Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Parti İçi Demokrasi Ve Chp Tüzüğüne İlişkin Bir İnceleme

Yazan : Av. Murat Tezcan [Yazarla İletişim]
Avukat

Makale Özeti
Modern demokrasilerde, yönetilenlerin yönetime katılabilmeleri esas itibariyle siyasal partiler aracılığı ile olmaktadır. Anayasa’nın 68. Maddesi “siyasi partiler siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır” cümlesiyle siyasi partilerin demokrasiyi somutlaştırıcı ve etkinleştirici etkisi üzerine vurgu yapmaktadır. Bu nedenle parti içi demokrasi hukuki açıdan güven altına alınmalıdır. Bu çerçevede, demokrasi kavramı irdelenmiş, siyasi partiler yasasının getirdiği hukuki çerçevede Türk siyasi partilerinin parti içi demokrasiyi nasıl algıladıkları hukuki açıdan değerlendirilmiştir. Son olarak CHP tüzüğü somut bir örnek olarak gösterilmişir.

A.) DEMOKRASİ VE SİYASİ PARTİLER
Çalışmanın asıl konusu olan “parti içi demokrasi “ kavramını irdelemeden önce demokrasi kavramı üzerinde durmak gereklidir. Demokrasi siyasal rejimler arasında hala üzerine en çok tartışılan rejim olmakla beraber büyük bir çoğunlukla diğer rejimlere üstünlüğüne inanılan bir modeldir.
Demokrasiye ilişkin tartışmaların büyük bir kısmı, kavramın kültürel ve sosyal yapıyla birlikte belirsizlik göstermesidir. Demokrasi kavramının bu belirsizliği belki de onu karmaşıklaştıracak derecede her sosyal ve siyasal açıklamada bir vasıf olarak ileri sürülmesinden kaynaklanmaktadır.
Siyasal demokrasi temel olarak yönetenlerin özgür dürüst seçimlerle işbaşına gelmelerine dayanır. Modern anlamda demokrasiyi sadece yöneticilerin seçimle belirlendiği sistem olarak tanımlamak oldukça eksik bir yaklaşımdır. Arzulanan demokrasi ise aşırı ve genellikle nüfuz edilemez yoğunluktaki fikirler içinde, bir topluluğun yönetim sürecinde bütün üyelerin topluma yön veren politikalar hakkındaki kararlara katılmada eşit derecede hak sahibi olmalarıdır.
Siyasal demokrasinin güdük yapısını dönüştüren bu tanıma göre etkin bir demokratik sistem için, üyelerin etkin katılımı, oy kullanma eşitliği, bilinçli anlayış, gündemin kontrolü gereklidir. Günümüzde temsili demokrasinin varlığını korumasına karşın, yukarıda unsurlarını verdiğimiz katılımcı demokrasi talebi gün geçtikçe etkisini kuvvetlendirmektedir. Bu talebin en önemli nedenlerinden biri oy çokluğuna dayalı meşruiyet anlayışının bir çoğunluk sultasına dönüşme eğiliminin yüksek olmasıdır. Fakat günümüzün bireyleri ancak kendi yaşamlarına, ancak kendilerinin yönlendirebileceği bir proje olarak bakmaktadır. Katılımcılık isteği hangi türde ve derinlikte olursa olsun, gerisinde bir kamusal özne olma arayışı bulunmaktadır ve iktidarı bölüşme isteği bulunmaktadır.

