Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Ticari İşler Ve Tabi Olduğu Hükümlerin Türk Ticaret Kanunu Ve Ticaret Tasarısındaki Karşılaştırılması

Yazan : Sema Güneri [Yazarla İletişim]
öğrenci

TİCARİ İŞLER VE TABİ OLDUĞU HÜKÜMLER
Ticari iş; Ticaret Kanunu’nda düzenlenen konularda bir ticarethane, fabrika veya ticari biçimde işletilen diğer kurumları ilgilendiren bütün fiil ve işlerdir.
Bir işin veya hükmün ticari olma niteliği, özel ticari hükümlerin uygulanma alanı ile ilgili bir kavramdır ve Ticaret Hukuku ile Medeni Hukuk (Borçlar Hukuku) ayırımında anlam taşır. Gerçekten aynı işe (genel anlamda TTK md.3 ve 1462 uyarınca) adi veya ticari olmasına göre değişik hükümler uygulanacak ise, bu ayırımın önemi vardır. Aksi halde, her hüküm bir konuyu düzenler ve bir grup hükme “ticari” vasfını vermek, sadece düzenlediği alanı belirtmek olur. Eğer bu özel alanı düzenleyen hükümleri bir araya toplayıp, bunları Medeni Kanunun da özel bir kısmı olarak kabul edersek, ideal anlamda Medeni Hukuk ve Ticaret Hukukunun birliği gerçekleşmiş olur.
Mantıki sıraya göre; biri işin ticari olup olmadığını kanundaki kıstaslar gereği tespit etmek ve eğer iş adi ise genel hükümleri, ticari ise ticari hükümleri uygulamak gerekir.
Bir işin ticari olarak tespiti yalnız uygulanacak hüküm bakımından rol oynamaz. Ticari işlerde uygulanan faiz oranı(md.8-10), teselsül karinesi(md.7), zamanaşımı(md.6) ; adi işlere uygulanacak olanlardan değişik hükümler içermektedirler.
Böylece TTK sisteminde ticari ş ve hükümlerin tespiti önem arz etmektedir.
Türk Ticaret Kanunu Sisteminde Ticari İş: 4 kritere göre belirleyebiliriz.
1) Ticaret Kanunu’nda Düzenlenen İşler
2) Bir Ticari İşletmeyi İlgilendiren İşler ve İşlemler
3) Ticari İş Karinesi
4) Bir Taraf İçin Ticari İş Niteliğinde Olan Sözleşmeler


Ticari iş; TTK md. 3 hükmünde şöyle tanımlanmıştır.
“Bu kanunda tanzim olunan hususlarla bir ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer bir müesseseyi ilgilendiren bütün muamele, fiil ve işler ticari işlerdendir.”
(İlgili maddeler TTK. 1, 11, 12, 21, 1462; BK.126, 449, 453; İş K. 6; HUMK. 300.)
TTK md.1’de ticari hükümler, madde metnini “ticarethane,fabrika ve ticari şekilde işletilen müessese” yerine TTK md.11 uyarınca ticari işletmeyi ve “muamele fiil ve iş” yerine TTK md.3 uyarınca, genel anlamda “iş’i” koyarak basitleştirirsek;
a) Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiş işler kanun gereği başkaca bir ölçüye gerek olmaksızın ticaridir. (İlk kriter)
b) Ticari işletmeyle ilgili diğer bütün iş ve işlemlerdir.(ikinci kriter)
Kanun maddesi; aslında TTK’da düzenlenen tüm hükümler bir ticari işletmeyi ilgilendirse de, ticari işletmeyi ilgilendirmemesine rağmen TTK’da düzenlenmiş olması nedeniyle ticari iş niteliğine haiz olan işlemleri de kapsamaktadır.
TTK’da düzenlenen hususlar dışında, ticari işletmeyi ilgilendiren her türlü fiil ve iş de ticari olarak kabul edilir. Ticari yaşamda geçerli olarak uygulanan, ticari faaliyet ile doğrudan veya dolaylı ilgisi bulunan her işlem,fiil ve iş ticari kabul edilir.
Bu tanım ve içerik Türk Ticaret Kanunu tasarısında ufak değişiklikle kabul edilmiştir. Bu maddede, iki gerekli değişiklik yapılmıştır. İlk olarak, 1 inci maddede olduğu gibi bu maddede de eski metindeki ticarî işletmeyi ifade eden üç ticarî işletme türü yerine, "ticarî işletme" kavramı konulmuştur. İkinci olarak, eski metindeki "işler" sözcüğü çıkarılmıştır. Çünkü, madde "ticarî işleri" tanımlamaktadır. Bir kavramın tanımı, kavramı içeremez.

Örnekler:
Ø İçtihadı birleştirme kararı 9.12.1936 gün ve 33/20 sayılı;
Türkiye Ziraat Bankası Anonim Şirketinin, tüzüğünün 17.maddesine göre, ziraatçılara yaptığı ikraz işlemleri ticari muamele niteliğindedir. (RG:19.1.1937,S.3531)
Ø İçtihadı birleştirme K. 12.11.1947 gün ve 15/22 sayılı;
“..Diş hekiminin hastasıyla arasındaki hukuki münasebet ticari ş ve muamele olmayıp tamamen adi niteliktedir.” (RG: 16.1.1948, S.6807)
Ø 11.Hukuk Dairesi 9.5.1994 gün, E.98/84,K.94/4050 sayılı karar;
Bir kamu iktisadi teşebbüsü olan PTT tacir olup TTK.nun 3. md.si uyarınca bu müesseseyi ilgilendiren fiil ve işlerin ticari sayılmasına ve ayrıca 3095 sayılı yasanın 2.md.nin 3. fıkrasında “arada sözleşme olmasa bile, ticari işlerde temerrüt faizi T.C. Merkez bankasının kısa vadeli krediler için öngördüğü reeskont faiz oranına göre istenilebileceği” belirtilmiş olmasına göre, olayda (haksız fiilde) istem gibi reeskont faizine hükmetmek gerekirken gerekçe gösterilmeden yasal faize hükmedilmesi doğru olmamış, bu nedenle hükmün davacı yararına bozulması gerekmiş ise de, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden... hükmün düzletilerek onanması gerekmiştir...”(YKD.C.21,S.1,s.49-50)

