belirlenmelidir.
İcra müdürlüğünün konuya ilişkin yazısına rağmen, nafaka borçlusunun maaşından kesinti yapılmasına ilişkin haczi uygulamama ve bu kişinin görev yeri değişikliğini süresinde bildirmeme biçimindeki eylemlerin TCY.nın 230 ve 80 maddelerine uyduğu gözetilmeden.
Sanık hakkında tahsil ettiği emanet paralarını süresi içerisinde bankaya yatırmayarak görevini ihmal ettiğinden ve keza maliyeden aldığı harç ve cezaevi yapı pullarının karşılığını süresi içinde ilgili yerlere yatırmamak suretiyle, keza görevini ihmalden ayrı ayrı dava açılmış ve her iki suç ta sübuta ermiş olduğu halde TCK. 80 madde uygulanmak yerine tek fiilden ceza tayin edilmesi.
Bunların yanında, birden fazla sanık hakkında suç tutanağı düzenleme-yen, orman muhafaza memurunun eyleminin, düzenlemediği tutanak sayı-sınca görevi ihmal suçunu oluşturacağına karar verilmiştir. Çünkü her suçta ayrı ayrı düzeni ihlal vasfı mevcuttur. Fert ve toplum diyalektiğini sarsan ve bozan, her eylem hakkında, ayrı ayrı işlem yapmamak, birden fazla görevi ihmal suçlarının oluşmasına neden olur.

MANEVİ UNSUR
Memur, hareketi ve neticeyi, bilmeli ve istemelidir. Suçun manevi unsu-ru genel kasttır.
Fail yaptığı yada yapacağı hareketi düşünüp öngörmüş olmalı, bir kelime ile hareketi de bilmelidir. İşlenen fiil bir icra suçu ise fail hareketi düşünüp öngörmekle kasden hareket etmiş olur. Fakat bir ihmal suçu söz konusu ise fail yapmamaktan ibaret olan olumsuz hareketi bilmeli, bunun farkında ol-malıdır. Ancak bu halde ihmal suçunun kasden işlendiği iddia edilebilir.
Sanık köy halkından O.nun doldurup getirdiği ikametgah ilmühabe-rini lamba ışığında O.ya inanarak imzalamıştır. Sanık ilmühaberin gerçeğe aykırı olduğunu bilmemektedir. Beşeri ihmal derecesinde ka-lan eyleminde ihmal kastının varlığı kabul edilemez. 6. CD. 23.12.1983 6387/10028
Buradaki kast, memurun kanunen yapmakla mükellef olduğu bir işi, makbul bir sebebe müstenit olmaksızın yapmamak veya geciktirmek, şuur ve iradesinden ibarettir. Eğer ihmal, memuriyet vazifesine müteallik bir bilmemeden veya yanlış bilgiden hatadan ileri gelmiş ve mesela kasti ol-maksızın hüsnüniyetle ve kendi düşünce tarzına göre memur, vazifesine taalluk eden muayyen bir fiil ve hareketi yapmaması icap ettiğini zannet-mişse, bu takdirde hareketinde 230. maddenin manevi unsuru mevcut sayılmaz.
Konuya temas eden As.Y.Drl.Krl. nun 16.4.1971 tarihli ve 25/24 sayılı kararı şöyledir; “Memurun kanun ve nizama göre yapmakla mükel-lef olduğu bir vazifeyi yapmaması veya geç yapması memuriyet vazifesini ihmal suçunun maddi unsurunu, fiil unsurunu teşkil etmektedir. Ancak zikri geçen suçun tamamlanması için selbi (olumsuzlukla ilgili ) duruma tekabül eden fiil unsuru yanında, manevi unsura vücut veren ihmal kastının da tekevvün etmiş olması gerekmektedir”
Kasta ulaşan kusurlu hareketlerinde, bu unsura dahil olduğu anla-şılmaktadır. Neticenin öngörülebilmesi taksirli suçun şartıdır. Ancak me-murluk ihtisasa dayalı, yükümlülükleri olan bir meslektir. Bu sebeple me-mur görevini yaparken kendisinden beklenen özen ve dikkati göstermek zorundadır. Ağır taksir, kasta eşittir. (culpa lata dolo aequi paratur)

Banka müfettişinin uyarısına karşın, bir havaleyi ödeme sırasında gerekli titizliği göstermeyerek bu paranın diğer sanığın eline geçmesine neden olan sanık Haldun’un eylemi ise, görevi ihmal niteliğindedir.
Suç konusu vekaletname altındaki imzanın müşteki tarafından atılmadığı anlaşılmıştır. Toplanan delillere göre, kasıtlı bir şekilde sahte vekaletname düzenlediğini kabule olanak bulunmamaktadır. Sanık noter memurunun eylemi, kendisine müracaat eden kişinin kimliğini yeterince araştırmamak suretiyle görevini ihmal etmektir.
Yetkili savcının infaz evrakı ve ilamı incelemeden hükümlünün para cezasını infaz ederek, hürriyeti bağlayıcı cezanın tehirine karar verdiği an-laşılmıştır. Göreve başlayan savcı olan sanık, hükümlünün dosyasını celp edip, ilam ve eklerine bakmadan, tehir kararına istinaden hükümlüyü ceza-evine aldırmış, durum tahliye sırasında anlaşılmıştır. İnfaz dosyası üzerin-de infazı gereken ceza başlığı altında beş ay hapis yazmaktadır. Bu yazı sanığı yanılgıya düşürmüştür. O halde sanığın eyleminde ihmal kastının bulunduğunu kabul etmek mümkün değildir.
İhmal suçunun cürüm nevinden olmasına ve cürümlerin cezalandırılması 45. maddenin sarahatine nazaran ancak kasta makrun bulunmasına müte-vakkıf olup kasti olmayan cürüm cezalandırılamayacağına, ihmal ve terahi suçunun cezalandırılması vazifenin yapılmamasının beşeri bir hataya veya unutmaya ve bir içtihada hamiline imkan bırakmayacak surette vazifesizliğin tebarüzünden ibaret bir kastın vücuduna vabeste olup kasta makrun olmayan ihmalin cezalandırılmasına kanunen imkan yoktur.
Zorla getirilen tanığın, duruşma bekleme salonundan, sanığın bilgisi dışında ayrıldığına göre, müsnet suçun unsurları oluşmamıştır.
Memur görevine dahil olan hususları bilmekle mükelleftir. Görevin kap-samı kanun, tüzük, yönetmelik, talimat ve emirlerle belirlenir. Memur bu hususları bilmediğini makul bir neden olmadıkça ileri süremez. Mevzuata uygun olarak görevini yapmayan memur, suç özel kastı olmasa dahi, görevi ihmal suçunu işlemiş sayılır. Bazen kast fiilden ayrı olarak bulunmalı, bir şuuru ifade etmelidir. Yargıtay‘ın bazı kararlarında mefruz kastı, bazı ka-rarlarında düşünülmüş kastı aradığı görülmektedir.
Sanığın ilmühaberde gösterilen ölüm tarihinin hakikate uygun olup ol-madığını araştırmadan, ilmühaberi tasdik etmesi görevi ihmal kastını gös-terir.
Usulüne uygun ölçüm ve sayım yapmadan, evrak üzerinde yönetmeliğe aykırı olarak yapılan devir ve teslim işlemlerinde, görevi ihmal suçunun oluştuğu kabul edilmiştir.
Askı yeri görevlisi olan sanığın, tebligata rağmen askı listesini belirle-nen günde teslim almadığı, ancak teslim almak için hükümet konağına gel-diği, dış kapının kilitli olduğunu görünce, dairenin kapalı olduğunu sana-rak dönüp gittiği, ertesi sabah gelerek listeleri teslim aldığı, ihmal kastıyla hareket etmediği ve suçun oluşmadığı.
Kolluk görevlisi olan sanığın, doğrudan kovuşturma yapması gereken, bireylere kötü davranmak suçu ile ilgili olarak, herhangi bir işlem yapma-ması T.C.K. 230. maddesine uyar.