B.)SİYASİ PARTİLERİN DEMOKRASİNİN DAYANAĞI OLMALARI
Oy hakkının genişletilmesiyle birlikte meclislerde aynı eğilimdeki milletvekillerinin gruplaşarak seçim işlerini yürütmek ve kurdukları komitelerle parlamento grupları arasında devamlı bir işbirliğinin kurulması bugünkü anlamdaki siyasi partilerin kurulmasına yol açtı.
Siyasal sitemlerde kişilerin yerlerini yavaş yavaş siyasi partilere bıraktı. Batı demokrasilerinde örnek gösterilebilecek hiçbir çağdaş ülkede “partisiz seçim” seçeneğinin denenmemiş olması, partilerin varlığıyla demokratik rejim arasındaki sıkı ilişkiyi kanıtlamaktadır. Dolayısıyla sistemin demokratik olup olmadığının sınanmasında kullanılacak ilk ölçütlerden biri siyasi partilerin işleyişindeki demokrasidir.
Siyasi partiler toplumla milletvekili arasında bir köprü işlevi görmektedir. Artık seçmenle milletvekili, milletle parlamento arasında bir diyalog mevcut değildir. Bunların arasına, münasebetlerin mahiyetini kökten değiştiren bir üçüncü taraf girmiştir. Bu haliyle siyasi partiler geniş ve karmaşık toplum demokrasileri için vazgeçilmez öğeler olarak karşımıza çıkmıştır.


2. BÖLÜM
İÇ HUKUK AÇISINDAN PARTİLERİN DEMOKRATİK OLMA ZORUNLULUĞU

Siyasal Partilerin hem kendi içlerinde, hem dışa karşı demokratik olmalarıyla kamu hukuku, ancak İkinci Dünya Savaşından sonra ilgilenmeye başlamıştır. İtalya’daki faşist, Almanya’daki Nazi deneyimleri, partilerin dışa dönük edimlerini anayasal düzenlemeye bağlarken, iç işleyişleri sadece yasal düzenlemeye konu olmuştur. Özellikle Anayasamızda partilerin dışa dönük çalışmalarında uymaları gereken sayısız sınırlama vardır. Ama konumuz bakımından bizi ilgilendiren nokta parti- demokrasi ilişkisidir.
Siyasi partiler ülkemizde ilk defa 1961 Anayasası ile Anayasal boyuta taşınmışlardır ve böylece ülkemizde Siyasal Partiler Hukuku gelişmeye başlamıştır. 1961 Anayasası’nın 56. maddesi ile vatandaşların, siyasi parti kurma ve usûlüne göre partilere girme ve çıkma hakkı kabul edilmiş ve güvence altına alınmıştır. Yine aynı maddede “siyasi partiler, ister iktidarda, ister muhalefette olsunlar, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır” denilerek partilerin demokrasi açısından önemini vurgulamaktadır.
Siyasi partiler, 1961 Anayasasında olduğu gibi 1982 Anayasasında da ayrıntılı olarak düzenlemiştir. Anayasamızın 68. ve 69. maddesi esas olarak partilerin yasal boyutunu düzenlemektedir. Bu hükümlere göre, 1961 Anayasası döneminde olduğu gibi siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olarak kabul edilmiştir.
Görüldüğü üzere, gerek 1961 Anayasası gerek 1982 Anayasası partilerin “demokratik rejimin vazgeçilmez unsurları olduğu” hükmünü koymuştur. Bu hüküm siyasal partileri iki temel esasa uygun davranmaya zorlamaktadır. Bunlardan ilki; Başka deyişle her parti çoğulculuğu kabul edecektir. İkincisi ise partilerin iç yapısı da bu ilkeyi ihlal etmeyecektir. Örneğin, öteki partileri saf dışı etmeye dönük, yarı askeri vurucu niteliğinde bir örgüt kurup buna parti adını vererek meşruluk sağlamak mümkün olmayacaktır.
Anayasanın çizdiği bu yapıyla birlikte partilerin iç yapısıyla ilgili ayrıntılı hükümler Siyasi Partiler Yasasında yer almaktadır. 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunun 93. maddesi “Siyasi partilerin parti içi çalışmaları, parti yönetimi, denetimi; parti organları için yapılacak seçimler ile parti genel başkanlığınca, genel merkez organlarınca ve parti gruplarınca alınan kararları ve yapılan eylem ve işlemleri parti tüzüğüne, parti üyeleri arasındaki eşitlik ilkesine ve demokrasi esaslarına aykırı olamaz.” ifadesini kullanarak, partilerin içi işleyişinin demokrasi esaslarına aykırı olamayacağını belirtmektedir. Yasanın iç çalışmalardan kastettiği nokta, parti yönetimi ve denetimi, parti organlarınca yapılacak seçimler, yetkili organlarca alınacak kararlardır. Ayrıca uluslararası alanda da kabul edilen partinin demokrasi esaslarına göre işleme ve örgütlenme ilkesi, “Avrupa Düzeyindeki Partilerin Anayasal Konumu Hakkında TSATSOS Raporu ” ve bunu benimseyen 10 Aralık 1996 tarihli Avrupa Parlamentosu Kararında özetlenmiştir. Söz konusu raporda siyasal partilerin,
1. “Programlarıyla ve pratik etkinlikleriyle AT Sözleşmesinde güvence altına alınmış bulunan demokrasiye, insan haklarına ve hukuk devletinin temel anayasal ilkelerine saygı göstermesi”
2. “Parti tüzüğüne, siyasi irade oluşumunda demokrasinin temel ilkelerine saygı göstermesi”
3. “Parti tüzüğünü, siyasi irade oluşumunun demokrasinin temel ilkelerine uygun olarak gerçekleştirilmesine ve her bir birlik yurttaşının dilediği zaman siyasal iradesini açıklayabilmesine imkan sağlayacak biçimde düzenlemesi”
4. “Avrupa siyasal partilerinin içyapılarının, anayasasının kendilerine yüklediği ödevlere uygun olması “ gerekliliği vurgulanmıştır.