Ø 11.HD.nin 10.11.1994 gün, E.94/2242,K.94/7490 sayılı karar:
TTK:nın 3.md.sindeki “fiil” sözcüğünden hareketle ve lafzi bir yorumla tüm haksız fiillerin ticari ş sayılması doğru değildir. Ancak TTK’da düzenlenmiş olan haksız rekabet, çatma gibi haksız eylemler ticari iş sayılabilir ve bu eylemlerden doğan tazminat alacağı için T.C. Merkez Bankası kısa vadeli reeskont kredileri için uygulanan faiz oranı uygulanabilir.(YKD.C.21,S,s.425-429)

Ø Yargıtay Kararı :
KAYIT NO : 57837
Esas Yılı : 2002 Esas No : 10697 Karar Yılı : 2003 Karar No : 3077 Karar Tarihi : 31.03.2003 Daire No : 11 Daire : HD

ÖZET: Yerel Mahkemece zararın idarenin kamu hizmetini ifasından doğduğu, dolayısıyla idare mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle, görevsizlik kararı verilmiştir. Oysa tacir konumunda olan kurumun tacir olduğunun ve haksız eyleminin de ticari iş niteliği taşıdığının kabulü gerekir. Bu durumda, haksız fiilden kaynaklanan bu davaya bakma görevi adli yargıya aittir.
(6762 s. TTK. m. 3, 11, 12/11, 14, 18/1)
Taraflar arasında görülen davada Fatih Asliye 1. Hukuk Mahkemesi'nce verilen 16/07/2002 tarih ve 2001/962-2002/581 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Salih Çelik tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili şirkete sigortalı işyerine, davalıya ait borunun kopması sonucu akan sular nedeniyle oluşan 988.900.000.- lira hasar bedelinin müvekkilince sigortalısına ödendiğini ileri sürerek, bu meblağın temerrüt faiziyle birlikte rücuen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, öncelikle davanın idari yargı yerinde açılması gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar doğrultusunda, zararın idarenin kamu hizmetini ifasından doğduğu, dolayısıyla idare mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle, görevsizlik kararı verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davalı işletmeye ait ana su borusunun patlaması sonucu davacının selefine ait işyerini su basması sonucu zarar gördüğü maddi olgusuna dayalı rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Davalının TTK'nun 3 ncü,11 nci,12/11 nci,14 ncü,18/1 nci madde hükümleri ile 2560 sayılı Kanun'un ilgili hükümleri karşısında, tacir olduğunun ve haksız eyleminin de ticari iş niteliği taşıdığının kabulü gerekir.
Bu durumda tacir olan İ.... ile davacı arasında haksız fiilden kaynaklanan davaya bakma görevinin adli yargıya ait olduğu göz önünde bulundurularak, işin esasına girilmesi, taraf delillerinin toplanarak hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle,davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 31/03/2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Ø Yargıtay Kararı:
KAYIT NO : 57837
Esas Yılı : 2002 Esas No : 10697 Karar Yılı : 2003 Karar No : 3077 Karar Tarihi : 31.03.2003
Daire No : 11 Daire : HD
ÖZET: Yerel Mahkemece zararın idarenin kamu hizmetini ifasından doğduğu, dolayısıyla idare mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle, görevsizlik kararı verilmiştir. Oysa tacir konumunda olan kurumun tacir olduğunun ve haksız eyleminin de ticari iş niteliği taşıdığının kabulü gerekir. Bu durumda, haksız fiilden kaynaklanan bu davaya bakma görevi adli yargıya aittir.
(6762 s. TTK. m. 3, 11, 12/11, 14, 18/1)
Taraflar arasında görülen davada Fatih Asliye 1. Hukuk Mahkemesi'nce verilen 16/07/2002 tarih ve 2001/962-2002/581 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Salih Çelik tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili şirkete sigortalı işyerine, davalıya ait borunun kopması sonucu akan sular nedeniyle oluşan 988.900.000.- lira hasar bedelinin müvekkilince sigortalısına ödendiğini ileri sürerek, bu meblağın temerrüt faiziyle birlikte rücuen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, öncelikle davanın idari yargı yerinde açılması gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar doğrultusunda, zararın idarenin kamu hizmetini ifasından doğduğu, dolayısıyla idare mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle, görevsizlik kararı verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davalı işletmeye ait ana su borusunun patlaması sonucu davacının selefine ait işyerini su basması sonucu zarar gördüğü maddi olgusuna dayalı rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Davalının TTK'nun 3 ncü,11 nci,12/11 nci,14 ncü,18/1 nci madde hükümleri ile 2560 sayılı Kanun'un ilgili hükümleri karşısında, tacir olduğunun ve haksız eyleminin de ticari iş niteliği taşıdığının kabulü gerekir.
Bu durumda tacir olan İ.... ile davacı arasında haksız fiilden kaynaklanan davaya bakma görevinin adli yargıya ait olduğu göz önünde bulundurularak, işin esasına girilmesi, taraf delillerinin toplanarak hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle,davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 31/03/2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Ticari iş karinesi: (üçüncü kriter)
Ticari işin belirlenmesi için ilk planda incelenen md.3’ten sonra Ticari iş karinesini kabul eden md.21’i incelemek gerekecektir. Çünkü md.3’ün kanun gereği direkt yarattığı etki yine kanun gereği md.21’ce dolaylı olarak sağlanmaktadır.
TTK.md.21: “Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Şu kadar ki; hakiki şahıs olan tacir, muameleyi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgisi olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya muamele, fiil veya işin ticari sayılmasına halin icabı müsait bulunmadığı takdirde borç adi sayılır.
Taraflardan yalnız biri için ticari iş mahiyetinde olan mukaveleler,kanunda aksine hüküm olmadıkça,diğeri için de ticari iş sayılır.”
İlgili maddeler TTK 3, 18, 25, 66, 82)
TTK Tasarısında ilgili madde 19. madde olarak kabul edilmiştir ve bu maddede sadece üçüncü fıkrada herhangi bir iletişim veya bilişim aracıyla yapılan sözleşmelerin teyidini kapsayacak şekilde genişletilerek, günün ihtiyaçlarına uygun hale getirilmiştir.
Kanımca tasarı ile getirilen bu ufak değişiklik uygulamada ki oluşan, günümüz teknoloji kullanım ile ilgili değişimleri kapsayarak, oluşabilecek sorunları en aza indirme amacı güderek, sağlıklı bir uygulama yaratacaktır. Mevcut sorunların çözümü için gereken ufak bir değişikliktir. Ticarî işletme sisteminin taşıyıcı kolonlarından biri olan ve elli yıllık birikimle anlam kazanmış olan bu madde 6762 sayılı Kanunun 21 inci maddesini karşılamaktadır. Öğretide, sübjektif sistemin bir ifadesi olan bu maddenin 1926 tarihli Kanundan 6762 sayılı Kanuna aynen alınması eleştirilmiş, tacirin esas alınmayıp ticarî işletmenin merkez kabul edilmesi gerektiği belirtilmişse de, eleştirilerin, hükümde ticarî işletmenin esas alındığı gerçeğini gözden kaçırdığı düşünülmüştür. Ayrıca ticarî işletmenin borçlarının ticarî olmadığı hükme bağlansaydı, tacirin ticarî olmayan alanının nasıl belirlenebileceği sorununun çözümü çok güçleşecektir.