Mahkemenin muhataba çıkardığı evrakı, adres araştırması yapmadan, ilgisiz kişilere tebliğde görevi savsama vardır.
Tebligat görevini yaparken muhatabın gerçek kimliğini tespit etmekte, gerekli özen ve dikkati göstermeyen sanığın eylemi görevi ihmal suçunu oluşturur.
Suç kastının mutlaka tebarüz ettirilmesi gerekmektedir.
Birkaç oturum tekitler yazılmasına karar verildiği, hatta bir çok tekit müzekkerelerinin yazılmadığı tespit edilmiş bulunması karşısında, sanığın olayda görevi savsama kastı belirgin bulunmuştur.
Sanık hakimin uzun süre tekitlere rağmen keşfi yapmaması ve tekitlere cevap vermemesi, görevini savsadığını açıkça göstermektedir. İşlerin çok-luğu, ihmal kastının bulunmadığı yolundaki itirazlar, bu sebeple yerinde görülmemiştir.
Sanık savunmalarında, bir yıllık acemi memur olduğunu, bankaya yatır-madığı parayı zimmete geçirme kastı olmadığını, olayın hesap hatasından kaynaklandığını ileri sürmüş, hazırlıkta özel idare müdürü ve iki arkadaşı-nın düzenlediği inceleme raporunda sanığın bir çok tahsilatı, makbuzlar içeriğindeki miktara göre irsaliyelere fazla geçtiği anlaşılmış, böylece sa-vunmanın doğrulanmış olması karşısında eksik yatırılan paranın miktarı itibarıyla az olduğu da nazara alındığında eylemi görevi ihmal niteliğinde-dir.
Zimmet suçunda sahip olma kastı asıldır. Topladığı parayı daireye 25 gün geç teslim etmekle beraber bunu kişisel çıkarına harcadığı anlaşılama-yan sanığın fiili zimmet değil görevi ihmaldir.
İtalyan Yargıtay’ı da 12.6.1969 tarihli bir kararında, memuriyet görevini ihmal cürümünde manevi unsuru doğru olarak şu şekilde belirtmiştir. Me-muriyet vazifesini ihmal suçunda manevi unsurun bulunması için memurun sadece kendi vazifesine giren bir işi yapmamak, yapmayı reddetmek veya geç yapmak şuur ve iradesiyle hareket etmesi yeterli olmayıp, bu şekilde hareket etmek suretiyle, hukuk düzeni tarafından kendisine yüklenen veci-beleri ihlal etmek suretiyle, haksız bir şekilde hareket ettiğinin de farkında olması gerekir.
Unutmak, gözden kaçırmak, dikkatsiz davranmak, dalgınlık, yanılgı, be-şeri hata hallerinde kast olmadığından, suçun manevi unsuru oluşmaz.
Katip olan sanığın, unutarak duruşma tutanaklarını imzalamama eylemi, görevi ihmal suçunu oluşturmaz.
İcra memuru olan sanığın fiili yanılgı sonucu, yakınanın icra borcunu fazla hesaplayarak, yakınana ait malların haczine gelinmesine ve yakınana haciz masraflarının yükletilmesine neden olma eyleminde, suçun öğelerinin oluşmadığı gözetilmeden, TCY. nın 230/1. maddesi ile hükümlülük kararı verilmesi yasaya aykırıdır.
Zimmetinde bulunan eşyayı kaybetmek taksirli bir suçtur. Eşyanın zayi olması sonucunu doğuran sebeplerin oluşmasına yol açan, bir ihmal varsa suç oluşur. Fail eşyanın korunması konusundaki yasal düzenlemelere riayet etmediğinden, kast derecesinde kusurludur.
Muhtarlık seçimlerini kaybeden sanığın, zamanında devir ve teslim etmediği silahını eşine bırakıp köyden ayrılması ve daha sonra silahın ev-den kaybolması şeklinde gelişen olayda, görevi ihmal suçu oluşmuştur.
Köy muhtarı bulunan sanığa muhafaza edilmesi için resmen teslim e-dilen ve demirbaşa kayıtlı bulunan tabancanın ihmali hareketleri sonucu zıyaına sebebiyet verdiği ve bu suretle ihmal suçunun oluştuğu gözetilme-den.
Arşive kaldırılması için hizmetliye teslim edilen mühürlü torbanın kori-dora bırakıldığı ve buradan çöpe atıldığı anlaşılmıştır. Arşiv yönetmeliği hükümlerine uygun davranılıp davranılmadığı araştırılmalıdır.
Sanığın APS ile gönderilen paketin korunması için gerekli önlemleri al-madığı iddia edildiğine göre, işletme tarafından bu paketlerin bırakılması için güvenli bir yer tahsis edilip edilmediğinin araştırılması gerekir.
Aşağıdaki kararlara konu fiiller, taksirli hareketle işlendiklerinden suç oluşturmazlar.
Bir memurun idarece verilen silahı yitirmesi eyleminde, görevi savsama suçu öğeleri oluşmaz.
Mahalle muhtarının, muhtarlık mührünü kaybetmesinde, suçun manevi unsuru oluşmaz.
Bir adet evlenme cüzdanını yitiren sanığın eyleminde, suçun manevi unsuru oluşmaz.
Hesap işleri müdürü olan sanığın, sonradan bulunan bir kısım tahsilat makbuzlarının kaybolmasına yol açmaktan ibaret eyleminde, disiplin suçu-nun oluşup oluşmayacağı tartışılmalıdır.
Maddi yanılgı hallerinde, suç kastının olmadığı kabul edilir. Hukuki bilgi eksikliği nedeniyle yanılma halleri, suçun oluşmasına engel değildir.
Yargıtay’ımız, ihzarların birbirine karıştırılmasını, suç kayıtlarının yanlış gönderilmesini, mahkemeye hatayla başka birinin çağrılmasını, nüfus kay-dının eksik ve hatalı çıkarılmasını, maddi yanılgı olarak kabul etmiştir.
Memur görevine girmediği düşüncesiyle göreve dahil bir hususu yap-mamış veya yapmakta gecikmiş ise, kendisinde hasıl olan bu düşüncenin, bir kusura dayanmaması halinde suçun manevi unsuru oluşmaz.
Memur kendisine emir veren şahsın amiri olduğunu bilmiyor ve bu yanılgısı geçerli bir nedene dayanıyorsa suç oluşmaz.
Hukuksal yanılgının, suç kastını ortadan kaldırmayacağı gözetilmeden, genel kasıtla işlenen görevi savsama suçunda, özel kasta ağırlık verilerek ve yasal olmayan gerekçeye dayanılarak beraat kararı verilmesi.
Usulsüz inşaatta idarenin büyük kazancı olduğu bilirkişi raporunda belirtildiğine göre, maznunun 2490 sayılı kanuna riayet etmemiş olması ihmal kastına değil, kanun hükümlerine vukufsuzluk olarak değerlendiril-melidir.
Meslekte deneyimsizlik, araç yetersizliği, iş çokluğu, hastalık ve maddi yanılma gibi durumlar göz önünde tutularak, görevi savsamanın haklı se-bebe dayanıp dayanmadığı ve sanıkta suç işleme genel kastının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.
Sanık doktor, muayene sonucunda kızlık zarının yırtık olduğuna dair ra-por vermiştir. Mağdure cinsel ilişkide bulunduğunu ifade etmektedir. Daha sonra alınan raporlarla kızlık zarının bozulmadığı saptanmıştır. Sanığın ihmali mesleki deneyimsizlikten kaynaklanmaktadır.
Tensip zaptı ile üç oturuma ait tutanağı kaybeden katibin eylemi, iş yoğunluğu nedeniyle kasta dayanmadığından bahisle görevi ihmal sa-yılmamıştır.
