Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Taşınmaz Zilyetliğine Vaki Tecavüzler

Yazan : Gözde Özer [Yazarla İletişim]

İÇİNDEKİLER :

Giriş
1-Zilyetlik Kavramı
2-Taşınmaz Zilyetliğine Tecavüz Kavramı
3-Taşınmaz Zilyetliğine Vaki Bir Tecavüz Söz Konusu Olduğunda Yapılması Gereken İşlemler
3.1. Hakka Dayanan Zilyetliğe El atmanın Önlenmesi Davaları
4-Zilyetliğin Korunması
4.1. Zilyetliğin Kuvvet kullanarak korunması
4.1.1. Zilyetliğin Gasp
4.1.2. Zilyetliğe Tecavüz
4.2. Zilyetlik Davaları
4.2.1. Zilyetliğe Tecavüzden Doğan Davalar
a- Tecavüzün Önlenmesi Davası
b- Tecavüzün Ref’i Davası
c- Tazminat Davası .
4.2.2. Zilyetliğin Gasbından Doğan Davalar
a- Zilyetliğin İadesi Davası
b- Tazminat Davası
4.2.3. Zilyetlik Davalarının Genel Koşulları
1- Zilyetlik Davalarında Süre
2- Zilyetlik Davalarında Yetkili ve Görevli Mahkeme ve Muhakeme Usulü
4.3. Taşınmazlarda Zilyetliğin İdari Yoldan Korunması
1- Kanunun Uygulama Alanı
2- Taşınmaz Zilyetliği İhlalinden Ne Anlaşılması Gerektiği
3- Kimler Koruma Talebinde Bulunabilirler
4- Başvurunun Geri Alınması ve Tarafların Anlaşması
5- Başvurulacak İdari Merci
6- Başvuru Süresi
7- Soruşturma Usulü
8- Karar Hukuki Niteliği ve YargıYolu
9- Kararın İnfazı ve İhlalin Müeyyideleri
10- Kararın Etkisini Yitirmesi

5- 3091 Sayılı Kanun İle Medeni Kanunun Karşılaştırılması
6- Sonuç
Kaynaklar














TAŞINMAZ ZİLYETLİĞİNE VAKİ TECAVÜZLER, İLGİLİ İŞLEMLER VE DAVALARI

GİRİŞ :

Taşınmaz zilyetliğine vaki bir tecavüz söz konusu olduğunda, tecavüzün ortadan kaldırılabilmesi için hangi işlemlerin yapılması gerektiği ve hangi davaların açılabileceği bu incelemenin konusunu oluşturmaktadır. İlk olarak zilyetlik kavramı incelenmiş ve zilyetliğin sağlamış olduğu koruma imkanlarına yer verilmiştir.

Ayrıca taşınmaz zilyetliğinin dayanağını bir hakkın oluşturduğu durumlarda, bu hakkın sağlamış olduğu hukuki imkan ve davaların neler olabileceğine de kısaca değinilmiştir.
Ancak bu incelemenin esas konusunu TMK da yer alan “zilyetliğin korunması” hükümleri ve 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun öngörmüş olduğu işlemler ve davalar oluşturmaktadır.

1-ZİLYETLİK KAVRAMI :

TMK m.973 “Bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir.” Zilyetliği bu şekilde ifade etmiştir. Ancak zilyetliğin tanımı ve niteliği konusunda doktrinde görüş birliği bulunmamaktadır.

“Zilyetlik bir şey de fiili hakimiyeti ele geçirmiş ve onu kaybetmemiş olmaktır.”(1)
“Zilyetlik şahsın eşya üzerinde ki eylemli hakimiyetini, tasarrufunu, kullanabilme yetkisini ifade eder.”(2)
“Zilyetlik, bir eşyayı zilyet olma iradesi ile fiili hakimiyeti altında bulundurma olarak tanımlanabilir”(3)

Biçiminde birbirinden farklı tanımlamalar bulunmaktadır. Taşınmaz Zilyetliğine Tecavüzün Önlenmesine İlişkin Yönetmelik (R.G.31.7.1985) m.10 ise zilyetliği, “Taşınmaz mallardan bir yarar sağlamak üzere o malları fiilen hakimiyet altında bulundurma” biçiminde tanımlamaktadır. Bu tanımda ise diğerlerinden farklı olarak “yarar sağlamak” unsuru bulunmaktadır. Ancak doktrinde “yarar sağlamak” zilyetliğin tanımlanmasında bir unsur olarak yer almamaktadır.

Taşınmaz zilyetliğine tecavüz kavramını incelerken, TMK ve zilyetliğin idari yoldan korunmasını düzenleyen 3091 sayılı kanunun uygulaması doğrultusunda, Zilyetliği, Şahsın eşya üzerinde ki eylemli hakimiyeti, tasarrufu, ve kullanabilme yetkisi biçiminde tanımlayan görüşün daha isabetli olduğu düşüncesindeyim. Sonuç olarak Taşınmaz zilyetliği kavramı da, Taşınmaz mal üzerinde ki fiili hakimiyet, tasarruf, ve kullanabilme yetkisi biçiminde ifade edilebilir.

2-TAŞINMAZ ZİLYETLİĞİNE TECAVÜZ KAVRAMI :

TMK m.981 “Zilyet, her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir.”
TMK m.982 “Başkasının zilyet bulunduğu bir şeyi gasbeden kimse, o şey üzerinde üstün bir hakka sahip olduğunu iddia etse bile onu geri vermekle yükümlüdür.”

1- OĞUZMANELİÇİ, eşya hukuku 7.bası sah.49

2- ERASLAN ÖZKAYA, el atmanın önlenmesi davaları C.3 sah. 109

3- ŞEREF ERTAŞ, eşya hukuku 6.bası sah.7


TMK m.983 “Saldırıda bulunan, şey üzerinde bir hak iddia etse bile; zilyetliği saldırıya uğrayan ona karşı dava açabilir.”

Görüldüğü üzere, TMK zilyetliğin korunması ile ilgili hükümlerinde “ zilyetliğin gasbı” ve “zilyetliğe saldırı” kavramlarına yer verilmiştir. EMK m.896 ise TMK m.983 de yer alan “zilyetliğe saldırı kavramına mukabil olarak “zilyetliğe tecavüz” kavramını kullanmıştır. Yeni medeni kanunda “Zilyetliğin Korunması” ile ilgili hükümler içerik olarak değişmemiş yalnızca sadeleştirilmiştir. Bu nedenle “zilyetliğe saldırı”ile “zilyetliğe tecavüz” kavramları özdeştir.

Taşınmaz zilyetliğine vaki tecavüzler konusu işlenirken “zilyetliğin gasbı” da buraya dahil edilebilir mi? Bu sorunun yanıtı için “zilyetliğin gasbı” ve “zilyetliğe tecavüz” kavramlarının incelenmesi gerekmektedir.