Burada belirtilmesi gereken en önemli hususlardan biri de maddenin 2. cümlesinde gerçek kişi tacirler için birinci cümle hükmüne istisna getirilmiş ve gerçek kişi tacirin işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını karşı tarafa bildirdiği yada somut olayın özelliklerinin, işin ticari sayılmasına uygun olmadığı hallerde borç adi sayılacaktır.
Buna karşılık tüzel kişi tacir böyle bir istisnaya dahil değildir ve onun her tür işlemi , ticari sayılır.
Örnekler :
Ø Bir halı tüccarı beyaz eşya dükkanına giderek bir buzdolabı alır. Kurala göre, gerçek kişi tacirin yaptığı işler esas itibariyle ticari işletme içindir. Ancak, gerçek kişi tacir (halı tüccarı), satım sırasında buzdolabını evine aldığını söylerse, ticari iş karinesini çürütmüş olur ve artık bu iş, ticari değil bir adi iştir.
Ø Tüzel kişi tacirin müşterisine yemek ısmarlaması durumunda bu bir ticari iştir. Zira, parayı şirket ödemektedir.
Bir Taraf İçin Ticari İş Niteliğinde Olan Sözleşmeler (dördüncü kriter):
TTK m. 21/’II’de düzenlenen, bir taraf için ticari iş niteliğinde olan sözleşmelerin diğer taraf için de ticari iş niteliğinde sayılmasıdır.Tasarıda 19 madde numarası ve aynı metin ile kabul edilmiştir. Buna yayma kriteri denir. Taraflardan birisi için ticari iş niteliğinde olan sözleşme, kanunda aksine bir hüküm yoksa, diğeri için de ticari iş sayılır. Yani ilk üç kriterin bulunması yapılan işin ticari iş olup olmamasını belirlemeye yöneliktir. Kriterlerden birinin gerçekleşmiş olması, yapılan işlemi ticari iş niteliğine sokar. Sonuncu kriter ise sözleşmenin karşı tarafını ilgilendirir ve karşı taraf için de ticari iş niteliğinde olup-olmamasını belirlemeye yöneliktir.
örnekler:

Ø Tüccarın evine buzdolabı alması örneğinde: Bir alım-satım yapılmıştır. Satış sözleşmesi Ticaret Kanunu’nda düzenlenmemiştir. Bu, BK’da düzenlenmektedir, dolayısıyla birinci kriter yoktur. Tüccar bunu kendi işletmesi için almamıştır (ikinci kriter yok). Buzdolabını evi için aldığını satış anında belirtmiştir (üçüncü kriter yok). Dolayısıyla, tüccar açısından bu bir ticari iş değildir. Ancak, bu iş, buzdolabını satan mağaza açısından bir ticari iştir. Mağaza bir ticari işletmedir ve ticari işletmesini ilgilendiren bir iş yapmıştır (ikinci kriter). Dördüncü kritere göre, bir taraf için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler diğer taraf için de ticari iştir. Bu nedenle buzdolabının satın alınması, halı tüccarı için de bir ticari iştir.
Ø Örn : Bakkaldan bir kola, bir ekmek satın almamız bir ticari iş midir? Sırasıyla bakalım: Bu, Ticaret Kanunu’nda düzenlenmemiştir. Bir ticari işletmeyi ilgilendiren iş midir? Hayır, zira bakkal bir ticari işletme değildir. Olayımızda ticari iş karinesi geçerli midir? Geçerli değildir, çünkü, işlemin ticari sayılmasına halin icabı müsait değildir. Öyleyse burada bir ticari iş yoktur. Aynı alışverişi bir marketten yapmamız durumunda ise yanıtımız farklı olacaktır. Zira, bu, bir ticari işletmeyi ilgilendiren iştir. Bizim açımızdan ticari iş olup-olmadığını belirlemek için de son kritere bakarız. Yaptığımız alışveriş market için ticari iş niteliğinde olduğundan ve arada bir sözleşme kurulduğundan (satım sözleşmesi), bu, bizim açımızdan da bir ticari iştir.
Bir taraf için ticari iş, diğer taraf içinse ticari iş olmayan bir durumda, dava açıldığı takdirde, sorumlu (tazminatı ödeyecek) olan taraf açısından iş, bir ticari işse, ticari iş olmanın sonuçları; sorumlu olan açısından adi bir işse, adi iş olmanın sonuçları uygulanır.
Örn : Bir öğrenci bilet alarak şehirler arası bir yolculuğa çıkıyor. Otobüs, o esnada yolda olan bir yayaya çarpıyor ve kontrolünü kaybederek başka bir araca vuruyor. Öğrenci yaralanıyor. Ticari iş olup-olmaması açısından kişiler arasındaki ilişkiler nasıldır?

*Otobüs firması ile öğrenci arasında: Firma ile öğrenci arasında bir taşıma sözleşmesi vardır. Taşıma sözleşmesi TTK’da düzenlenmiştir. Bu nedenle birinci kriter gerçekleşmiştir. Otobüsün kaza yapması, bir ticari işletmeyi ilgilendiren iştir. Firma, bir ticari işletmedir. Burada da ikinci kriter gerçekleşmiştir. Öğrenci açısından da ticari iş sayacağız, zira firma ile aralarında bir sözleşme var olduğundan m. 21/II uygulama alanı bulacaktır.
*Otobüs firması ile yaya arasında: Yine aynı nedenle firma açısından ticari iştir. Yaya açısından ise ticari iş değil. Zira, yaya ile otobüs firması arasında bir sözleşme mevcut değildir.
*Otobüs firması ile diğer araç arasında: Yine aynı sebeplerden dolayı firma açısından bir ticari iş, ancak diğer araç açısından ticari iş değildir. Aralarında yine bir sözleşme bulunmamaktadır


TİCARİ İŞ SAYILMAYA BAĞLANAN SONUÇLAR:
1) Ticari İşlerde müteselsil sorumluluk
2) Ticari işlerde faiz
3) En yüksek sınırı aşan ticari işlemlerin hukuki akıbeti
4) Ticari işlerde zamanaşımı