Kalem denetimini yapmamak, kısa ve gerekçeli kararların yazımı-nı katiplere bırakmak suretiyle görevlerini savsadıkları nedeniyle hakimler aleyhine açılan kamu davasında haklarında aynı olay nedeniyle dava açı-lan kalem personelinin bir kısmı dahi, tanık olarak alınan ifadelerinde, sa-nıkların kararlarını kendilerinin yazdırdıklarını, kaleme uğrayarak belli ölçüde denetim yaptıklarını beyan etmişlerdir. Sanıkların birden fazla mahkemede görev yaptıkları kayıtlarla sabit olup, iş yoğunluğundan kay-naklanan zamansızlık ve kalem personelinin yetersizliği nedeniyle gerekli denetimi yapma olanaklarının kısıtlı olduğu da anlaşıldığından, sanıklara yüklenen, görevi savsama suçunun manevi öğesinin oluşmadığı ortada-dır.
Dördüncü Ceza dairesi, 27.6.1984 tarihli 4885/5416 sayılı kararında, doktor sanığın tıbbi değerlendirme hatasında, görevi ihmal suçunun unsurlarının olmadığı sonucuna varmıştır. Bu tür suçlarda yüksek sağlık şurasından görüş alınması zorunludur. Ancak bu görüş bağlayıcı değildir.
Eylemin taksir sınırları içinde kalıp kalmadığı, genel kast altında işlenip işlenmediği çoğu kere ayırt edilemeyebilir. Yüzlerce dosyanın arasında bir dosyanın unutulması, dikkatsizlik sayılarak taksirli hareket kabul edilebilir. Ancak dosya sayısının artması halinde, ihmal kastının olduğu varsayılır.
Zabıt katibinin gerek duruşma sırasında, gerekse sene sonu devir işlem-lerini yaptığı sırada, gerekli dikkati göstermeyerek, 6 adet icra dosyasını, müracaata kalmış dava dosyaları içine bırakıp, iki yıla yakın bir süre du-ruşma dışı kalmalarına sebep olduğu anlaşıldığına göre, eylemin görevi ihmal suçunu oluşturduğu gözetilmeden, işlerinin çokluğundan ve ihmal kastı bulunmadığından bahisle, beraetine karar verilmesi.
Eylem sayısı yanında, eylemin niteliği de önem arz eder. Eylem tek dahi olsa keyfiyet varsa, ihmal kastı varsayılır. Aşağıdaki karar buna örnektir. Banka güvence mektubu sayısı tek dahi olsa suç oluşur. Çünkü kişi adına güvence mektubu kabul edilmesi kusurlu bulunmuştur.
Sanıkların görevlerinde gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek, şirket a-dına yapılan satışlar için kişi adına verilen banka güvence mektuplarının kabulüne ve bu işlemler nedeniyle alacağın tahsil edilmemesine yol açmak eylemleri TCY. 230. maddesine uyar.
İhmal kastından bahsedebilmek için yapılmayan görevin, somut ve özel olması gerekir. Genel olarak göreve dahil olan bir hususun ihmali, suç oluş-turmamaktadır.
İhbar edilen baskının önlenmesi için, sanıklarında içinde bulunduğu gü-venlik timinin oluşturulduğu, timin zamanında pusu yerinde olmamaları nedeniyle baskının gerçekleştiği ve beş kişinin öldüğü, adli görevi ihmal suçunun söz konusu olduğu.
Görevde uyuyan gardiyanın, izinsiz nöbet yerinden ayrılan doktorun, gö-reve bir gün gelmeyen memurun, köyde oturmayan ebenin eylemleri suç sayılmamıştır. Bunun yanında emanet eşyayı usulüne uygun koli yapmadan zarf içinde gönderen katibin, evlenme işlemini bildirmeyen muhtarın ey-lemleri görevi ihmal suçu olarak kabul edilmiştir.
Hukuksal pozitivizm anlayışına göre, takdir hakkı, insan haklarını tehdit eden bir kurumdur. Görevi ihmal suçunda hakimin oldukça geniş bir takdir hakkı bulunmaktadır. Bu takdir hakkı görevin sınırları ve kapsamı, memurun derecesi ve tecrübesi, beşeri hatalar, iş yoğunluğu gibi hususlar nazara alınarak isabetli bir şekilde kullanılmalıdır.
Görüldüğü gibi, bu suçta hareketin istenmesi ve neticenin açıkça ön-görülebilmesi halleri, genel kast olarak kabul edilmektedir. Bu sebeple bazı suçlarda bilinçli taksiri, kast saymak mümkündür. Ne var ki bu suçun far-kında olmadan, taksirle işlenmesi mümkün değildir.
Fransız Yargıtay’ı sahtecilik suçlarında, bilinçli taksiri kast sayan bir uygulama yürütmüştür.

HUKUKA AYKIRILIK UNSURU
Memurun görevini ihmal etmesi, hukuka uygunluk hallerinden birisine dayanıyorsa suç oluşmaz. Eylemin diğer unsurları taşıması yanında, hu-kuka aykırı olması lazımdır.
Sanığın, asker kişiler olan erlerin davalarına bakma görevinin askeri mahkemelere ait olduğu gerekçesiyle, onları göndermeyeceğini bildirme eyleminin, yasaya uygun olması nedeniyle görevi savsama suçunun oluş-mayacağı.
Sanık PTT. Müdürünün, Genel Müdürlüğünün genelgesi doğrultusunda işlem yapıp, gönderilere en fazla 10 milyon lira değer biçebileceğini ileri sürmesi ve bunun kabul edilmemesi üzerine, 60 milyon lira değer taşıyan senedi yerine ulaştırmayıp, gönderici olan Mahkemeye geri vermesi, görevi ihmal suçunu oluşturmaz.
Hastalığı nedeniyle sağlık raporu getiren yedieminin eylemini ihbar et-meyen icra memurunun fiili görevi ihmal suçunu oluşturmaz.
Yasa emrini yerine getiren bir memurun suç işlediği söylenemez. T.C.K. 49. maddenin 1. bendine göre, “kanunun bir hükmünü veya salahiyettar bir merciden verilip infazı vazifeten zaruri olan, bir emri icra suretiyle… işlenilen fiillerden dolayı, faile ceza verilemez”
Buradaki kanun deyimini hukuk kuralı olarak anlamak gerekir. Bu se-bepledir ki, görevi yükleyen normun, her şeyden önce, bir hukuk kuralı ol-ması, yani sırf ahlaki bir ilkenin söz konusu olmaması gerekir. Fakat hukuk kuralının ceza kanununda, diğer kanunlarda, hatta kanun şeklinde olmayan diğer metinlerde yer alması bakımından bir fark gözetilemez.
Cezaevi dışarısında duvar bulunmaması nedeniyle, mahpusların açıkta teneffüs ettirilmelerinin zorunlu olduğu, teneffüs sırasında emniyet ted-birlerini almak görevinin jandarmaya ait bulunduğu, suç kastının olmadığı anlaşıldığından.
Gücünün üstünde bir iş yapması kimseden istenemeyeceğine göre, her olayda bu hususun aranması ve mücbir sebep sayılabilecek bir durumun bulunması halinde, failin cezalandırılmaması uygun olur. “ultra posse nemo obligatur”,” imkan dışında kimse mecbur tutulamaz.”
Geniş bir orman sahasının sanık tarafından kontrolündeki güçlük ne-deniyle, olayda ihmal suçunun kasıt unsurunun mevcut bulunmadığı da gö-zetilmeden.
Sanık daha önce noterlik işlemi yapmadığını ve yapmasını bilmediğini, bu nedenle yanlış bir işlem yapmaktan çekindiğini ifade etmektedir. O-laydan bir hafta sonra, sanığın başvurusu üzerine noterlik yetkisi kaldırıl-mıştır. Bu durumda vekalet düzenleme işlemini yapmamak eyleminde, gö-revi savsama suçunun öğeleri oluşmaz.
Sanık, suç tarihlerinde yöredeki terör olayları nedeniyle can güvenliği olmadığını ve bu nedenle ilçe dışındaki yerleşim birimlerine çıkılamadığını, savunma olarak ileri sürmektedir. İlçe jandarma bölük komutanlığının ya-zıları savunmayı doğrulamaktadır. Buna rağmen, sanığın mahkumiyetine karar verilmesi yerinde değildir. Mücbir sebebin değerlendirilmesi gerekir.