Her ne kadar arzulanan demokrasi ise de araçlar Siyasi Partiler Kanununda eksik olarak belirlenmiştir. Çünkü bir partinin tam olarak demokrasiyi içselleştirmesi yani şekli kuralların ötesine geçirebilmesi için yedi temel unsuru taşıması gerekir.
1. Üyeler arası birlik ruhunu yansıtması,
2. Üye- karar mekanizmaları ilişkisinin üyeye geniş söz hakkını vermesi,
3. Üyelere uygulanacak disiplin işlemlerinin demokratik denetime açık olması.
4. Liderin rolü ve seçilme yöntemi,
5. Örgütte merkeziyetçilik derecesi,
6. Parti bürokrasinin denetimi,
7. Parti –parlamento kanadı ilişkileri,
Görüldüğü üzere arzulanan parti içi demokrasinin varoluşu bazı kavramların ve hakların netleşmesi ile mümkün olabilir. Üyelik hakları, parti içi disiplin ve seçimler için belirlenecek adayların belirlenmesi en göze çarpan etkenler olarak sıralanabilir.

3.BÖLÜM
A.)PARTİ DİSİPLİNİ KAVRAMI

Disiplin terimi dar ve geniş olmak üzere iki anlam taşımaktadır. Geniş anlamı ile disiplin, bir sosyal grubun, liderlerin emirlerini muntazaman kabul ve ifa etmekte gösterdiği tutarlılık, yani grup üyelerinin, grup amaçlarını gerçekleştirebilmek için birlik halinde ve aynı yönde çalışmalarıdır. Dar anlamda disiplin ise parti liderliğinin elinde, itaatsiz üyeleri emirlerini kabul ve ifaya zorlayacak bazı yöntem ve araçların bulunmasıdır.
Modern anlamda siyasi partileri devletin iktidar gücünü belli bir amaç doğrultusunda ele geçirip veya iktidarı yönlendirmek amacıyla kurulmuş tüzel kişiler oldukları düşünülürse, partilerin amaçlarını gerçekleştirmek için parti üyelerinin ve yönetiminin ülke gündemine ilişkin konular ekseninde tutarlılık göstermesi önemlidir. Belli hedefe aynı söylem içinde gidebilmenin araçlarından biri olan parti disiplinin hangi araçlarla sağlanacağı konusunda bir liste mevcut değildir. Ancak bütün üyelerin kanun ve tüzük hükümleriyle bağlı kalmalarının emredici kongre kararları, parti program ve görüşüne uygun hareket etmelerinin, istenebileceği, parti birlik ve tutarlılığını sağlamak üzere zorlayıcı yaptırımlar getirmesi gerekliliği açıktır. Uygulanacak yaptırımların, tutarlılığı sağlarken bir taraftan tahakkümü getirmemesi farklı düşüncelere yer vermesi parti içi demokrasinin gereğidir.
Temelde iki önlem düşünülebilir; bunlardan ilki disiplin alanının belli sınırları aşmaması ve totaliter yoğunlukta uygulanmamasıdır. Demokratik partiler, üyelerinden sadece belli siyasal kalıplara uygun hareket etmelerini istemekle yetinmelidir. Aynı şekilde, üyelerinin parti dayanışmasını bozucu davranışları karşısında gösterilen tepki dengeli olmalı, aşırıya kaçmamalıdır.
İkinci önlem olarak, parti disiplinin yöneycilerinin elinde bir tahakküm aracı olarak kullanılmasına imkan verilmemesidir. Bunun için disiplin mekanizması demokratik bir işleyişe kavuşturulmalıdır.