1) Ticari İşlerde Müteselsil Sorumluluk:
TTK md.7’ye göre; “ iki veya daha fazla kimse içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari mahiyeti haiz biri ş dolayısıyla diğer bir kimseye karşı müştereken borç altına girerlerse, mukavelede aksi kararlaştırılmış olmadıkça müteselsilen mes’ul sayılırlar.
Ticari borçlara kefalet halinde, gerek asıl borçlu ile kefil ve gerek kefiller arasındaki münasebetlerde dahi hüküm böyledir.”
İlgili maddeler TTK. 3, 21, 158, 178, 301, 336, 348, 392, 527, 614, 636, 1218, 1346, 1458,
BK. 141, 487)
BK; müteselsil sorumluluğu; iki veya daha fazla kimsenin, alacaklıya karşı her biri borcun tamamı için asıl borçlu sıfatıyla sorumlu tutuldukları haller için kabul etmiştir. Adi işlerde borçlular arasında teselsül, kural olarak borçluların müteselsilen borçlu olma yolundaki iradelerini alacaklıya açıklamaları ile doğar. Böyle bir irade açıklamasında bulunulmamışsa, borçlulardan her biri, sadece kendi payından sorumlu olur.
Ancak Ticaret Kanununa göre (md.7); teselsül karinesi kabul edilmiştir. Buna göre; iki veya daha çok kişi , içlerinden yalnız biri veya daha çok kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla diğer bir kimseye karşı, müştereken borç altına girerlerse,sözleşmede aksi kararlaştırılmış olmadıkça müteselsilen sorumlu tutulurlar. Bir irade açıklamasında bulunmamış olsalar dahi, kanun hükmü gereği sorumlu olurlar. Ticari iş nedeniyle müteselsilen borçluluğun ortadan kalkması, sözleşmede müteselsil sorumluluğun kabul edilmediğine ilişkin bir açıklamanın yer almasıyla olur.
Ticari bir borca kefalet halinde ise; sözleşmede aksi kararlaştırılmadıkça;kefil, borçluyla birlikte müteselsil sorumludur. Dolayısıyla alacaklı, doğrudan kefile de başvurabilecektir.
Ticaret tasarısında ise teselsül karinesi aynı madde numarası ve metni ile aynen kabul edilmiştir. Maddenin birinci fıkrasında kullanılan "müştereken" sözcüğü yanlış anlamalara yol açtığı, özellikle kefaleti çağrıştırdığı için "birlikte" sözcüğü ile değiştirilmiştir. Ayrıca, metne "kanunda" sözcüğü eklenerek öğretide eleştirilen bir eksiklik giderilmiştir.

Örnekler:
Ø Yargıtay Kararı:
KAYIT NO : 66104
Esas Yılı : 1983 Esas No : 3529 Karar Yılı : 1985 Karar No : 4796 Karar Tarihi : 25.09.1985
Daire No : 11 Daire : HD
ÖZET : Asıl borç ticari iş niteliğinde ise, bu borca ilişkin kefalet de ticari iş niteliğindedir. Bu durumda kefil borcun tamamından müteselsilen sorumlu olur.
(6762 S. K. m. 3, 7)
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı İstanbul Asliye 6. Ticaret Mahkemesince verilen 22.2.1985 tarih ve 399-58 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki taraflar vekilleri tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 23.9.1985 gününde davacı avukatı ile davalı avukatı gelip, temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması duruşmadan sonraya bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili; müvekkilince davalı A.Ş.'de açılan ithalat kredisine diğer davalının müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduğunu, borcun ödenmemesi üzerine yapılan icra takibine davalıların itiraz ettiklerini ileri sürerek itirazın iptali ile takip tarihi itibariyle ( 26.775.000 ) liranın % 51 faiz % 3 gider vergisi ve % 15 inkar tazminatiyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevabında müvekkili H.'nin borçlu olmayıp kefil olduğunu, kefaletin geçersiz bulunduğunu, en çok ( 26.775.000 ) liradan sorumlu olup icra takibinin tümünden mes'ul olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece toplanan delillere göre, borcun tamamı dava açıldıktan sonra ödendiğinden konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine mahal olmadığına, davalı kefil H.'den faiz ve gider vergisi alınmasına mahal olmadığına, takip tarihinden itibaren % 51 faiz ve % 3 gider vergisinin davalı A.Ş.den alınmasına, davalı H.'nin sorumluluğu kefaletle sınırlı olmak kaydıyla % 15 inkar tazminatının her iki davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

Hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1 - Davalılardan H.G. diğer davalı şirketin davacı bankadan aldığı ticari kredi karşılığı düzenlenen 3.12.1975 tarihli "Umumi Taahhütname"yi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzalamış bulunmaktadır. TTK'nun 7. maddesinde birden fazla kimsenin içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari mahiyeti haiz olan bir iş dolayısiyle diğer bir kimseye karşı müştereken borç altına girmeleri halinde bu borçtan müteselsilen sorumlu olacağı hükme bağlandıktan sonra, ticari borçlara kefalet halinde asıl borçlu ile kefil arasında dahi aynı hükmün geçerli olacağı açıklanmış bulunmaktadır. Yukarıda da değinildiği gibi, asıl borç ticari nitelikte bulunmasına göre, yine yukarıda değinilen yasa hükmü uyarınca davalı H.G.'nin de asıl borcun ve fer'ilerinin tamamından, asıl borçlu gibi sorumlu olduğu halde bu husus gözden kaçırılarak, yazılı şekilde bu davalının taahhütnamede yazılı kredi miktarı ile sınırlı bir sorumluluğu olduğunun kabulüne dair karar tesisi yerinde görülmediğinden kararın bu yönden davacı banka yararına bozulması gerekmiştir.

2 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve yukarıda açıklanan bozma sebep ve şekline göre davalı H. vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi cihetine gidilmiştir.