Yurt dışında iş edinen şahsa gıyap kararını Türkiye’de tebliğ edememesi sebebiyle, sanığın eyleminde görevi savsama suçunun unsurları yoktur.
Suç oluşturan emrin yerine getirilmemesinde cebir, ikrah ve tehdit halleri söz konusu ise, yine hukuka uygunluk durumu söz konusudur.
Mesleki bilgi ve yetkisini kullanan memurun eylemi, mesleğin bilimsel esaslarına uygun ise hukuka uygunluk hali vardır.
Filmdeki durumun normal şartlar altında sanık tarafından fark edilip e-dilemeyeceği ve yanılma nedeninin tıbben mantıklı olup olmadığı sorula-rak, sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
C.G.K. 19.4.1982 tarihli 4/65-150 sayılı kararıyla, ihzar müzekkeresini ihzarlı kişi ile görüşerek bu kişinin beyanıyla iktifa edip, mahkemeye iade eden karakol komutanı sanığın, eylemini kasta bağlı olmaması nedeniyle suç saymamıştır. Olayda ihzarlı tanık hastalanması nedeniyle mahkemeye gelememiştir. Bu suç genel kasıtla işlenebilen bir suçtur. Genel kastın ye-terli olduğu hallerde inceleme konusu harekettir. Sanığın hareketi yasa ve yönteme aykırıdır. Sanık bu aykırılığı bilmekte ve istemektedir. Bu sebeple suç oluşur. Ancak ihzarlı kişinin mahkemeye gelmemesi hastalık nedenine dayalıdır. Ortada mücbir sebep vardır. Suçun hukuka aykırılık unsuru o-luşmamıştır.

Ağırlaştırıcı sebepler
Devletçe bir zarar meydana gelmesi halinde, ceza artırılmaktadır. Zararın doğrudan olması gerekmektedir. Zararın ödenmiş olması, suçun oluşmasına engel değildir. Keza zararın az olması da sonuca etkili değildir. Bu durumda cezanın alt sınırı, altı ay hapis olarak tespit edilecektir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi, söz konusu zarar gerçek zarardır. Mal var-lığında meydana gelen eksilmedir. Yoksun kalınan gelir, zarar kavramına dahil değildir.
Köy tüzel kişiliğinin, kooperatiflerin zararları devlet zararı sayılma-mıştır. Kamu iktisadi teşebbüslerinin, sosyal sigorta kurumunun, belediye-lerin, maliyenin zararları devlet zararı sayılmıştır.
Kişiler aleyhine bir zarar meydana gelirse, cezanın artırılması söz ko-nusu değildir.
TCK. 239. maddeye göre, görevi ihmal suçunun barış zamanında, se-ferberlikle ilgili vazifelerin yerine getirilmesi sırasında işlenmesi halinde, ceza üçte bir oranında artırılır.
Seçime ilişkin ihmali suçlarda, 298 sayıl yasanın 138. maddesinde özel bir ağırlaştırıcı sebep bulunmaktadır. Buna göre, bu kanunun tatbiki ile görevli veya bu kanuna göre görevlendirilen kimseler görevlerini her hangi bir şekilde savsadıkları veya kötüye kullandıkları takdirde bu kanunda ayrı bir ceza tayin edilmemiş ise, Türk Ceza Kanununun bu suçlara ait cezaları altıda birden üçte bire kadar artırılarak hükmolunur.

Memurluktan yoksun bırakılma cezası
Maddenin birinci fıkrasında, memurluktan yoksun bırakılma cezası yok-tur. Ancak devletçe zarar meydana gelmişse, memurluktan mahrumiyet ce-zası verilebilecektir. Bunun yanında, ikinci fıkrada para cezası bulunma-maktadır.
TCK. 20. maddeye göre, memuriyetten yoksun bırakılma cezasının alt sınırı 3 ay, üst sınırı ise 5 senedir. TCK. 59. ve 80. maddeler uygulanırken, eksiltme ve artırmalar, bu ceza üzerinden de yapılmalıdır.
Eylemin niteliğine göre süresiz memurluktan men cezası verilebilir. Sosyal ve ekonomik hayatın her alanında, devletin düzenleyici olduğu dö-nemlere has bir düşüncenin eseri olarak, bu düzenleme haklı olarak yapıl-mıştır. Devlet gerçek faaliyet alanlarına dönebilirse , bu cezaya üst sınır getirmek yerinde olur. Yeni tasarıda genel bir madde ile üst sınır getirilmiş bulunmaktadır.
Disiplin suçlarından farkı
Devlet memurlarının hangi eylemlerinin disiplin suçlarını oluşturduğu 657 sayılı devlet memurları kanununun 125. maddesinde anlatılmıştır.
Uyarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
a) Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımında kayıtsızlık göstermek veya düzensiz davranmak,
b) Özürsüz veya izinsiz olarak göreve geç gelmek, erken ayrılmak, görev mahallini terk etmek,
c) Kurumca belirlenen tasarruf tedbirlerine riayet etmemek,
d) Usulsüz müracaat veya şikayette bulunmak,
e) Devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak,
f) Görevine veya iş sahiplerine karşı kayıtsızlık göstermek veya ilgisiz kalmak,
g) Belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranmak,
h) Görevin işbirliği içinde yapılması ilkesine aykırı davranışlarda bulun-mak.
Kınama cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
a) Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımından kusurlu davranmak,
b) Eşlerinin, reşit olmayan veya mahcur olan çocuklarının kazanç getiren sürekli faaliyetlerini belirlenen sürede kurumuna bildirmemek,
c) Görev sırasında amire hal ve hareketi ile saygısız davranmak,
d) Hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsa-cak nitelikte davranışlarda bulunmak,
e) Devlete ait resmi araç, gereç ve benzeri eşyayı özel işlerinde kul-lanmak,
f) Devlete ait resmi belge, araç, gereç ve benzeri eşyayı kaybetmek,
g) İş arkadaşlarına, maiyetindeki personele ve iş sahiplerine kötü mua-melede bulunmak,
h) İş arkadaşlarına ve iş sahiplerine söz veya hareketle sataşmak,
ı) Görev mahallinde genel ahlak ve edep dışı davranışlarda bulunmak ve bu tür yazı yazmak, işaret, resim ve benzeri şekiller çizmek ve yapmak,
j) Verilen emirlere itiraz etmek,
k) Borçlarını kasten ödemeyerek hakkında yasal yollara başvurulmasına neden olmak,
l) Kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak.
Aylıktan kesme cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
a) Kasıtlı olarak; verilen emir ve görevleri tam ve zamanında yapmamak, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasları yerine getir-memek, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçleri korumamak, bakımını yapmamak, hor kullanmak,
b) Özürsüz olarak bir veya iki gün göreve gelmemek,
c) Devlete ait resmi belge, araç, gereç ve benzerlerini özel menfaat sağlamak için kullanmak,
d) Görevle ilgili konularda yükümlü olduğu kişilere yalan ve yanlış beyanda bulunmak,
e) Görev sırasında amirine sözle saygısızlık etmek,
f) Görev yeri sınırları içerisinde her hangi bir yerin toplantı, tören ve benzeri amaçlarla izinsiz olarak kullanılmasına yardımcı olmak,
g) İkamet ettiği ilin hudutlarını izinsiz terk etmek,
h) Toplu müracaat veya şikayet etmek,
ı) Hizmet içinde Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak,
j) Yasaklanmış her türlü yayını görev mahallinde bulundurmak.
Kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren fiil ve haller şun-lardır:
a) Göreve sarhoş gelmek, görev yerinde alkollü içki içmek,
b) Özürsüz ve kesintisiz 3 - 9 gün göreve gelmemek,
c) Görevi ile ilgili olarak her ne şekilde olursa olsun çıkar sağlamak,
d) Amirine veya maiyetindekilere karşı küçük düşürücü veya aşağılayıcı fiil ve hareketler yapmak,
e) Görev yeri sınırları içinde herhangi bir yeri toplantı, tören ve benzeri amaçlarla izinsiz kullanmak veya kullandırmak,
f) Gerçeğe aykırı rapor ve belge düzenlemek,
g) Yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya radyo ve tele-vizyon kurumlarına bilgi veya demeç vermek,
h) Ticaret yapmak veya Devlet memurlarına yasaklanan diğer kazanç getirici faaliyetlerde bulunmak,
ı) Görevin yerine getirilmesinde dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı yapmak, kişilerin yarar veya zararını hedef tutan davranışlarda bulunmak,
j) Belirlenen durum ve sürelerde mal bildiriminde bulunmamak,
k) Açıklanması yasaklanan bilgileri açıklamak,
l) Amirine, maiyetindekilere, iş arkadaşları veya iş sahiplerine hakarette bulunmak veya bunları tehdit etmek,
m) Diplomatik statüsünden yararlanmak suretiyle yurt dışında, haklı bir sebep göstermeksizin ödeme kabiliyetinin üstünde borçlanmak ve borç-larını ödemedeki tutum ve davranışlarıyla Devlet itibarını zedelemek veya zorunlu bir sebebe dayanmaksızın borcunu ödemeden yurda dönmek,
n) Verilen görev ve emirleri kasten yapmamak,
o) Herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulun-mak.
Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve haller şun-lardır:
a) İdeolojik veya siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak, boykot, işgal, engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi ey-lemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak,
b) Yasaklanmış her türlü yayını veya siyasi veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini basmak, çoğaltmak, dağıtmak veya bunları kurumların herhangi bir yerine asmak veya teşhir etmek,
c) Siyasi partiye girmek,
d) Özürsüz olarak bir yılda toplam 20 gün göreve gelmemek,
e) Savaş, olağanüstü hal veya genel afetlere ilişkin konularda amirlerin verdiği görev veya emirleri yapmamak,
f) Amirine ve maiyetindekilere fiili tecavüzde bulunmak,
g) Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak,
h) Yetki almadan gizli bilgileri açıklamak,
ı) Siyasi ve ideolojik eylemlerden arananları görev mahallinde gizlemek,
j) Yurt dışında Devletin itibarını düşürecek veya görev haysiyetini ze-deleyecek tutum ve davranışlarda bulunmak,
k) 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanuna aykırı fiilleri işlemek.
Yukarıda yazılı disiplin kovuşturmasının yapılmış olması, fiilin genel hükümler kapsamına girmesi halinde, sanık hakkında ayrıca ceza kovuş-turması açılmasına engel teşkil etmez.
Görüldüğü gibi yasada sayılan eylemlerin bazısı, görevi ihmal suçuna konu olabilecek eylemlerdir. Bu nedenle disiplin kovuşturmasının ceza ko-vuşturmasına mani olmayacağı ifade edilmiştir.
Görevi ihmal suçunu oluşturan eylemlerin tek tek sayılması mümkün değildir. Genel tarif ile yetinmek zorunludur. Bu sebeple eylemin hem di-siplin suçunu, hem de görevi ihmal veya kötüye kullanma suçlarını oluş-turması mümkündür. Örneğin; verilen emirleri kasten yapmamak, hem di-siplin, hem de görevi ihmal suçunu oluşturur.
Yargıtay kararlarında, görev yerinde alkol alan ve cezaevine içki sokan gardiyanın eylemi, dosyalar üzerinde gözetim ve denetim görevini yapma-yan icra müdürünün, mahkeme mührünün başkası tarafından kullanılması-na yol açan başkatibin ihmalleri disiplin suçu sayılmıştır.
İki suç arasında ayırım yapmaya çalışmaktan ziyade, hangi eylemlerin görevi ihmal mahiyetinde olup olmadığını tespit etmek daha doğru olur. Bu konuda, görevin acil veya ihmali eylemlerin yoğun olması , görev üze-rindeki hakimiyetin kaybedilmesi , asgari ihtimamın gösterilmemesi , zararın olmaması veya az olması gibi ölçütlerden yararlanmak mümkündür. Neticede tespit edilecek olan husus, eylemin görevi ihmal boyutuna ulaşıp ulaşmadığıdır. Bu sebeple görevin mahiyetini ve sınırlarını iyi sap-tamak gerekir.
Bu hususları, görevin mahiyetine ve hudutlarını çizen mevzuata göre, gerektiğinde konusunda uzman bilirkişilerden faydalanmak suretiyle, ha-kim takdir edecektir.
Sanığın bu savunması ve müfettiş raporundaki açıklamalar karşısında, müteahhit firma yararına gerçekleştirilen fazla tahakkukun iş yoğunluğu-nun neden olduğu beşeri hatadan kaynaklanıp kaynaklanmadığının sap-tanması için, bu konuda bilirkişi raporu alınıp diğer kanıtlarda gözetilmek suretiyle sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, bu hususlar araştırılmadan ve aleyhe kanıtlar tartışılıp reddedilmeden, eksik soruşturmayla hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir. Bu nedenle direnme hükmünün bozulmasına.
Sanığın işlerinin yoğun, personelin yetersiz bulunduğu, zaman zaman başka kurumlardan yardımcı eleman alarak işleri yürüttükleri ve Nüfus Yasası ve Nüfus Hizmetlerine Ait Kuruluş ve Çalışma Yönetmeliğinin 23/5. maddesine göre düzenlenen işbölümü gereğince suça konu işlemlerin hep-sinden sorumlu olamayacağı konusundaki savunması araştırılıp, gerekirse bilirkişi görüşü alındıktan sonra yöntemince savunma reddedilmeden, eksik soruşturma ve yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması hatalıdır.

Görevi kötüye kullanma suçundan farkı
Görevi kötüye kullanma suçu, yasa ve yönteme aykırı etkin eylemlerin, genel kast altında icra edilmesiyle oluşur.
Görevi kötüye kullanma suçunda failin aktif, icrai hareketleri, görevi ihmal suçunda ise pasif, ihmali hareketleri aranmaktadır. İki suç arasındaki farkın hareket unsurunda olduğu ileri sürülmektedir.
Sanığın sınır dışı edilmek üzere kendisine teslim edilen iki kadını, pasa-portlarını vererek serbest bırakması, etkin nitelikte bir eylem olup, görevini kötüye kullanma suçunu oluşturur.
Buna karşın iki suç arasındaki farkın manevi unsurda olduğu, failde bulunan saikin, dolayısıyla özel kastın suçun niteliğini belirlediğini savu-nanlar bulunmaktadır.
Bunun yanında suçun tüm unsurlarıyla birlikte ele alınarak, değerlen-dirilmesi ve bir sonuca ulaşılması gerektiği görüşü de mevcuttur. Bunlara göre, bir ölçünün ortaya konması mümkün değildir.
Dönmezer’e göre, faildeki kast ihmal suçundan farklı olarak memuriyete taalluk eden salahiyetleri gayrı muayyen maksatlar için- bu maksatlar ken-disine menfaat temin etmek, yahut başkası için bir zarar husule getirmek olabilir- yerinde kullanmamak veya bunları maksatlarına aykırı olarak kul-lanmak veya harekete geçmesi gereken yerlerde, lüzumlu tasarrufları icra eylememek şuur ve iradesidir. Halbuki vazifei memuriyetin ihmalinde fail-deki kast hususi bir kast değildir. Sadece ve yalnız olarak memuriyetin ica-bından olan tasarrufu yapmamak veya vaktinde yapmamak şuuru ve irade-sinden ibarettir.
Görevi kötüye kullanma ve ihmal suçlarında saik önemlidir. Saik manevi unsurun niteliğini tayinde yardımcı bir unsurdur. Bu sebeple yasa ve yön-teme uymamak eyleminin icrai yada ihmali olması ölçüt olamaz. Görevini ihmal eden ancak bundan menfaat sağlayan belli saikle hareket eden me-mur yasa ve yönteme uymamış, aynı zamanda ihmali eylemde bulunmuştur. Buna rağmen eylem görevi kötüye kullanma olarak kabul edilmeli-dir. Görüldüğü gibi saik kastın mahiyetini, dolayısıyla suçun vasfını tayin etmektedir.