“Gasp, mevcut zilyedin rızası bulunmaksızın zilyetliğin ele geçirilmesini; tecavüz ise zilyedin fiili hakimiyetinin icrasına engel olunmasını ifade eder.”(4)

“Zilyetliğin gasbı : Zilyedin rızası olmaksızın, hukuka aykırı olarak eşya üzerinde ki hakimiyetine son verilmesidir.”
“Zilyetliğe tecavüz : Zilyedin eşya üzerinde ki fiili hakimiyetini kullanmasına engel olunması veya zorlaştırılmasına zilyetliğe saldırı ( tecavüz ) denmektedir.”(5)

Tanımlardan da anlaşılacağı üzere esasen “ zilyetliğin gasbı” kavramına Taşınmaz zilyetliğine vaki tecavüzler konusu dahilinde yer vermemek gerekir ancak zilyetliğin idari yoldan korunmasını düzenleyen 3091 sayılı “ Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun” ve bu kanunun uygulama esaslarını belirleyen “ Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun Uygulama Şekli Ve Esaslarına Dair Yönetmelik (R.G.1.7.1985)” Bu konuda bir kavram kargaşasına sebep olarak, “zilyetliğin gasbı” hususunun da konuya dahil edilmesini zorunlu kılmıştır. Şöyle ki; söz konusu yönetmelikte iki tür ihlal biçimi düzenlenmektedir. “Zilyetliğe tecavüz” ve “Zilyetliğe müdahale”

Yön.m.11/1: “Tecavüzden kasıt, taşınmaz malı zorla veya zilyedinden habersiz işgal etmek veya ele geçirmek veya taşınmazın aynında değişiklikler meydana getirmektir.”


Yön.m.11/2: Zilyetliğe müdahale ise; “Zilyedin taşınmaz mal üzerinde ki mutlak hakimiyetinin kısmen veya tamamen ihlal edilmesidir.”


Görüldüğü üzere, yönetmelikte yer alan “zilyetliğe tecavüz” kavramı Medeni kanunda ki anlamından farklı olarak, yine medeni kanunda yer alan “zilyetliğin gasbı” kavramına uymaktadır. Medeni kanunda ki anlamı ile zilyetliğe tecavüz ise yönetmelikte yer alan zilyetliğe müdahaleye benzemektedir.

Sonuç olarak, kanunlar arasında ki bu çelişki sebebi ile “zilyetliğin gasbı” konusuna da Medeni kanunun zilyetliğin korunması hükümleri incelenirken bu çalışmada yer verilmiştir.



4- OĞUZMAN/SELİÇİ, eşya hukuku 7.bası sah.76
5- ŞEREF ERTAŞ, eşya hukuku 6.bası sah.91,92



3-TAŞINMAZ ZİLYETLİĞİNE VAKİ BİR TECAVÜZ SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA YAPILMASI GEREKEN İŞLEMLER :

Taşınmaz Zilyetliğine vaki bir tecavüz söz konusu olduğunda, Eğer zilyedin zilyetliğinin
dayanağını oluşturan mülkiyet, irtifak, indifa, sükna, geçit hakkı gibi ayni yahut ariyet,
kira, rehin hakkı gibi şahsi bir hak mevcut ise bu hakkın sağlamış olduğu koruma ve
hakka bağlı sonuçlar öncelikli olarak uygulanır. Ancak dayanağını bir hakkın oluşturduğu
zilyetlikte de salt “zilyetliğin korunması” hükümleri tercih edilebilir.

“Şayet zilyed mal üzerinde bir hak sahibi ve özellikle ayni bir hak sahibi ise, zilyetliğin koruması ile hakkını korumuş olacağı gibi, şüphesiz bu hakka ait davalardan da ayrıca yararlanması imkanı vardır.”(6)

Taşınmaz Zilyetliğine vaki bir tecavüz söz konusu olduğunda, esasen TMK 981-984 de yer alan “zilyetliğin korunması” hükümlerinin uygulanması gerekir. Ancak zilyetliğin korunmasına dair hükümleri incelemeye geçmeden önce zilyetliğin dayanağını oluşturan bir hakkın mevcudiyeti söz konusu ise bu hakkın sağlayacağı hukuki himaye ve imkanlara da değinmek gerekir. Bu sebeple bir hakkın varlığı durumunda sahip olunan hukuki korumaya da kısaca yer verilmiştir.

Hakka Dayanan El atmanın Önlenmesi Davaları :

Hak sahibinin, bir hakka dayanarak açmış olduğu “el atmanın önlenmesi” davası, TMK m.981-984 de yer alan zilyetliğin korunması davasından tamamen farklıdır. “El atmanın önlenmesi” davası TMK m.683 hükmüne dayanmaktadır. TMK m. 683/2 “Malik, malını elinde haksız olarak bulunduran kişiye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir.”

“El atmanın önlenmesi” davasında mülkiyet hakkı gibi ayni veya kiracılık gibi nisbi bir hakka dayanılıyorsa hak sahibi, dayandığı hakkın varlığını ispat etmelidir. Bu davalar uygulamada dayanılan hakkın ismi ile açılmaktadır. Örneğin malikin zilyetliğine el atılmış ise “mülkiyete el atmanın önlenmesi”, kiracının zilyetliğine el atılmış ise “kiracılık hakkına el atmanın önlenmesi” davası biçimindedir. örnekler çoğaltılabilir.
Hakka dayanan el atmanın önlenmesi davası çoğu kez zilyetliğin korunması davaları ile karıştırılmaktadır.

Yargıtay HD. Kararı:

“Davacı, kira sözleşmesi nedeniyle oluşan (hakka bağlı) zilyetliğe dayanmaktadır. Bu nedenle istem, HUMK.un 8. maddesi 2. bendi 3. fıkrasında yazılı anlamda değerine bakılmaksızın Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu zilyetliğin korunması davası değildir”(7)

4-ZİLYETLİĞİN KORUNMASI:

“Zilyetliğin korunmasında, dayandığı hak değil, bizatihi zilyetliğin kendisi korunmaktadır. Bu itibarla zilyetliğin korunması davalarında zilyetliğin bir hakka dayanıp dayanmadığı aranmaz.”(8)

Zilyetliğin korunmasında, temelinde bir hak bulunup bulunmadığına bakılmaksızın koruma sağlandığı için haklı zilyetler gibi haksız zilyetler hatta hırsız gibi kötü niyetli zilyetler dahi korunur. Çünkü zilyetliğin korunmasında ki amaç toplumsal hayatın bozulmadan devamını sağlamaktır.