SONUÇ : Yukarıda ( 2 ) numaralı bendde açıklanan nedenlerle davalı H. vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddine ancak, ( 1 ) numaralı bendde gösterilen sebeple kararın davacı banka yararına bozulmasına ve 11.000 lira duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde davacıya iadesine, aşağıda yazılı bakiye 119.987 lira temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 25.9.1985 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Ø Yargıtay Kararı
KAYIT NO : 66102
Esas Yılı : 2003 Esas No : 2815 Karar Yılı : 2003 Karar No : 9200 Karar Tarihi : 13.10.2003
Daire No : 11 Daire : HD
ÖZET ava, davacı bankanın ödediği teminat mektubu bedelinin kredi borçlusu ve kefillerden rücuen tahsili istemine ilişkindir. TTK.nun 7. maddesine göre, taraflardan biri veya hepsi için ticari olan bir borca kefalet halinde gerek asıl borçlu ile kefil ve gerekse kefiller kendi aralarında -aksi kararlaştırılmış olmadıkça- müteselsilen sorumlu sayılırlar. Ancak kefil olunurken kefalet miktarı belli edilmişse teselsülün etkisi ancak o miktar ile sınırlıdır. Mahkemece ticari nitelikli borç nedeniyle, kredi sözleşmesinde açık hüküm bulunduğu ve kararın gerekçesinde de açıkça belirtildiği halde TTK.nun 7. maddesi hükmüne aykırı olarak hüküm fıkrasında davalıların müşterek ve müteselsilen sorumlu olduklarına ilişkin karar verilmemiş olması usul ve kanuna aykırıdır.
(6762 S. K. m. 7) (818 S. K. m. 487)

DAVA : Taraflar arasında görülen davada Gaziantep Asliye 1. Hukuk Mahkemesi'nce verilen 31.10.2002 tarih ve 2000/847-2002/845 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Dilek Çakıroğlu tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkili ile davalılardan O.... Tur Uluslararası Nak. Ltd. Şti. arasında imzalanan genel kredi sözleşmesi gereğince bu davalı lehine Mersin Serbest Bölge Müdürlüğü'ne hitaben 113.000.000.000 TL.lik teminat mektubu verildiğini, diğer davalıların kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladıklarını, müvekkili banka tarafından 21.08.2000 tarihinde teminat mektubunun 138.411.960.000.-TL olarak tazmin edildiğini ileri sürerek 138.411.960.000 TL.nin 21.08.2000 tarihinden itibaren %180 temerrüt faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.

Davalılar Mehmet Ç. ve Salman Ç. vekili, müvekkillerinin teminat mektubu ile ilgili kefaletleri olmadığını, ortada geçerli bir kredi sözleşmesi de bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Diğer davalılar davaya cevap vermemişlerdir.

Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre alacağın tahsilinde tekerrür olmamak kaydıyla davalı borçlu O... Tur Uluslararası Nak. Ltd. Şti.nden ( 138.976.960.000 ) TL.ye 1.9.2000'den itibaren %95 faiz uygulanmak üzere ) 141.333.822.000 TL.nin tahsiline, 114.917.392.000 TL.nin 1.9.2000'den geçerli olmak üzere %95 faiziyle birlikte diğer davalılardan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davacı ( TMSF ) vekili temyiz etmiştir.

1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve bilirkişi raporuna itiraz edilmemiş bulunmasına göre davacı vekilinin yerinde görülmeyen ve aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Dava, davacı bankanın tazmin ettiği teminat mektubu bedelinin kredi borçlusu ve kefillerden rücuen tahsili istemine ilişkindir.

Davacı ile davalı O... Tur Uluslararası Nak. Ltd. Şti. arasında 22.7.1999 tarihinde genel kredi sözleşmesi yapılmış, diğer davalılar sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzalamışlardır. Bu sözleşme doğrultusunda davacı, O...Tur Uluslararası Nak. Ltd. Şti.lehine Mersin Serbest Bölge Müdürlüğü'ne hitaben 22.7.1999 tarihli 113.000.000.000 TL.lik kesin ve süresiz teminat mektubu vermiş, Gümrük Müdürlüğü'nün talebi üzerine 21.08.2000'de saymanlığa 138.411.960.000 TL. yatırmıştır.