Köye bizzat gidip muhataba tebligat yapmadığı halde, yapılmış gibi gösteren sanığın eylemi görevi ihmal suçunu oluşturur. Görevin kötüye kul-lanılması gibi özel bir maksatta varsa bunun delili gösterilmelidir.
Bu Yargıtay kararı konuya yeterince açıklık getirmektedir. Sanık teb-ligatı özel bir amaçla yapılmış gibi göstermişse, görevi kötüye kullanma suçu oluşur. Zira failde belirli bir amaca ulaşma kastı bulunmaktadır ve gö-revini bu amaç için kullanmaktadır.
Daha önce görevi kötüye kullanma suçunu incelediğimiz yazımızda ifade ettiğimiz gibi, mücerret yasa ve yönteme uymamak eylemi, genel kast altında icra edilmişse görevi ihmal suçunu oluşturmaktadır. Eylemlerin ak-tif yada pasif olması şüphesiz bir ölçüdür. Ancak kastın belirleyici olduğu hallerde, bu kriterin kullanılamayacağı açıktır.
Üç kez hacze giden ve borçluya yetkisi olmadığı halde bilerek mehil ve-ren ve haczi bu nedenle gerçekleştirmeyen sanığın eylemi, görevi kötüye kullanma suçu sayılmış ve görevi ihmal suçundan hüküm kuran mahkeme kararı bozulmuştur.
Görevi ihmal suçu, kasta bağlanan kusurlu hareketlerle işlenebilmek-tedir. Görevi kötüye kullanma suçunda bu yeterli değildir.

Diğer özel suçlardan farkı
Görevi ihmal suçunu düzenleyen 230. madde genel ve yardımcı hüküm mahiyetindedir. Eylemin özel bir maddede düzenlenmiş olması halinde, genel hüküm olan 230. madde uygulanmaz.
Sanık muhtar fikrinin ölüm olayının nüfus müdürlüğüne bildirmeme ey-leminin 1587 sayılı yasanın 52. maddesi kapsamında kaldığı ve yargının görevine girmediği
Sanık muhtarın askıdan indirilen seçmen listelerini, geç teslim etmekten ibaret eylemi, özel yasa mahiyetindeki 298 sayılı yasanın 141/2 maddesine uyan suçu oluşturur.
T.C.K. 235, 185, 237,234, 296, 303, 305, 355, 459, 455 ve 203 mad-delerinde ve diğer özel yasalarda tarif edilen eylemlerin işlenmesi halinde bu maddelerde yazılı özel suçlar oluşur.
T.C.K. 235. maddeye göre: Memurlardan biri görevini yaptığı sırada görevine ilişkin olarak kamu adına kovuşturmayı gerektiren bir suç işlen-diğini öğrenip de ilgili daireye bildirmede ihmal ve gecikme gösterirse dört aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır ve bu cezaya, öğrenilen suçun önemine göre ayrıca süreli veya süresiz memuriyetten mahrumiyet cezası da eklenir.
Eğer fail, adli kolluk memurlarından biri ise verilecek ceza bir yıl hapis cezasından aşağı olamaz ve her halde memuriyetten süresiz mahrumiyet cezası da hükmolunur.
Bildirme görevi ihmal edilirse bu madde, el koymak ve işlem yapmak görevi ihmal edilirse, 230. madde uygulanır.
Köy muhtarı olan sanığın, köye ait malları bu arada meraları kollayıp gözetme görevi bulunmaktadır. Bu malların suça konu olduğunu öğrenmesi halinde ilgili yerlere bildirmesi gerekir. Bu nedenle sanığın üzerine atılı suç özel nitelikte görevi ihmal suçu olup T.C.K. 235. maddeye uyar.
Muhtarın meraya tecavüz suçunu kendisi işlerse TCK. 513. maddede yazılı suç oluşur. Görevi kötüye kullanma olarak kabul edilmesi ve TCK. 251. maddenin uygulanması yerinde değildir.
TCK.282. madde gereğince bilirkişilerin görev yapmaktan kaçınmaları suç teşkil eder. Bilirkişinin asılsız bir nedene dayanarak davete icabet etmemesi veya icabet etmiş olmasına rağmen yemin etmekten veya vazife-sini ifadan imtina etmiş olması hallerinde suç oluşur. Bilirkişi hiçbir neden göstermeden icabet etmekten kaçınırsa bu suç oluşmaz. Ancak mazeret bil-direrek kanuni mercilere saygısını ifade eden bir fail ile tamamen kayıtsız kalan bir kişi arasındaki farkı gözetmek gerekir. Bu nedenle mazeret beyan etmeyen bilirkişinin eylemi TCK. 230. maddeye aykırılık olur.
Sanık hiçbir neden göstermeyerek bilirkişilikten çekindiğinden, suçun oluşması için gerekli olan asılsız bir sebebin ileri sürülmesinin gerçekleş-mediğinin kabulü gerekir. Ancak sanık hakkında HUMK. nun 278. madde-sindeki müeyyidelerin uygulanabileceğinin mahkemece gözetilmesi gere-kir.
Sanık bilirkişi olarak çağrıldığı hukuk mahkemesinin davetine uyarak mahkemece kendisine tevdi olunan görevi ifa ile gerekli raporu vereceğini beyan etmiş ve dosyayı teslim aldığı halde, görevini yerine getirmemiş ve belirli bir mazerette bildirmemiştir. Bu durumda sanığın eyleminde TCK.nun 282. maddesinde yazılı suç unsurları oluşmuştur.
İcra memurlarının, yedieminlik görevini ihmal suçlarını savcılığa ihbar etmemeleri halinde, T.C.K 235. maddede yazılı suç oluşur.
T.C.K. 237/son maddesine göre muhtarlar, aralarında evlenme akdi yok iken, evlenmenin dini merasimini yaptıklarına muttali oldukları kimseleri, yetkili makama bildirmeye mecburdurlar. İhmali nitelikteki bu eylem yasada özel bir suç olarak düzenlenmiştir.
T.C.K. 185. maddeye göre: Bir kimsenin kanunsuz hapis olunduğunu haber alan salahiyettar bir memur o kimsenin tahliyesi için icap eden mu-ameleyi bizzat yapmağı veya icraya salahiyeti olan mercie bildirmeyi red veya ihmal veya tehir ederse bir aydan bir seneye kadar hapis ve elli liraya kadar ağır cezayı nakdi ile cezalandırılır.
Yetkili memur olarak ceza ve tutukevlerini denetlemekle görevli mü-fettişler, infaz amiri sıfatıyla savcılar, cezaevi müdürü, müdür yardımcısı, infaz koruma memurları ve diğer memurlar sayılabilir. Memur yetkili ol-mazsa, 185. maddeden değil, 235. maddeden bahsedilir.
T.C.K. 303 maddeye göre: Firar maddesi memurun kayıtsızlık veya tedbirsizliğinden neşet etmiş ise memur hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası tertip olunur ve kaçağın görmekte olduğu ceza idam ve müeb-bet ağır hapis olduğu takdirde hapis cezası üç yıldan beş yıla uzar, bu iki surette ceza süresi kadar kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezası da veri-lir.
Maddede taksirle firara neden olmak suçu düzenlenmiştir. Kaçması söz konusu olan kişiler 302. maddenin birinci fıkrasında bahsedilen tutuklu ve hükümlülerdir. Bu sebeple, göz altında bulunan kişinin kaçmasına neden olan memurun eylemi, madde kapsamında değerlendirilemez. Bu halde T.C.K. 230. maddenin uygulanması gerekir.