6- OĞUZMAN/SELİÇİ, eşya hukuku 7.bası sah76
7-YARGITAY 3.HD (.E.2004/773 K.2004/1077 T.19.2.2004)
8- ERASLAN ÖZKAYA, el atmanın önlenmesi davaları C.3 sah.109

Yargıtay HGK. Kararı:

“Zilyetlik hukuk tarafından korunan eylemli bir durumdur. Bir hakka dayanmasına gerek yoktur. Bu tür davalarda mülkiyet uyuşmazlığı çözümlenmediğinden verilen kararlar mülkiyet yönünden kesin hüküm oluşturmazlar. Orman idaresi taraf olmadığından taşınmazın orman olması sonuca etkili değildir.”(9)

Zilyetliğin korunmasında, zilyetliği ihlal eden kişinin kusurlu veya kusursuz olması önem taşımaz. Ancak zilyetliğe saldırı eyleminin hukuka aykırı olması gerekir. Bu nedenle zilyedin rızası varsa veya meşru müdafaa, ızdırar hali gibi hukuk düzeninin zilyedin rızasını aramaksızın izin verdiği durumlar mevcutsa, bu gibi durumlarda zilyetliğin korunmasından faydalanılamaz.
Ayrıca zilyetliği ihlal eden eylemin insan tarafından gerçekleştirilmesi gereklidir. Bir şahsın sebep olmadığı, doğal olaylar veya hayvanların gerçekleştirmiş olduğu ihlaller Medeni kanunda ki zilyetliğin korunması hükümlerine tabi değildir. Bu tür durumlarda zilyetliğin korunmasından faydalanılamaz. Ancak hayvanların gerçekleştirmiş olduğu ihlallerde, zilyet bir zarara uğramış ise hayvan sahibine genel hükümler uyarınca tazminat davası açılabilir.

Kanunlarımızda ki zilyetlik üç yolla korunmaktadır:

1- Zilyetliğin, kuvvet kullanarak korunması (TMK m.981)
2- Zilyetliğin, zilyetlik davaları ile korunması (TMK m.982,983)
3- Zilyetliğin, taşınmazlarda idari yollarla korunması (3091 sayılı kanun)

4.1.Zilyetliğin Kuvvet Kullanarak Korunması :

TMK m.981 “Zilyet, her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir.Zilyet, rızası dışında kendisinden alınan şeyi taşınmazlarda el koyanı kovarak, Taşınırlarda ise eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak zilyetliğini koruyabilir. Ancak, zilyet durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kullanmaktan kaçınmak zorundadır.”

TMK m.981 hükmünü BK m.52/I’ in özel bir uygulaması olarak kabul edebiliriz. BK m.52/I hükmünde düzenlenen meşru müdafaa hakkından farklı olarak kuvvet kullanma yolu ile zilyetliğin korunmasında devlet kuvvetlerine başvurmaksızın dahi kuvvet kullanılarak zilyetlikkorunabilir. Ancak kuvvet kullanmanın uygulanabilmesi için ihlali oluşturan eylemin hukuka aykırı olması gereklidir.

Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran herhangi bir sebebin varlığı durumunda örneğin kamu görevinin icrası veya zaruret hali söz konusu ise bu durumlarda kuvvet kullanarak zilyetliğin korunması uygulanamaz. Ancak ihlali gerçekleştiren şahsın kusurlu olması gerekmez.
Şöyle ki, saldırgan kendisinin malik olduğunu düşünüyorsa veya zilyedin rızasının bulunduğunu zannediyorsa bu gibi durumlarda da kusur aranmayacağı için kuvvet kullanılarak zilyetliğin korunması mümkündür.
Kuvvet kullanmanın biçimi zilyetlik ihlalinin gerçekleşme şekline göre değişir. Kuvvet kullanma, yerine göre gasbedilen malı geri almak veya tecavüze karşı koymak biçiminde gerçekleşebilir.

4.1.1.Zilyetliğin Gaspı:

“Zilyedin rızası olmaksızın, hukuka aykırı olarak, eşya üzerindeki fiili hakimiyetine son verilmesidir.”(10)

9-YARGITAY HGK. (E.8/551 K.37 T.24.1.1986 )
10- ŞEREF ERTAŞ, eşya hukuku 6.bası sah.91

Zilyedin rızası hilafına, malın el değiştirmesi ve böylelikle zilyedin o mal üzerindeki hakimiyetine son verilmesi durumunda, zilyet taşınır malını gasbeden şahıstan derhal geri alabilir. Taşınmaz malda ise gasıbı kovmak sureti ile mal üzerindeki hakimiyetini tekrar kazanabilir.

Kuvvet kullanma hakkının kullanılabilmesi için “suçüstü” hali bulunmalıdır. Yani ihlali oluşturan eylemin üzerinden belli bir sürenin geçmemesi, kuvvet kullanmanın derhal uygulanması gerekmektedir.Eylemin üzerinden zaman geçmişse yani gasp fiilinden sonra eşya gasıptan geri alınamamış ise artık kuvvet kullanma hakkı kullanılamaz. Bu durum medeni kanunda “ eylem sırasında veya kaçarken” biçiminde ifade edilmiştir.

“Zilyet, henüz işlenmiş veya işlenmesinden hemen sonra takip edilerek yakalanan kimsenin işlemiş bulunduğu bir gasp eylemine muhatap olursa, kuvvet kullanarak (zorla) eşyayı gasıptan geri alabilir.”(11)

Gasp eylemi gerçekleştikten sonra kuvvet kullanabilmek için makul süre geçmiş ise artık kuvvet kullanarak eşya geri alınamaz. Bu durumda ancak zilyetlik davası ile zilyetliğin iadesini sağlayabiliriz.

Kuvvet kullanma ile zilyetliğin korunmasında, zilyet ölçülü olmak zorundadır. Savunmada oranlılık ilkesi ihlal edilirse bu zilyedin eylemleri hukuka aykırılık oluşturur. Zilyet savunma ölçüsünü açmış olan bu eylemleri neticesinde bir zarara yol açmış ise bu zararları telafi etmek durumunda kalır.( BK.41 v.d hükümleri uyarınca sorumluluk kapsamı tayin olunur.)

“Geri alma hakkı, kural olarak sadece gasıba karşı kullanılır. Suç ortaklığından ciddi şekilde şüphelenilmesini gerektiren emarelerin bulunduğu istisnalar hariç, gasıp dışındaki kişilere ve
özellikle cüz’i haleflere karşı kullanılamaz.”(12)


4.1.2-Zilyetliğe Tecavüz:

“Zilyetliğe tecavüz: Zilyedin eşya üzerinde ki fiili hakimiyetini kullanmasına engel olunması veya zorlaştırılmasına zilyetliğe saldırı ( tecavüz ) denmektedir.”(13)

Zilyet, eşya üzerindeki fiili hakimiyetini engelleyen veya kullanımını güçleştiren eylemleri def edebilmek için kuvvet kullanabilir. Zilyet, Medeni kanunun kendisine tanımış olduğu bu savunma hakkını ancak devam etmekte olan bir saldırı söz konusu ise kullanabilir. Saldırı henüz başlamamışsa veya sona ermişse örneğin arsadan geçilmişse, evin önüne çöp dökülerek uzaklaşılmışsa bu gibi durumlarda artık savunma hakkı kullanılamaz. Ancak zilyet, başlama ihtimali bulunan bir saldırı varsa makul bir takım tedbirler alabilir. Örneğin bahçesinin etrafını dikenli tellerle çevirebilir. Fakat önlemler de ölçülü olmalıdır. Mesela tellere elektirik vermek sureti ile ölüme ve çarpılmalara sebebiyet vermemek gerekir. Bu gibi durumlarda hukuka aykırılık söz konusudur.

Zilyetliğe tecavüzde bulunan şahsın kusurlu olması aranmaz, ancak eylemin hukuka aykırı olması gerekir.