TTK.nun 7. maddesine göre, taraflardan biri veya hepsi için ticari olan bir borca kefalet halinde gerek asıl borçlu ile kefil ve gerekse kefiller kendi aralarında -aksi kararlaştırılmış olmadıkça- müteselsilen sorumlu sayılırlar. Ancak kefil olunurken kefalet miktarı belli edilmişse teselsülün etkisi ancak o miktar ile sınırlıdır. Mahkemece ticari nitelikli borç nedeniyle, kredi sözleşmesinde açık hüküm bulunduğu ve kararın gerekçesinde de açıkça belirtildiği halde TTK.nun 7. maddesi hükmüne aykırı olarak hüküm fıkrasında davalıların müşterek ve müteselsilen sorumlu olduklarına ilişkin karar verilmemesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bentte belirtilen nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, Bankalar Kanunu'nun 4672 sayılı yasayla değişik 14/5-c maddesi gereğince Kentbank'tan harç alınmasına mahal olmadığına, 13.10.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Ø HGK.nun 2.12.1967 gün,E.66/T-347,K.584 sayılı kararı:
Taraflardan biri veya hepsi için ticari olan bir borca kefalet halinde gerek asıl borçlu ile kefil ve gerek kefiller kendi aralarında- aksi kararlaştırılmış olmadıkça- müteselsilen sorumlu sayılırlar. Kefalet ( ipotek) verilirken miktar belli edilmişse teselsülün etkisi ancak o miktar ile sınırlıdır. Kefaletleri için ayrı ayrı miktar gösteren iki ayrı kefilden her birinin sorumluluğu miktara münhasırdır.
Ø 11.HD.nin 25.9.1985 gün, E.83/3529,K.85/4794 sayılı kararı;
“davalılardan H.G. diğer davalı şirketin davacı bankadan aldığı ticari kredi karşılığı düzenlenen .. “umumi taahhütname”yi ..kefil sıfatıyla imzalamış bulunmaktadır. Asıl borç ticari nitelikte bulunmasına göre; TTK. Md.7 hükmü uyarınca davalı H.G. ninde asıl borcu ve fer’ilerinin tamamından asıl borçlu gibi sorumlu olduğu halde bu husus gözden kaçırılarak... davalının “taahhütname”de yazılı kredi miktarı ile sınırlı bir sorumluluğu olduğunun kabulüne dair karar tesisi yerinde görülmediğinden kararın bu yönden davacı banka lehine bozulması gerekmiştir.”
2) Ticari İşlerde Faiz:
Faiz; kapital faiz ve temerrüt faizi olarak ikiye ayrılır. Kısaca kapital faiz; para tutarının talep hakkına sahip bulunan alacaklıya, bu paradan belli bir süre yoksun kalması nedeniyle borcun iade edilmesi gereken tarihe kadar ödenen karşılığı ifade eder. Temerrüt faizi ise; para borcunu zamanında ödemeyerek temerrüde düşen borçlu tarafından ödenmesi gereken faizdir. Temerrüt halinin doğumu için ihtara gerek varsa; ihtarın alacaklıya ulaştığı tarihten, ihtara gerek yoksa vadenin bittiği tarihten itibaren işlemeye başlar ve asıl alacağın zamanaşımı süresine tabidir.
Mevcut TTK’da ticari işlerde faiz;8-9-10. maddelerde düzenlenmiştir. Tasarıda da aynı madde numaraları ile değişiklikler yapılarak kabul edilmiştir.
TTK md.8; “ticari işlerde faiz miktarı serbestçe tayin olunur. Üç aydan aşağı olmamak üzere.... ticari iş mahiyetine haiz olan karz akitlerinde muteberdir. Ödünç para...mahfuzdur.” yer alırken; tasarıda 8. madde; “ ticari işlerde faiz oranı serbestçe belirlenir.” Birinci fıkrasını tek fıkra halinde kabul etmiş, ikinci fıkrasını 9. madde olarak kabul etmiştir.
TTK md.9: “ticari işlerde faiz miktarı...mahfuzdur. Ticari...ondur.” iken tasarıda 9.madde; “ ticari işlerde, kanuni anapara ve temerrüt faizi hakkında, ilgili mevzuat hükümleri uygulanır.”
Bu değişiklik ile ilgili açıklama; 6762 sayılı kanunun 8.md.deki ikinci fıkrasında aynen alınmış bulunan, 3095 sayılı kanunun 3. md.nin birinci fıkrasındaki bileşik faiz yasağının bir istisnası olan “üç aydan aşağı olmamak üzere faizin ana paraya eklenerek birlikte faiz yürütülmesi şartı, yalnız cari hesaplarla borçlu yönünden ticari iş niteliğindeki ödünç sözleşmelerinde geçerlidir” şeklindeki hüküm tasarıdan çıkarılmıştır. Bu değişiklikten sonra tasarının 8. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ticari işlerde, kanuni anapara ve temerrt faizi hakkındaki iligili mevzuat hükümleri uygulanır” hükmü 9. maddeye konularak bağımsız hale getirilmiştir. Tasarının 9. maddesinin kaldırılmasının sebebi; bileşik faiz yasağının bu istisnasının uygulamada kötüye kullanılmış olmasıdır. İstisna; hem yoğunlukla cari hesap dışında hem de borçlu yönünden ticari iş niteliğinde olmayan ödünç sözleşmelerinde uygulanmıştır. Bu tür uygulamalara çoğunluklar kredi kartı ile çalışan cari hesaplarda da rastlanılmıştır. Ayrıca bu istisna; bankaların genel kredi sözleşmelerini istisnasız cari hesap sözleşmesi şeklinde yamaları sonucunu doğurmuştur. Bu yolla kredi sözleşmelerinde bankalar kredye ilişkin bir sebep olmaksızın sözleşmeyi istedikleri zaman feshedebilmişlerdir. Kredi sözleşmelerinin kolayca feshi ise; bankaların kredi müşterilerinin işlem teminatından yoksun kalmalarına sebep olmuştur.
TTKmd.10: “ aksine mukavele yoksa, ticari bir borcun faizi, vadenin bitiminden ve belli bir vade yoksa ihtar gününden itibaren işlemeye başlar.” Ve bu madde aynı madde numarası ve metin ile tasarıda da aynen kabul edilmiştir.
Uygulanacak hükümler açısından; 1984 yılında kabul edilen 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun; faizin düzenlendiği Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanmayacağını ifade etmiştir. (Md.5)
Uygulanacak faiz oranlarında ise; 3095 sayılı kanunun kanuni faiz 1.md.de; temerrüt faizi 2.md.de olmak üzere belirtilmiştir.
Örnekler:
Ø Yargıtay Kararı:
KAYIT NO : 57817
Esas Yılı : 2001 Esas No : 7764 Karar Yılı : 2002Karar No : 10 Karar Tarihi : 11.01.2002
Daire No : 11 Daire : HD
ÖZET: Taraflar tacir olup, arada sözleşme bulunmasa dahi Türk Ticaret Kanununun 3. Maddesine göre ticari müesseseyi ilgilendiren bütün muamele ve fiiller ticari işlerdendir. Ticari işlerde, 01.01.2000 tarihinden sonraki dönemde 3095 S.K.nun 4489 S.K. ile değişik 2/2.maddesi hükmü gözetilmek ve infaz aşamasında dikkate alınmak üzere avans faizi oranının reeskont faiz oranının üzerinde olması halinde avans faiz oranının uygulanması gerekmektedir. O halde davalı banka hakkında uygulanacak temerrüt faizi oranının yukarıda açıklanan şekilde belirlenmesi gerekirken aksi düşünceler ile dayanağı gösterilmeksizin yasal faize hükmedilmiş bulunması doğru görülmemiştir.
(6762 s. TTK. m. 3) (3095 s. Faiz K. m. 2/2)

Taraflar arasında görülen davada Şişli 4.Sulh Hukuk Mahkemesi'nce verilen 24.5.200 tarih ve 2001/526-2001/677 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Gürkan Gençkaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin hamili bulunduğu ve davalı banka hesabından keşide edilen çekin karşılıksız çıktığını, çeki keşide eden dava dışı şahıs hakkında yapılan şikayet neticesinde çek bedelinin davalı bankaya yatırıldığını, davalı bankanın söz konusu parayı alacaklarına mahsup ettiğini ileri sürerek, 335.700.000 liranın %130 faizi ile davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, paranın davacı adına yatırılmadığını, ayrıca davacı bankanın bloke talebi bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar, Dairemizin 19.3.2001 tarih 2001/137-2037 sayılı ilamı ile bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde, iddia, savunma ve dosyadaki belgelere göre davanın kısmen kabulü ile 335.700.000 liranın hesaba yatırılma tarihinden itibaren işleyecek kademeli yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak istemine ilişkindir.
Mahkemece bozma ilamına uyulmuş ise de, bozma gereği yerine getirilmemiştir. Taraflar tacir olup, arada sözleşme bulunmasa dahi Türk Ticaret Kanununun 3. Maddesine göre ticari müesseseyi ilgilendiren bütün muamele ve fiiller ticari işlerdendir. Ticari işlerde, 01.01.2000 tarihinden sonraki dönemde 3095 S.K.nun 4489 S.K. ile değişik 2/2.maddesi hükmü gözetilmek ve infaz aşamasında dikkate alınmak üzere avans faizi oranının reeskont faiz oranının üzerinde olması halinde avans faiz oranının uygulanması gerekmektedir. O halde davalı banka hakkında uygulanacak temerrüt faizi oranının yukarıda açıklanan şekilde belirlenmesi gerekirken aksi düşünceler ile dayanağı gösterilmeksizin yasal faize hükmedilmiş bulunması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA,ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 11.1.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Ø Yargıtay Kararı:
KAYIT NO : 57850
Esas Yılı : 2003 Esas No : 4060 Karar Yılı : 2003 Karar No : 10772 Karar Tarihi : 11.11.2003
Daire No : 11 Daire : HD
ÖZET: TTK.nun 3 ncü maddesi gereğince ticari şekilde işletilen müesseseyi ilgilendiren tüm iş ve eylemler ticari işlerden olduğundan talep gibi reeskont oranı üzerinden faiz verilmesi gerekirken yasal faiz üzerinden takibin devamına karar verilmesi yanlıştır. Davalı takip talebinde BK.nun 104/son maddesine aykırı olarak takip tarihine kadar işlemiş faizli miktara yeniden faiz yürütülmesini istemiş olup, mahkeme kararında da asıl alacak ve işlemiş faiz miktarı toplanarak itirazın iptaline hükmedilmiş olması da usul ve yasaya aykırıdır.