Sanığın taksirinin saptanılması ve taksiri saptandığı takdirde bununla kaçma olayı arasında nedensellik bağı bulunup bulunmadığının açıklanma-sı gerekirken eksik incelemeyle hüküm kurulması,
Başka yerden verilmiş tevkif müzekkeresi ile yakalanan kimsenin tevkif müzekkeresini veren yere sevkine kadar mevkuf sayılacağına ve 230. mad-denin ancak başka surette yakalanmış kimselerin kaçmasında ihmali olan-lara uygulanabileceğine göre tutuk bulunduğu jandarma nezaret hanesin-den kaçmaya sebebiyet vermekten sanık jandarma hakkında 230. madde uygulanamaz. 303. madde uygulanmalıdır.
T.C.K. 234. maddeye göre:Asker zabitlerinden veya Devletin umumi kuvvetlerine dahil memurlarla zabıta memurlarından biri salahiyettar dai-reden kendilerine kanuna göre verilmiş olan bir emri, nizama karşı gelerek yapmak istemez ve yapmasını geciktirirse iki seneye kadar hapis olunur.
Kolluk görevlilerinin yetkili mercilerden verilen emirleri yerine getir-memeleri hali, özel olarak bu maddede düzenlenmiştir.
T.C.K. 305. maddeye göre: Bir tutuklu veya hükümlünün muhafazasına veya nakline memur olan kimse tutuklu veya hükümlünün tutuklu bulundu-ğu veyahut cezasını çekmekte olduğu yerden geçici de olsa kanun ve niza-mın izin verdiği hallerin dışında uzaklaşmasına müsaade ederse, altı aydan iki yıla kadar hapsolunur.
Madde 275 - Bir kimse cürmü teşkil eden ecsam ve eşyayı ve o sıfatı haiz bulunmak itibariyle Hükümet dairelerinde saklanan evrak ve vesikaları veya mahkemelere ve resmi dairelere tevdi olunan veya bir memurun me-muriyeti icabınca yanında bulunan senetleri ve sair mühim evrakı ortadan kaldırır veya bozar ve yok eder yahut tahrif veya tağyir eylerse bir seneden üç seneye kadar hapsolunur.
Eğer bu cürmün faili memuriyeti iktizasınca bu ecsam ve eşyayı yahut evrak ve vesikaları elinde bulundurmak vazifesiyle mükellef bulunan me-murun kendisi ise iki seneden beş seneye kadar hapis ve muvakkaten me-muriyetten mahrumiyet cezaları ile cezalandırılır ve eğer bundan dolayı vukua gelecek zarar hafif olur ve fail bu ecsam ve eşya ve evrak ile vesika ve senetlerden kendisi için bir güna fayda istihsal etmezden ve hakkında takibata başlanmazdan evvel onları değiştirmeksizin iade ve teslim ederse birinci surette altı aydan iki seneye kadar hapsolunur; ikinci surette bir se-neden dört seneye kadar hapis ve muvakkaten memuriyetten mahrumiyet cezaları hükmolunur.
Cumhuriyet Savcılığına gönderilen birçok evrakın, tutanak yazmanı olan sanık tarafından ortadan kaldırılıp, yok edilmesi eyleminin TCY.nın 275, 80. maddesinde yazılı suça uygun olduğu halde, yasal olmayan gerekçe ile TCY'nın 230/1, 80. maddesi gereğince hükümlülük kararı verilmesi.
Sanık gardiyanın, henüz meşrutan tahliye kararı verilmemiş olan hüküm-lünün, yasa tüzük hükümlerine aykırı olarak cezaevinden uzaklaşmasına izin vermesi , TCK. nun 305. maddesi uygun düşer. Aynı yasanın 302/1. maddesiyle cezalandırılması doğru değildir.
Hastaneye getirdiği hükümlüyü lokantaya götüren ve başka yere gitme-sine izin veren başgardiyan olan sanığın eylemi, TCY. nın 305/1. maddesi-ne uyan suçu oluşturur.
T.C.K 355. maddede, bir memurun …. bu vesikaları verdiği kimseler hakkında teveccüh yahut hususi ve umumi emniyet celbine veya hizmet ve memuriyet ve kanunun temin ettiği müsaade ve menfaatler kazanmaya ya-hut bazı hizmet ve memuriyetlerden kurtulmaya dayanak olacak surette iyi haline veya yoksulluğuna veya sair hallere dair yalan olarak şahadet eyle-mesi suç sayılmıştır. Muhtarın araştırma yapmadan ilmühaber düzenlemesi halinde görevi ihmal suçu oluşur. Bilerek düzenleme halinde ise maddede yer alan özel suç oluşur.
Muhtarın korumak amacıyla aranan kimselerin köyde olduklarını bil-mesine rağmen, olmadıklarını gösteren ve yalan bilgiyi içeren belge düzen-lemesi 355. maddeye uyar. 230. madde uygulanamaz.
Yargıtay 6. ceza dairesi 28.2.1985 tarih ve 8669-1552 sayılı kararında sanık muhtar fikrinin ölüm olayının nüfus müdürlüğüne bildirmeme eyle-minin 1587 sayılı yasanın 52. maddesi kapsamında kaldığı ve yargının gö-revine girmediği sonucuna varılmıştır.
T.C.K 203. maddeye göre: Denetim görevini ihmal ederek 202 nci maddenin birinci fıkrasında yazılı zimmetin oluşmasını veya artmasını mümkün kılmış olan kimseye üç aydan iki yıla kadar hapis ve beşyüzbin liradan ikimilyon liraya kadar ağır para cezası verilir.
Denetleme görevini ihmal ederek zimmet suçunun işlenmesine neden olan memur bu görevini ihmal ettiği için sorumlu tutulmaktadır. Aslında genel nitelikte görevi ihmal suçunu oluşturan bu eylem, özel suç haline ge-tirilmiştir. Bu suçu muhasebe görevi yoğun olan kurumların memurlarına inhisar ettirmek gerekir.
Belediye muhasebecisi olan sanığın, tahsildar N.nin hesaplarını kontrol ve teftiş yetkisi bulunduğu ve bu görevini yerine getirmemesi sonucunda zimmetin vukuuna sebebiyet verdiği anlaşılmasına göre, TCK. 230. madde gereğince hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
T.C.K. 228 maddeye göreevlet memurlarından her kim bir şahıs veya memur hakkında memuriyetine ait vazifeyi suiistimal ile kanun ve nizamın tayin ettiği ahvalden başka suretle keyfi bir muamele yapar veya ya-pılmasını emreder veya ettirirse altı aydan üç seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu muamelede hususi maksat veya siyasi saik veya sebep mevcut ise cezası üçte birden yarıya kadar artırılır.
Memurun kişileri zarara uğratan, yasaya aykırı keyfi eylemleri bu madde kapsamına girmektedir. Yargı kararlarının idare tarafından yerine getiril-memesi, eskiden derecesine göre görevi ihmal yada suiistimal suçu olarak kabul ediliyordu. Son içtihatlarda bu nitelikteki eylemlerin 228. maddede yer alan keyfi muamele suçunu oluşturacağı karara bağlanmıştır.
Köy katılım parasının tahsili için yasal yol dururken bunu bahane ederek yakınıcıların istediği oturma belgelerini imzalamayan sanık köy muhtarının eyleminin, TCK. nun 228. maddesine uyduğu gözetilmeden, görevi savsama suçundan hüküm kurulması yasaya aykırıdır.
Belediye Başkanı olan sanığın verilen emri olarak, belediyede çalışan işçilerin bir bölümünün ücretlerinin ödenmesine ilişkin oluru vermemekten ibaret eylemlerinin, Türk Ceza Yasasının 228 ve 80. maddelerine uyduğu-nun gözetilmemesi hatalıdır.
İdare Mahkemesi kararına rağmen, müştekiyi eski görevine iade etme-mek, TCK. nun 228.maddesinde öngörülen suçu oluşturur.