“Savunmanın şekli önem taşımaz. Savunma, saldırganın şahsına yönelik bir davranış olabileceği gibi, tecavüzü etkisiz bırakacak diğer herhangi bir davranış biçiminde de ortaya çıkabilir. Mesela, haksız olarak bahçeye uzatılmış olan direklerin veya dökülmüş olan molozların kaldırılıp dışarı atılmasında, geçiti kapatan duvarın veya çitin yıkılmasında böyle bir durum vardır.”(14)


11- MEHMET AYAN,eşya hukuku I sah.78
12- WİELAND/KARAFAKI II, m.926 sah.802
13- ŞEREF ERTAŞ, eşya hukuku 6.bası sah.91,92
14- TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP sah.105

Zilyet, tecavüzün def edilmesi için kuvvet kullanırken ölçülü olmak zorundadır. Bu durum medeni kanunda “Zilyet durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kullanmaktan kaçınmak zorundadır.”biçiminde ifade edilmiştir.

“Zilyetliği savunmak için kullanılan kuvvet, ancak bu tecavüzü önleyecek ölçüde olmalıdır. Bu ölçünün aşılmasıyla, mütecavize verilen zararlarda, zilyet sorumlu olur.”(15)

4.2.Zilyedlik Davaları :

“Bir eşya üzerindeki fiili hakimiyete yönelen ihlalleri, yargısal yolla ortadan kaldırmak için, zilyet tarafından kullanılan davalara, zilyetlik davası denir.”(16)

Zilyetlik davalarının belirgin özelliği davada bir hakkın varlığı veya yokluğunun tartışma konusu olmamasıdır. Zilyet, bir hakka dayandığını ispat etmek durumunda değildir. Zilyedin, sadece zilyetliğinin ihlal edildiğini ispat etmesi yeterlidir. Yani zilyetlik davalarında zilyetliğin bir hakka dayanmış olması aranmaz. Zilyetliği ihlal eden şahıs bir hakkının mevcut olduğunu bu davada değil ancak hak ile ilgili ayrı bir davada ileri sürebilir.

Ancak zilyetliğin iadesi davasında davalı davacının zilyetliğinin kusurlu olduğunu, kendisinin üstün bir hakka sahip olduğunu açık ve kesin bir biçimde derhal ispat edebilirse bu durumda medeni kanunun 982/II maddesi uyarınca davalı, eşyayı iade etmekten kaçınabilir. Zilyetlik davalarının bu özelliği gereği dava sonucunda verilen kararlar mevcut veya doğacak bir hakka etkili olmaz. Bu davayı hırsız dahi açabilir.

Yargıtay H.D. Kararı:

“Kayıt maliki Hazine davada taraf durumunu almamış bulunduğuna, davacının zilyetliği haksız olsa bile, malik dışında saldırıda bulunan kişilere karşı anılan maddelerdeki zilyetlik davalarını açabilir. Zilyetlik, hukuken korunmuş eylemli bir durum olduğuna göre, zilyetliği bir hakka dayanıp dayanmaması önemli olmadığı gibi, açılmış bulunan bir davanın dinlenilmesine engel de değildir. Bu tür davalarda, taşınmaz üzerinde hangi tarafın üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunduğunun saptanması ve uyuşmazlığın ona göre çözümlenmesi gerekmektedir.”(17)

Zilyetlik davaları, zilyetliğe yönelik saldırının tecavüz veya gasp şeklinde ortaya çıkmasına göre “zilyetliğe tecavüzden doğan davalar” ve “zilyetliğin gasbından doğan davalar” biçiminde iki ayrı başlık altında incelenebilirler. Zilyetliğe konu eşya gasp edilmişse “zilyetliğin iadesi” davası açılır. Zilyetliğin tecavüze uğraması durumunda ise tecavüzün biçimine göre “tecavüzün önlenmesi davası”veya “tecavüzün ref ’i davası”açılabilir.Her iki ihlal türünde de şartları varsa tazminat davası açılabilir.

4.2.1. Zilyetliğe Tecavüzden Doğan Davalar :

Zilyetliğe tecavüzden doğan davalar, zilyedin eşya üzerinde ki fiili hakimiyetine son verilmemiş olmakla birlikte, fiili hakimiyetini kullanması zorlaştırılmış veya sınırlandırılmışsa açılabilir. Bu davalarında birinci koşulu, zilyetliğe saldırının davacının rızasına dayanmamasıdır.


15- ŞEREF ERTAŞ, eşya hukuku 6.bası sah.92
16- ŞEREF ERTAŞ, eşya hukuku 6.bası sah.93
17- YARGITAY. 8HD (E.2003/2297 K.2003/2873T.25.4.2003 )




“Zilyetliğe doğrudan eylemli bir tecavüz olmayıp zilyedin, zilyetliği altında bulundurduğu taşınmaz malda bir hak iddia edilip sataşma (muaraza) yaratılması durumunda zilyetliğin korunması davası açmaya gerek yoktur. Zira zilyetliğin korunması davası zilyetliğe eylemli bir tecavüzü sona erdirmek için açılan bir davadır. Zilyedin, elinde bulundurduğu şeyde hak iddia eden kişi aleyhine açacağı dava da zilyet hak iddia eden kişiden daha üstün bir hakkının bulunduğunu ispat etmek durumunda kalacaktır ki, bu dava TMK 982 maddesinde sözü edilen bir dava değil genel hükümlere göre açılması gereken bir dava olacaktır.”(18)

Zilyetliğin tecavüze uğraması durumunda “tecavüzün önlenmesi davası”, “tecavüzün ref’i davası” ve “tazminat davası” olmak üzere üç ayrı dava açılabilir.

4.2.1.a -Tecavüzün Önlenmesi Davası:

Tecavüzün önlenmesi davası, zilyetliğe yönelik olarak yakında gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel bulunan bir saldırının önlenmesi amacıyla açılır. Dolayısıyla saldırının gerçekleşme ihtimali yüksek değilse veya saldırı başlamamışsa artık tecavüzün önlenmesi davası açılamaz.

“Tecavüz sona ermesine veya erdirilmesine rağmen yenilenecek mahiyette ise, davacı tecavüz sebebinin önlenmesini de talep edebilir. MK m.896 bu talebi vuku bulmuş tecavüzler için tanımış gözükmesine rağmen, tecavüz sebebinin men’i talebinin, yakın bir tecavüze ait emarelerinin ilk belirlendiği hallerde de uygulanacağı doktrinde kabul edilmektedir.”(19)
Tecavüzün önlenmesi davasında failin kusurlu olması gerekmez ancak eylemin hukuka aykırı olması gerekir.

4.2.1.b -Tecavüzün Ref’i Davası:

Tecavüzün ref’i davası, zilyetliğe yönelik olarak başlamış ve halen devam etmekte olan bir saldırının sona erdirilmesi için açılır. Zilyetliğe yönelik saldırı henüz başlamamışsa veya tamamlanıp sona ermişse artık tecavüzün ref’i davası açılamaz. Tecavüzün sona erdiği hallerde ancak şartları varsa tazminat davası veya zilyetliğin iadesi davası açılabilir.