(6762 s. TTK. m. 3, 1301) (818 s. BK. m. 104)

Taraflar arasında görülen davada İstanbul Asliye 5.Hukuk Mahkemesi'nce verilen 13.12.2002 tarih ve 2001/584 - 2002/761 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı ve davalı Halil Erdem Gökmen vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 11.11.2003 günde davalılardan Halil E. G. avukatı Ali Karancak gelip, davacı ve diğer davalılar ve ihbar olunanlar avukatı tebligata rağmen gelmediğinden, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatı dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ali Orhan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin kasko sigortasını yaptığı aracın davalı vakıfça işletilen park yerinde park halinde iken diğer davalıya ait binanın 5 nci katındaki konut balkon tavanından fayans ve beton kalıbın düşmesi sonucu hasar oluşturduğunu ileri sürerek, TTK.nun 1301 nci maddesi gereğince sigortalı halefi sıfatıyla girişilen icra takibine vaki itirazların iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Halil vekili, olayda müvekkilinin kusurunun olmadığını, binada tadilat sırasında bina yakınına park yapılmaması için tüm uyarıların yapıldığını, istenen zarar kalemlerinin abartılı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı vakıf vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar, tapu kaydı, bilirkişi raporu ve Belediye yazısı içeriğine göre, olayda araç sahibinin %5, bina sahibinin % 80 ve otopark işleticisinin % 15 oranında kusurlu olduğu bina malikinin mirasçısı olarak davaya dahil edilen Güngör G. hakkında yapılmış bir icra takibi olmadığından, davalı vakfın ise olay tarihinde otopark işleticisi olmadığından bu davalılar açısından davanın reddine, davalı Halil'in 2.325.001.834.-TL asıl alacak ve 1.712.220.527.-TL işlemiş yasal faize itirazının iptaline karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ve davalı Halil vekili temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı Halil vekili yanıt dilekçesinde binanın müvekkilince kullanıldığını kabul etmiş olmasına göre, temyiz edenler vekillerinin yerine görülmeyen ve aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Ancak, davalı Halil, tazminata konu olayın meydana geldiği yer davalı Halil tarafından ticarethane olarak kullanılan binadır ve davalı Halil tacirdir. TTK.nun 3 ncü maddesi gereğince ticari şekilde işletilen müesseseyi ilgilendiren tüm iş ve eylemler ticari işlerden olduğundan talep gibi reeskont oranı üzerinden faiz verilmesi gerekirken yasal faiz üzerinden takibin devamına karar verilmesi davacı yararına bozmayı gerektirmiştir.
3-Davalı takip talebinde BK.nun 104/son maddesine aykırı olarak takip tarihine kadar işlemiş faizli miktara yeniden faiz yürütülmesini istemiş, mahkeme kararında da asıl alacak ve işlemiş faiz miktarı toplanarak itirazın iptaline hükmedilmiştir. Karar bu şekli ile BK.nun 104/son maddesine aykırı olduğundan davalı vekilinin bu yöne ilişen temyiz itirazının kabulü ile kararın davalı Halil yararına da bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı Halil vekili ile davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bent gereğince kararın davacı yararına 3 nolu bent gereğince de davalı Halil yararına BOZULMASINA, 275.000.000.-TL duruşma vekillik ücretinin Avukatlık Ücret Tarifesi'nin 21 nci maddesi gereğince KDV'si ile birlikte davacıdan alınarak davalı Halil Erdem Gökmen'e verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 11.11.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Ticari İşlerde Faizin Özellikleri:.
1) öngörülmemiş olsa dahi faize hak kazanılması: adi iş niteliğindeki ödünç sözleşmelerinde, ödünç alanın vadeye kadar geçen süre için kapital faizi ödemesi mümkün değilken; ödünç ticari nitelikte ise sözleşmede kararlaştırılmamış olsa bile ödünç alanın kapital faizi ödemesi gerekir.
2) faize faiz yürütülmesi : faizin belli evreler sonunda ana paraya eklenmesi ve bundan sonra ana para ve faizlerden oluşan yeni tutara tekrar faiz uygulanmasıdır. Adi işlerde kabul edilmemiştir.
3) daha yüksek oranda temerrüt faizi istenebilmesi: gerek adi gerek ticari işlerde faiz oranı 3095 sayılı kanun gereği % 12 oranı ile hesaplanır. Ancak eğer; T.C. Merkez Bankasının önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uygulandığı faiz oranı bu miktarda fazla ise; sadece ticari işler için temerrüt faizi bu miktar üzerinden yürütülebilir.
3) En Yüksek Sınırı Aşan Ticari İşlemlerin Hukuki Akıbeti: TTK. Md. 1466 “şu kadar ki; bir akit hükmünce yerine getirilmesi gereken edalar hakkında kanun veya salahiyetli makamların kabul etmiş olduğu en yüksek haddi aşan mukaveleler, en yüksek had üzerinden yapılır ve bu hadden fazla olan edalar, hata ile yapılmış olmasa dahi geri alınır. Tasarı da ise bu madde aynen kabul edilmiştir.
Örnekler:
Ø TD.nin 30.1.1971 gün, E. 70/3027,K.71/689 sayılı karar;
Teminat mektubu komisyon ücreti Bakanlar Kurulu kararnamesiyle en çok %4 olarak tesbit edildiğine göre, fazlaya ilişkin sözleşmelere en yüksek nisbet olan %4 üzerinden yapılmış sayılır. Sözleşilen daha yüksek nisbet üzerinden yapılmış ödemelerin %4’ü aşan kısmı geri alınabilir.
Ø 11.HD.nin 11.12.1978 gün, E.78/5246,K.78/5544 sayılı kararı;
“..TTK’nın 1466.md.si, ekonomik sıkıntı içinde bulunan tarafı koruyucu amaçlı kamu düzeni ile ilgili hükümleri içermektedir...”
4) Ticari İşlerde Zamanaşımı:
TTK.6’da “ kanunda aksine hüküm olmadıkça ticari hükümler koyan kanunlarla tayin olunan müruruzaman müddetleri mukavele ile değiştirilemez.”
Bu madde tasarıda da aynı numara ve güncel yazı dili ile kabul edilmiştir. Tasarı md.6 “ ticari hükümler koyan kanunlarda öngörülen zamanaşımı süreleri, Kanunda aksine düzenleme yoksa, sözleşme ile değiştirilemez.”
Bu madde kapsamına TTK’daki zamanaşımı süreleri ve ticari işlerle ilgili hüküm koyan diğer kanunlardaki zamanaşımı süreleri de dahildir.
Örneğin; TTK 25/4’te yer alan “Borçlar Kanununun 207.md.deki müruruzaman müddeti tüccarlar arasındaki ticari satışlarda altı aydır. Şu kadar ki; bu müddet azaltılabilir.” Derken;
Tasarıda bu madde 23 ile numaralandırılmış ve bazı önemli değişikliğe uğramıştır.
Tasarı 23/4 “ borçlar kanununun 207. maddesinde öngörülmüş bulunan zamanaşımı süresi tacirler arasındaki satışlarda iki yıldır.” Olarak değiştirilmiş. Bu madde ile zamanaşımı süresi 2 yıla çıkarılmış ve zamanaşımı süresinin kısaltılmasına izin veren cümle silinmiştir. Bunun nedeni ise; yatırım mallarında özellikle makinalarda gizli ayıplar çoğu kez 6 aylık sürede anlaşılamamaktadır. Bu konuda tam kapasiteyle çalışmak ve kaliteyi tutturmak örnekleri verilebilir. Kısa zamanaşımı süresi bir ithalat ülkesi olan Türkiye’de zararlı sonuçlar vermiştir. Bu süre, Viyana Antlaşmasında 2 yıl olarak bildirilen süre ile uyuşmazlık gösteriyordu.