İhmali hareket, hukuki yükümlülük altında bulunan kimseler tara-fından gerçekleştirilmişse sorumluluğa esas olur. Hastasını mesleki ilkeler doğrultusunda ihtimamla muayene etmeyerek, taburcu eden ve ölümüne yol açan hekimin eylemi, bu nedenle taksirle ölüme neden olmak suçunu oluşturur. Bu ihmali eylem uzuv kaybına veya tatiline veya iş ve güçten kalmaya neden olmuşsa, yine taksirli ve ihmali hareketlerle yaralanmaya neden olmak suçundan bahsetmek gerekir. Neticeye engel olmamak ile ne-den olmak arasında hekimler açısından bir fark yoktur. Bu sebeple her ha-lükarda kusurun derecesi araştırılmalıdır.
2219 sayılı hususi hastaneler yasasının 43. ve 44. maddelerinde gerekli tetkik ve tedaviler yapılmadan cerrahi müdahale yapan veya tedavisini üstlendiği hastaları yerine birisini bırakmadan terk eden, bu nedenle hasta-nın ölümüne yol açan hekimlerin TCK. 455. madde gereğince cezalandırı-lacakları belirtilmiştir. Burada sayılan hareketler tahdidi değildir.
Ameliyathane sorumlusu doktor sanığın görevlendirmesi üzerine, göz ih-tisası yapmakta olan diğer doktor sanığın; mağdurenin dosyasını incele-meden, sağlam gözünü ameliyat ederek aldığı, diğer gözün de zorunlu ola-rak alınması sonucu, mağdurenin iki gözünün kör olduğu olayda, 1219 sa-yılı Yasanın 75. maddesi saklı kalmak üzere sanıkların yetki dereceleri ve olaydaki kusur durumları ve oranı hakkında öncelikle Yüksek Sağlık Şura-sından rapor alınarak, sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.
Ameliyat sırasında biten oksijen tüpünü teknisyen sanıkların değiştirdik-leri yetkisiz hizmetlinin, yanlışlıkla karbondioksit tüpünü bağlaması sonucu ölümün meydana geldiği olayda, ameliyat öncesi ve ameliyat sırasında gö-revini yerine getirmeyerek asli kusurlu olan doktor sanığın ve onun kadar olmasa da ağırlıklı kusurları bulunan teknisyen sanıkların kusurlarının de-recesi hakkında Adli Tıp Kurumundan rapor alınması yerine, gerekçesi ye-tersiz ve bağlayıcılığı olmayan Yüksek Sağlık Şurası raporuna itibar edil-mesi yasaya aykırıdır.
Sanık SSK. Hastanesinde hemşire olarak görev yaptığı sırada uyguladığı enjeksiyon sonucu katılanın "uzuv zaafı" oluşturacak biçimde yaralanması-na neden olmasına göre 1219 sayılı Yasanın 75. maddesi uyarınca Yüksek Sağlık Şurasından görüş alınması gerekir.
Bazı hallerde kanunlarda bulunan istisnai kayıtlar nedeniyle genel hü-küm mahiyetindeki 230. madde uygulanabilir. Umumi hıfzısıhha yasasının 219. maddesi gereğince, köy muhtarları defin ruhsatiyesi verebilirler. Aynı yasanın 220. maddesine göre ise, ölüm vakaları her ay sonunda hükümet tabipliğine bildirilecektir. 282. madde gereği bu emirlere aykırı hareket e-denlere Türk Ceza Kanununda daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde, …cezası verilir. 16.4.1947 tarih ve 21/22 sayılı Y.İ.B.K.na göre ise, bu yü-kümlülüğü yerine getirmeyen muhtarlar hakkında Türk Ceza Yasasının 230. maddesi uygulanacaktır.
1163 sayılı yasanın Ek 2. Maddesine göre,
1. 8 inci maddenin üçüncü fıkrasına, 16 ncı maddenin beşinci fıkrası-na,56 ncı maddenin altıncı fıkrasına, 59 uncu maddenin dördüncü, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarına ve 90 ıncı maddenin beşinci fıkrasına aykırı hareket eden kooperatif ve üst kuruluşlarının yönetim kurulu üyeleri ve memurları fiilin önem ve mahiyetine göre üç aydan iki yıla kadar hapis ve yüz bin liradan bir milyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar.
2. Genel kurulu olağan toplantıya çağırmayan yönetim kurulu üyeleri ile 2 nci maddenin dördüncü fıkrasına, 8 inci maddenin ikinci fıkrasına, 16 ncı maddenin birinci fıkrasına, 66 ncı maddenin ikinci fıkrasına ve 90 ıncı maddenin üçüncü fıkrasına aykırı hareket eden kooperatif ve üst kuruluşla-rının yönetim kurulu üyeleri fiilin önem ve mahiyetine göre bir aydan altı aya kadar hapis ve elli bin liradan beş yüz bin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar.
3. 56 ncı maddenin ikinci ve dördüncü fıkralarına, 66 ncı maddeye ve 67 nci maddeye aykırı hareket eden kooperatif ve üst kuruluşlarının denetim kurulu üyeleri fiilin önem ve mahiyetine göre bir aydan altı aya kadar hapis ve elli bin liradan beş yüz bin liraya kadar ağır para cezası ile ceza-landırılırlar.
Bu durumda kooperatif mensupları anılan maddelerde yazılı suçları iş-lemeleri halinde, 230. madde gereğince değil, ek 2. madde gereğince ceza-landırılacaklardır.

Sonuçlar
1) Suçun manevi unsuru genel kasttır. Memurun görev sahasını belirleyen yasal düzenlemelere bilerek ve isteyerek uymaması halin-de, kastın varlığı kabul edilir.
2) Suçun maddi unsurunu, ihmali ve ihmal suretiyle icrai eylemler oluşturabilir.
3) Bu suçun tespitinde takdir hakkı, görevin sınırları ve kapsamı, memurun derecesi ve tecrübesi, beşeri hatalar, iş yoğunluğu gibi hu-suslar nazara alınarak isabetli bir şekilde kullanılmalıdır.
4) Suça teşebbüs mümkün değildir.
5) Üstün yasaya aykırı emrini yazılı dahi olsa, yerine getirmemek ihmal suçunun vücuduna imkan vermez.
6) Kişi zararları resen tazmin edilir. Devlet zararlarının tazmini için müdahale ve istek şarttır.
7) Devletçe zarar meydana gelmesi ağırlaştırıcı sebep olup, 2. fıkranın uygulanmasını gerektirir.
8) Maddenin birinci fıkrasında memurluktan yoksun bırakılma, ikinci fıkrasında para cezası yoktur.


Kaynaklar
Türk Ceza Hukuku, Dönmezer- Erman
Türk Ceza Kanunu, Haydar Erol
Türk Ceza Kanunu Şerhi, Savaş-Mollamahmutoğlu
Türk Ceza Hukuku Özel hükümler, Ayhan Önder
Yargıtay Kararları Dergileri
Memur Suçları, Erol Çetin
Memurlar ve Suçlar, Malkoç-Güler
İçtihadı Birleştirme Kararları, Burhan Sınmaz
Taksirle Ölüme ve Yaralanmaya Neden Olmak suçları, Dr. O. Kadri Keskin
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Görevi İhmal Suçu" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Mehmet Tan Yıldız'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
11-05-2005 - 12:57
(7289 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 42 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 27 okuyucu (64%) makaleyi yararlı bulurken, 15 okuyucu (36%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
178663
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 6 saat 41 dakika 41 saniye önce.
* Ortalama Günde 24,51 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 88052, Kelime Sayısı : 11187, Boyut : 85,99 Kb.
* 89 kez yazdırıldı.
* 3 kez arkadaşa gönderildi.
* 102 kez indirildi.
* 62 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 195
Yorumlar : 2
emeğinize sağlık.bir konu ancak bu kadar derli toplu ve doyurucu olabilir.....saygılar

m.korkmaz---g.antep barosu
(...)
Elinize sağlık konuyu çok anlaşılr ve uygulamaya yönelik anlatım şekliniz ile oldulça doyurucu olmuş.tşk etmek istedim Saygılarımla .Av.Emin çelik(...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,07729602 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.