Tecavüzün ref’i davasında zilyetliğin iadesi davasından farklı olarak “üstün hak iddiası” dinlenmez. Yani zilyetliği ihlal eden şahıs, eşya üzerinde üstün hak sahibi olsa dahi tecavüze son vermeye mecburdur.

Yargıtay HD. Kararı:

“Medeni Kanun'un 896. maddesi "Bir şeye zilyed bulunan kimsenin zilyedliği tecavüze uğradığı halde; tecavüz eden, o şey üzerinde bir hak iddia etse bile zilyed onun aleyhinde dava ikame edebilir. Dava tecavüzün refine, sebebinin menine ve zararın tazminine dair olur" hükmünü içermektedir. Buna göre kazaya karışan aracın zimmet tutanağı ile zilyedi bulunan davacının araçta meydana gelen hasar nedeniyle 10 gün süreyle kullanamamaktan doğan zararına buna sebebiyet veren davalılardan isteyebileceğinin kabul edilerek işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.”(20)



18- ERASLAN ÖZKAYA, el atmanın önlenmesi davaları C.3 sah.112
19- OĞUZMAN/SELİÇİ, eşya hukuku 7.bası sah.81




Yargıtay İçt. Bir. Kararı:

“896 inci madde uyarınca bir gayrimenkulde zilyetliği tecavüze uğrayan kimsenin bu hakkının korunması için açacağı davada, şeye malik olduğunu veya zilyetlik hakkını beyana lüzum olmadan sadece zilyetlik sıfatını ileri sürerek tecavüzü ispat etmesi yeter. Bu halde yargıç, yalnız davacının gerçek ise zilyetlik halini tespit ederek tecavüzün men’ine karar verir. Bu karar zilyetlik hususunda muhkem kaziye hasıl etmez zilyede malikiyet hakkı vermez ve diğer tarafın mülkiyet iddiasıyla yetkili mercilerde başkaca dava açmak hakkına dokunamaz”(21)

4.2.1.c -Tazminat Davası:

Tecavüzden doğan zararların tazmini de istenilebilir. Burada tazminat talebinin dayanağını, genel haksız fiil sorumluluğu yani BK. m.41 ve devamındaki hükümler oluşturmaktadır. Bu sebeple de davalının kusurlu olması ve bu durumun ispat edilmesi gereklidir.

Tazminat davası, zilyetliğe tecavüz davasıyla birlikte açılabileceği gibi, ondan ayrı olarak da açılabilir.Ancak her iki durumda da tazminat davası, kendi esasları çerçevesinde yürütülür.

4.2.2. Zilyetliğin Gaspından Doğan Davalar :

Zilyetliği gasbedilmiş yani rızası hilafına ortadan kaldırılmış olan kişi, “zilyetliğin iadesi” (yedin iadesi) davası ve “tazminat davası” açabilir.


4.2.2.a -Zilyetliğin İadesi ( yedin iadesi ) Davası :

Zilyetliğin iadesi davası, eşyayı geri almak için gasıp aleyhine açılan bir davadır. Ancak gasp veya işgalin davacının rızasına dayanmaması yani hukuka aykırı olması gereklidir. Davalının kusurlu olması ise aranmamaktadır. Zilyetliğin iadesi davasının açılabilmesi için zilyedin, zilyetliğini bir hakka dayandırması gerekmez.Örneğin, hırsız dahi çalmış olduğu eşyayı gasbeden malike karşı zilyetliğin iadesi davasını açabilir.

Medeni kanuna göre bir eşyayı gasbeden şahıs, üstün bir hakka sahip olduğunu iddia etse bile, eşyayı geri vermekle yükümlüdür. Ancak zilyetliği gasbeden şahıs, eşya üzerinde tercihe şayan üstün bir hak sahibi olduğunu derhal, ek bir araştırmaya gerek olmaksızın ispat edebilirse, iadeden kaçınabilir. Bu üstün hakkın ayni nitelik taşıması gerekmez. Eşyanın davalıda kalmasını sağlayan kişisel bir talep hakkı da yeterlidir. Eşyayı gasbetmiş olan hak sahibi, üstün hak iddiasını derhal ispatlayamazsa örneğin hakimden kendisine süre tanınmasını isterse bu durumda eşyayı iade etmek zorunda kalır.

Zilyetliğin iadesi davası, sonucunda verilen kararlar kesin hüküm teşkil etmez. Eşyayı geri vermek zorunda kalan üstün hak sahibi daha sonra hakkın türüne göre “menkul davası” veya “istihkak davası” açarak eşyayı tekrar ele geçirebilir.



20-YARGITAY 11 HD.(E.1999/6031 K.1999/7906)
21-YARGITAY İçt.Bir.K (9.10.1946,6/12 )





Yargıtay HGK Kararı:

“Dava medeni kanunun 894 ve mütekkip maddelerinde derpiş edilen mücerret zilyetliğin korunması niteliğinde olmayıp, hakka dayanmaktadır. Zilyet, zilyetliğinin arkasında bulunan ayni veya şahsi bir hakka dayandığı takdirde dava bir hak davası niteliğini kazanır.”(22)

Zilyetliğin iadesi davası açılabilmesi için, zilyet aleyhine bir zararın doğması veya bir zarar tehlikesi bulunması gerekli değildir. Zilyetliğin iadesi davasını her türlü zilyet açabilir. Fer’i zilyet, Asli zilyede zilyetliğin iadesi davası açabileceği gibi, asli zilyetde kendi zilyetliğini tanımayan fer’i zilyede karşı bu davayı açabilir.

Vasıtalı zilyet dahi eşyayı gasbeden üçüncü şahsa karşı, vasıtasız zilyede iade koşulu ile zilyetliğin iadesi davasını açabilir. Zilyet yardımcıları ise bu davayı açamazlar.

“İade davasını, vasıtasız zilyet açabileceği gibi, vasıtalı zilyet olup da zilyedliği vasıta şahıstan gasbedilen kimsede açabilir. Mesela A’nın B’ ye kiraladığı bisikleti H çalmış olsa , B iade davası açabileceği gibi A da açabilir.”(23)

Zilyetliğin iadesi davası, gasıbın külli haleflerine karşı açılabilir. Cüz’i haleflere karşı bu davanın açılıp açılamayacağı ise tartışmalıdır. Ancak genel kanaat zilyetliğin iadesi davasının cüz’i haleflere karşı açılamayacağı biçimindedir.

4.2.2.b -Tazminat Davası :

Zilyet, zilyetliğinin gasbedilmesi nedeniyle uğramış olduğu zararların telafi edilmesi için tazminat davası açabilir. Ancak, burada zilyetliğin iadesi davasından farklı olarak davalının kusurlu olması gereklidir. Bu dava, BK. m.41 ve devamında yer alan genel haksız fiil hükümlerine ilişkin esaslar uyarınca sorumluluğu tayin eder.

Tazminat davası, zilyetliğin iadesi davasıyla birlikte açılabileceği gibi ayrı olarak da açılabilir. Ancak her iki durumda da tazminat davası kendi esasları çerçevesinde yürütülür.