TİCARİ HÜKÜMLER:
TTK’daki hükümlerle, bir ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen herhangi bir müesseseyi ilgilendiren muamele, fiil ve işlere dair diğer kanunlarda yazılı özel hükümler, ticari hükümlerdir. (TTK.1/1) Bu madde tasarıda da aynen kabul edilmiştir. Ticari hükümler özel kanunlarda da kamu hukuku alanından dahil bir kanunda da yer alabilir. Özel kanuna örnek olarak; 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu; 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun; 5411 sayılı Bankacılık Kanunu gösterilebilir. Kamu hukuku alanında yer alan kanuna ise; Türk Ceza Kanunu gösterilebilir.
Ticari İşe Uygulanacak Hükümlerin Sırası:
TTK1/2 ışığında şöyle sıralanabilir:
1- emredici hükümler
2- sözleşme hükümleri
3- tamamlayıcı veya yorumlayıcı ticari hükümler
4- ticari örf ve adet
5- genel hükümler
Emredici hükümler; ticari işlerle ilgili uyuşmazlığa ilk olarak emredici hükümler uygulanır.bu hükmün TTK’da, BK’da veya MK’da yada öze bir kanunda yer almış olmasında bir fark yoktur.
Sözleşme hükümleri; tarafların emredici hükümlere aykırı olmamak kaydıyla yaptıkları düzenlemeler, uyuşmazlığın çözümünde ikinci sırada yer alır.
Tamamlayıcı veya yorumlayıcı ticari hükümler; emredici nitelikte olmayan yedek hukuk kurallarıdır.esas itibariyle tarafların yaptıkları sözleşmeyi tamamlayıcı yada açıklamaları yorumlayıcı bir nitelik taşırlar.
Ticari örf ve adet; Tasarıda md.2 de geçen örf ve adet tanımı gayet açık bulunduğu için madde metnini aynen kaleme alıyorum. “Kanunda aksine bir hüküm yoksa, ticari örf ve adet olarak kabul edildiği belirlenmedikçe,teamül,mahkemenin yargısına esas olamaz. Ancak, irade açıklamalarını yorumunda teamüller de dikkate alınır. Bir bölgeye veya bir ticaret dalına özgü ticari örf ve adetler genel olanlara üstün tutulur. İlgililer aynı bölgede değillerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmedikçe, ifa yerindeki ticari örf ve adet uygulanır. Ticari örf ve adet, tacir sıfatını haiz bulunmayanlar hakkında ancak onlar tarafından bilindiği veya bilinmesi gerektiği takdirde uygulanır.”
Genel hükümler; uyuşmazlığın çözümünde yararlanılabilecek bir ticari hüküm ya da ticari örf ve adet kuralı bulunmuyorsa, uyuşmazlığa genel hükümler uygulanır. İlk olarak MK, BK ve ticari hüküm getiren kanunlar dışında kalan diğer kanun hükümlerini,bunu takiben de örf ve adeti uygulamak gerekir.






KAYNAKÇA:
1) TÜRK TİCARET KANUNU TASARISI_ ALT KOMİSYON RAPORU
2) TÜRK TİCARET KANUNU
3) TİCARİ İŞLETME HUKUKU_ POROY/YASAMAN
4) TÜRK TİCARET KANUNU VE İLGİLİMEVZUAT_ PRO.DR.ERDOĞAN MOROĞLU
5) TİCARİ İŞLETME HUKUKU_ PROF.DR.SABİH ARKAN
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Ticari İşler Ve Tabi Olduğu Hükümlerin Türk Ticaret Kanunu Ve Ticaret Tasarısındaki Karşılaştırılması" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Sema Güneri'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
13-12-2006 - 21:43
(6373 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 4 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 4 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
59831
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 gün 10 saat 18 dakika 36 saniye önce.
* Ortalama Günde 9,39 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 64185, Kelime Sayısı : 6861, Boyut : 62,68 Kb.
* 11 kez yazdırıldı.
* 10 kez indirildi.
* 2 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 434
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,13071203 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.