4.2.3. Zilyetlik Davalarının genel koşulları :

a- Zilyetlik Davalarında Süre :

Zilyetlik davalarını gasp ve tecavüz fiillerinin ve failin öğrenilmesinden itibaren iki ay içerisinde açılması gereklidir. Eğer zilyet, sonradan öğrenmiş ise, en geç bir yıl içerisinde zilyetlik davalarının açılması gereklidir. Bu süreler hak düşürücü sürelerdir. Hakim tarafından re’sen nazara alınır. Bu süreler geçirilmiş ise artık zilyetlik davası açılamaz.

b-Zilyetlik Davalarında Yetkili ve Görevli Mahkeme ve Muhakeme Usulü :

Zilyetlik davaların da, yetkili mahkeme anlaşmazlık konusu taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir.(HUMK m.13/II) Görevli mahkeme ise dava değeri ne olursa olsun Sulh Hukuk Mahkemesidir. Zilyetlik davaları, HUMK 501.maddesine göre basit usule tabidir. Verilen kararlar , ayni haklar bakımından kesin hüküm teşkil etmez. Temyizi kabildir.

22-YARGITAY HGK.(E.1996/3-383 K.1996/631 T.25.9.1996 )
23- OĞUZMAN/SELİÇİ, eşya hukuku 7.bası sah.79


4.3. Taşınmazlarda Zilyetliğin İdari Yoldan Korunması :

Taşınmazların sahip olduğu iktisadi önem dolayısıyla kanun koyucu, MK’ nın açıklanılan hükümleriyle yetinmemiş, 3091 sayılı 4.12.1984 tarihli Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunla zilyetliği ayrıca idari yoldan korumuştur Bu kanunun uygulama esaslarını belirlemek için bir de yönetmelik çıkarılmıştır. “ Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun Uygulama Şekli Ve Esaslarına Dair Yönetmelik (R.G.1.7.1985)”

1-Kanunun Uygulama Alanı:

3091 sayılı kanunun uygulama alanına sadece özel mülkiyete tabi taşınmazlar değil, kamu malı niteliğinde ki taşınmazlar, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan girmektedir. Bu açıdan kanunun uygulama alanı, Medeni kanunun zilyetliği koruyucu hükümlerinden daha geniştir.

Kanuna dayanılarak çıkarılan yönetmeliğin taşınmaz anlayışı da TMK m.704 maddeden farklıdır. Bu yönetmeliğe göre (m.7) taşınmaz mal arz üzerinde sabit olan tarla, bağ, bahçe, arsa, orman, ağıl, apartman, dükkan, fabrika, otel gibi arazi, bina ve madenlerdir.

2-Taşınmaz Zilyetliğinin İhlalinden Ne Anlaşılması Gerektiği :

Taşınmaz zilyetliğinin ihlalinden ne anlaşılması gerektiği, yönetmeliğin 11 ve 12. maddesinde ayrıntılı biçiminde açıklanmıştır. İki ihlal türü yönetmelikte düzenlenmektedir. Zilyetliğe tecavüz ve zilyetliğe müdahale.

Yön.m.11/1: “Tecavüzden kasıt, taşınmaz malı zorla veya zilyedinden habersiz işgal etmek veya ele geçirmek veya taşınmazın aynında değişiklikler meydana getirmektir.”Esasen bu tanım MK’nın zilyetliğe tecavüz kavramından çok zilyetliğin gaspı kavramına uymaktadır.

Yön.m.11/2: Zilyetliğe müdahale ise; “Zilyedin taşınmaz mal üzerinde ki mutlak hakimiyetinin kısmen veya tamamen ihlal edilmesidir.” Burada ki zilyetliğe müdahale tanımı ile TMK da ki zilyetliğe tecavüz kavramı birbirine benzemektedir.

Yönetmeliğin 12. maddesinde nelerin zilyetliğe tecavüz ve müdahale sayılabileceği örnek kabilinden sayılmıştır.

“Madde 12 - Aşağıdaki olay ve durumlar 3091 sayılı Kanunun uygulanmasında taşınmaz mala yapılmış tecavüz veya müdahale sayılır.
a) Bahçe, tarla ve arsa gibi arazi üzerinden devamlı olarak gelip geçmek suretiyle zilyedin taşınmazdan istifade etmesine engel olmak.
b) Ekim ve dikimde bulunmak.
c) Bir hak iddia ederek tarla veya bahçelerdeki mahsulü biçmek, toplamak.
d) Başkasının taşınmaz malına taş, toprak, ağaç, gübre ve benzeri şeyleri bırakmak suretiyle zilyedin taşınmazdan istifade etmesine engel olmak.
e) Sulama veya içme sularından, su kuyularından, sarnıçlarından, su yollarından, su borularından ve arklarından yararlanmayı engellemek.
f) Başkasının arazisi üzerine su geçirmek üzere ark açmak.
g) Temel açmak, hendek kazmak, bina yapmak.
h) Yukarıda sayılanlara benzer diğer davranışlarda bulunmak.”

Yapılan bir eylemin taşınmaz zilyetliğine tecavüz sayılabilmesi için “zorla olması” veya “zilyetten habersiz” gerçekleşmesi gereklidir. Burada önemli olan nokta tecavüzün zilyedin rızasına dayanmamış olmasıdır. Yönetmelik zilyetliğe müdahalede bu unsurlara yer vermemiş olmakla birlikte ,aynı unsurların müdahale içinde , geçerli olacağından şüphe duymamak gerekir.

Yönetmeliğin 15. maddesine göre konut, dükkan, depo, ahır gibi damlı yapılarda 3091 sayılı kanunun kullanılabilmesi için taşınmazın fuzulen işgal edilmesi gereklidir. Yönetmeliğin m.15 ikinci fıkrasında fuzuli işgal, şu şekilde tanımlanmaktadır.

Yönetmelik m.15/II:

“Fuzuli işgal; bir taşınmazı, sahibinin izin ve rızası olmayarak işgal etme, başka bir deyişle bir taşınmazın maliki veya onun yerine bu konuda işlem yapmaya yetkili vekil veya mümessil gibi kimselerle hukuki bir bağlantı kurmadan rıza dışı, henüz boşaltılmamış veya herhangi bir suretle boşalan damlı bir yapıya, eylemli bir durum yaratarak kendiliğinden girme durumudur.”

3-Kimler Koruma Talebinde bulunabilirler ?

Koruma talebinde bulunabilmek için malik olmak gerekmez. Her türlü zilyet, kanuna ve yönetmeliğe göre koruma talebinde bulunabilir. Yönetmelikte zilyet şu şekilde tanımlanmıştır.

Yönetmelik m.10 :
“Zilyetlik, taşınmaz mallardan bir yarar sağlamak üzere olanları fiilen hakimiyet altında bulundurmadır.”

Yönetmelikte yer alan tanımda yarar sağlamak unsuru bulunmaktadır. TMK da bu unsur bulunmadığından medeni kanun ile farklılık arz etmektedir.Taşınmaz zilyedi birden fazla ise zilyetlerden her biri tek başına talepte bulunabilir. Müşterek mülkiyet ve iştirak halinde mülkiyette, malikler anlaşmazlığa düşerse taşınmazın fiilen zilyedi olan malik, üçüncü şahıslara ve diğer paydaş ve ortaklara karşı koruma talebinde bulunabilir.

Kamu tüzel kişilerine ait taşınmazlarda, başvuru kamu tüzel kişiliğinin yetkili temsilcisi tarafından yapılır. Köy hükmi şahıslarına ait taşınmazlarda ise köy muhtarı veya köy halkından her hangi biri başvuruda bulunabilir. Ayrıca yönetmeliğin 19. maddesinde vali ve kaymakamların soruşturma açma yetkisi düzenlenmiştir.

Yönetmelik m.19:

“Vali ve kaymakamlar görev alanları içinde bulunan kamu idarelerine, kamu kurumlarına ve kuruluşlarına ait veya bunlar tarafından idare olunan veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlere veya menfaati umuma ait olan taşınmaz mallara tecavüz veya müdahalede bulunulduğu öğrendiklerinde, soruşturmayı doğrudan doğruya yapar veya yaptırırlar ve sonucu karara bağlarlar.

Kamu idarelerine, kamu kurumlarına ve kuruluşlarına ait veya bunlar tarafından idare olunan ve özel hukuk hükümlerine tabi bulunan taşınmaz mallara tecavüz veya müdahalede bulunulması halinde, bu idarelerin yetkilerinin başvurması esastır.”

4-Başvurunun Geri Alınması ve Tarafların anlaşması:

Yönetmelik m.27:

“Başvuru sahibinin, başvuru tarihinden karar verilinceye kadar geçen süre içinde başvurusundan herhangi bir sebeple vazgeçtiğini dilekçe ile veya sözlü olarak bildirmesi halinde, sözlü ifadesi yazılı hale getirilerek yetkili makamın onayı ile dosyası işlemden kaldırılır. Bu durumda soruşturma için yatırdığı paralar, yapılan masraflar üzerinde kalmak üzere başvuru sahibine geri verilir.”

Yönetmelik m.32:

“Mahallinde soruşturmanın başlamasından karar verilinceye kadar geçen süre içinde tarafların aralarında anlaşmaları halinde, buna ilişkin ifadelerin bulunduğu bir anlaşma tutanağı düzenlenir. Tutanakta anlaşmanın hangi şekil ve şartlarda yapıldığına değinilmez.

Anlaşma tutanağı dosyasına bağlanarak herhangi bir karar verilmeksizin yetkili makamın onayı ile dosya işlemden kaldırılır ve maliye veznesine yatırılıp da sarfedilmeyen paralar başvuru sahibine geri verilir.

Kamu idareleri, kamu kurumları, kamu kuruluşları ile köye ait taşınmaz mallara yapılan tecavüz veya müdahalelerde tarafların anlaşması söz konusu olamaz.”

Yönetmelik m.26/2 :

“Başvuru sahibinin ücretleri yatırmaması ve kendisi sağlayacaksa taşıt getirmemesi halinde ise, dilekçesinin işlemden kaldırıldığı posta aracılığı ile kendisine tebliğ olunur.”

5-Başvurulacak İdari Merci :

Taşınmaz zilyetliğine yapılan tecavüz ve müdahalelerin önlenmesine ilişkin başvurunun, taşınmaz mal merkez merkez ilçe sınırları içinde ise valiye diğer ilçelerde ise kaymakamlığa yapılması gerekmektedir.

6-Başvuru Süresi :

İdari başvuru için 60 günlük ve bir yıllık süreler bulunmaktadır. 60 günlük süre yetkilinin tecavüz veya müdahaleyi öğrenmesinden itibaren, bir yıllık sürede tecavüz ve müdahalenin oluştuğu tarihten itibaren başlamaktadır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazlar ile menfaati umuma ait taşınmazlara, tecavüz ve müdahalelerde ise bir süre aşımı öngörülmemiştir.

7-Soruşturma Usulü :

Yapılan başvuru üzerine valilik veya kaymakamlık en geç 15 gün içinde başvuruyu soruşturarak olumlu veya olumsuz bir karar vermek zorundadır. Bu süre içinde karar verilmemesi durumunda, durum nedenleri ile birlikte bir üst idari makama bildirilmelidir.

Yönetmelik m.21 :

“Anlaşmazlık konusunun 3091 sayılı Kanunla çözümlenmesi mümkün olmayan hukuki mahiyette bulunması, başvurunun süresi içinde yapılmaması, başvuruda bulunanın yetkili olmaması veya başvurunun yetkili makama yapılmamış olması gibi bu Kanun kapsamı dışında kaldığı dilekçeden açıkça ve kesinlikle anlaşılan hallerde, başvurulur mahallinde soruşturma yapılmadan yazılı olarak reddedilebilir.”

Soruşturma bizzat vali veya kaymakam tarafından yapılabileceği gibi bunların görevlendireceği bir veya birkaç memur tarafından da yapılabilir. Soruşturma taşınmazın bulunduğu mahalde yapılır. Soruşturmanın yapılacağı gün ve saat, varsa delil ve tanıklarını hazır bulundurmaları taraflara tebliğ edilir.

Yönetmelik m.25 :

“Adresinin tesbit edilememesi, gösterilen adreste bulunamaması gibi nedenlerle mütecavize tebligat yapılamaması halinde soruşturmanın yapılacağı yer, tarih ve saat soruşturma memuru tarafından 3 gün önceden alışılmış usullerle taşınmaz malın bulunduğu köy veya beldede ilan ettirilir ve durum tutanakla belgelenir. Bu duyuruya rağmen mütecavizin soruşturma mahalline gelmemesi halinde ilân tutanağı dosyasına konularak soruşturma mütecavizin yokluğunda yapılır.”

Soruşturmacı, tarafları, tanıkları ve gerekli gördüğü diğer şahısları dinler. Tanık ve bilirkişilere CMUK hükümlerine göre yemin verilir.
Soruşturmacı, yönetmeliğin 28 ve 29 maddelerinde belirtilen tespitleri de yaptıktan sonra, 33 maddeye uygun bir soruşturma fezlekesi hazırlayarak valilik veya kaymakamlığa verir.

8-Karar Hukuki Niteliği ve Yargı Yolu :

Yönetmelik m.35 :

“Karar vermeye yetkili makam, soruşturma evrakı üzerinde en kısa zamanda gerekli incelemeyi yapar. Eksiklikler var ise evrakı soruşturma memuruna vererek tamamlattırır. Dosyadaki bilgilere göre tecavüz veya müdahalenin önlenmesine veya talebin reddine karar verir.

Kararlarda, taşınmaz mal üzerinde üstün sayılabilecek bir hakkı olduğunu iddia edenlerin yargı yoluna başvurması gerektiği belirtilir.

Talebin reddine ilişkin kararlarda soruşturma giderlerinin şikayetçinin üzerinde kalacağı, tecavüzün önlenmesine ilişkin kararlarda ise soruşturma ve infaz giderlerinin mütecavizden icra yolu ile tahsil edilerek şikayetçiye ödeneceği belirtilir.”


İdarenin vermiş olduğu bu kararlar yargısal nitelikte değildir idari niteliktedir. 3091 sayılı kanunun ve yönetmeliğin 37. maddesinde bu kararların kesin olduğu söylenmektedir. Burada ki kesinlikten kasıt, idarenin artık bu kararını değiştiremeyeceği, kaldıramayacağı veya üst denetim yoluyla kaldırılıp, değiştirilemeyeceği anlamındadır.

9-Kararın İnfazı ve İhlalin Müeyyideleri :

Kararı infazla görevlendirilen memur, kararın kendisine verilmesinden itibaren en geç 5 gün içerisinde kararı infaz etmek zorundadır. Karar, mütecavize, zilyetliğe tecavüz ve müdahale men edilerek, taşınmazın zilyede veya ilgili kamu kuruluşuna teslimi suretiyle infaz edilir. Mütecavize karara aykırı davrandığı takdirde 3091 sayılı kanunun 15. maddesine göre cezalandırılacağı bildirilerek, infaz tutanağına imzası alınır. Mütecaviz, ikinci defa bizzat veya onun bilgisi altında onun yararına 3. şahıs tarafından, tecavüz ve müdahalelere kalkışırsa, 3091 sayılı kanunun m.15/1 fıkrasında öngörülen cezai müeyyideler, kendisine uygulanabilir.




3091 sayılı kanun m.15:

“Mahkeme kararıyla kendisine teslim edilmeksizin aynı taşınmaz mala ikinci defa yapılan tecavüz veya müdahale, ister tecavüz veya müdahalesi önceden önlenen kimse tarafından, isterse başkaları tarafından birinci mütecaviz yararına ilk defa yapılmış olsun, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde, bu suçu işleyenler hakkında;

a) Taşınmaz mal, kamu kurum veya kuruluşlarına ait bulunuyorsa veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz veya umumun menfaatine ait yerlerden ise altı aydan iki yıla kadar; şayet taşınmaz mal diğer tüzelkişilere veya gerçek kişilere ait ise üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

b) Tecavüz veya müdahale silahlı bir kişi veya silahsız olsalar dahi birden fazla kişiler tarafından yapıldığı takdirde (a) bendindeki cezalar bir kat artırılarak hükmolunur.

c) Tecavüz veya müdahale taşınmaz malı aralarında paylaşmak veya ortaklaşa kullanmak amacıyla iki veya daha çok kişinin birleşmesiyle işlenirse (b) bendi ile artırılan ceza ayrıca üçte bir oranında artırılır. Bu amaçla birleşen kişilerden en az birisinin silahlı olması halinde ise (b) bendi ile artırılan ceza ayrıca yarı oranında artırılarak hükmolunur.”

10-Kararın Etkisini Yitirmesi :

İdarenin kararından sonra mahkemede, üstün hak iddiası ile dava açılmış ve mahkeme davacı lehine bir ihtiyati tedbir kararı vermiş veya dava sonuçlanmışsa, bu idari kararın hükmü kalmaz. Mütecaviz lehine bir mahkeme kararı veya ihtiyati tedbir kararı verilmiş veya taşınmazın el değiştirmiş olması veya idari karar tarihinden sonra tarafların anlaşmış olmaları halinde de idari karar etkisini yitirmektedir.

5- 3091 SAYILI KANUN İLE MEDENİ KANUNUN KARŞILAŞTIRILMASI:

3091 sayılı 4.12.1984 tarihli Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun, Türk Medeni Kanununa göre özel bir kanundur. 3091 sayılı kanun taşınmaz mal zilyetliğine yönelik bir ihlal söz konusu olduğunda zilyetliğin idari yoldan korunmasını düzenlemektedir. Verilen kararlar idari niteliktedir Bu bakımdan medeni kanun ile 3091 sayılı kanunun uygulanması farklılık arz eder. Ancak söz konusu farklılık iki kanun arsında herhangi bir çatışmaya neden olmaz. Bu nedenle özel kanun- genel kanun ilişkisi gereğince 3091 sayılı kanunun, Medeni Kanun hükümlerinine tercih edilmesi söz konusu değildir. Zira her iki kanun zilyetliğin farklı hukuki imkânlarla korunmasını düzenlemektedir. 3091 sayılı kanun ile Medeni Kanun birbirini tamamlar niteliktedir. Kanunlar arasında ki bazı tanımların farklı olması bu durumu değiştirmez.( Ancak aynı konuyu düzenleyen iki kanununda kavramların farklı tanımlanması ancak kavram kargaşasına sebep olur ki bu durumun sakıncalarına yukarıda değinilmiştir.) Zilyet, zilyetliğine yönelik bir ihlalin söz konusu olması durumunda koşulları mevcut ise Medeni kanun veya 3091 sayılı kanundan dilediğini tercih ederek zilyetliğini koruyabilir.

6- SONUÇ :

Taşınmaz zilyetliğine vaki bir tecavüz söz konusu olduğunda, tecavüzün ortadan kaldırılabilmesi için hangi işlemlerin yapılması gerektiği, ihlalin türüne, işlemin dayanağını oluşturan kanuna ve o kanunun ilgili hükümlerine göre değerlendirilip belirlenmektedir.
Bu çalışmada, Türk Medeni Kanunun, başta zilyetliğin korunmasına ilişkin hükümleri olmak üzere ilgili kanun maddelerine ve 3091 sayılı “Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun” ve ilgili yönetmelik hükümlerine yer verilerek, aşağıda yer alan kaynakların da yardımı ile Taşınmaz zilyetliğinin, hangi işlemlerle korunabileceği incelenmiştir.



















































YARARLANILAN KAYNAKLAR :

1- AYAN, Mehmet, Eşya Hukuku I,2.bası Konya
2- ERTAŞ, Şeref, Eşya Hukuku 6.baskı, Ankara 2005
3- OĞUZMAN/SELİÇİ, Eşya Hukuku 7.bası, İstanbul 1997
4- ÖZKAYA, Eraslan, Elatmanın Önlenmesi Davaları C.3,Ankara 2002
































Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Taşınmaz Zilyetliğine Vaki Tecavüzler" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Gözde Özer'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
07-07-2007 - 19:40
(6168 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 11 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 8 okuyucu (73%) makaleyi yararlı bulurken, 3 okuyucu (27%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
62005
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 11 saat 2 dakika 53 saniye önce.
* Ortalama Günde 10,05 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 80173, Kelime Sayısı : 7856, Boyut : 78,29 Kb.
* 13 kez yazdırıldı.
* 1 kez arkadaşa gönderildi.
* 15 kez indirildi.
* 8 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 634
Yorumlar : 1
Öncelikle sayın yazarı kutlarım. Konuyu tüm yönleriyle ele alarak hukuksal dayanakları ihmal etmeden, akıcı bir dille ve sistematik olarak inceleyip okuyucuya sunmuştur. "Konu ile yakından ilgili ol... (...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,20880795 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.