B.)PARTİ DİSİPLİNİNİ SAĞLAMA ARAÇLARI ve SİYASİ PARTİLER YASASI
1.Disiplin Cezaları: Disiplin işlemleri partideki yeknesaklığı sağlamak amacıyla kullanılan yaptırımlar olarak değerlendirilebilir. Siyasi Partiler Kanunun 53. maddesinde “Disiplin kurullarının vermeye yetkili oldukları disiplin cezaları ile hangi halde ne tür disiplin cezası verileceğinin parti tüzüğünde belli edilmesi zorunludur.” denilerek, hangi hallerde hangi tür cezaların verilebileceği partilerin kendi tüzüklerine bırakılmıştır. Kanunda sadece yasal zorunluluk, yetkili disiplin kurullarının ne şekilde belirleneceği ve hangi durumlarda hangi yaptırımların uygulanacağının tüzükte yer almasıdır. Görüldüğü üzere parti çalışmalarından uzaklaştırma yetkisi veren düzenlemeleri de içinde saklayan madde üyeleri, üyelik hakları açısından yasal bir güvenceye kavuşturmaktadır. Bize göre daha da önemlisi Siyasi Partiler Kanunu 56. maddesine göre disiplin kurullarına sevk kararları parti kongrelerinde tartışılamaz kuralıdır. Parti içi disiplin araçlarını üyeleri zapturapt altında tutmanın aracı olarak görülmemesi hem Anayasa’nın hem de siyasi partiler yasasının ruhu gereğidir. Fakat disiplin cezalarının partilerin kanuni organlarında tartışılmaması ve diğer üyelerin de bilgisine sunulmaması kabul edilemez. Partiye üye olarak bağlı olan kişilerin üyelik haklarından emin olabilmesi ve parti birlikteliğine inanabilmesi için disiplin işlemlerinden haberdar olması gerekir. Yani kademe disiplin kurullarının kararları il kongrelerinde, merkez disiplin kurulunun kararları kurultaylarda görüşülebilmeli ve gerektiğinde değiştirilebilmelidir. Çünkü disiplin cezalarında çoğu zaman amaç, “hasımdan” yani parti içindeki değişik fikir odaklarından kurtulma çabasına dönüşmektedir.
2. Disiplin Aracı Olarak Aday Belirleme Yöntemi: Siyasi partilerde görev yapan tüm üyelerin nihai amacı yerel veya genel siyaseti yönlendirebilme çabasıdır. Bunu gerçekleştirmeye çalışırken doğal olarak aktif görevlerde yer almak, yani yerel veya genel seçimlerde yer almak isterler. Bu seçimlerde aday belirleme süreçleri de parti içi demokrasisi yerleşik olmayan hatta oldukça aksayan partilerde, üyeleri merkez yönetime yakın durma zorunluluğunu beraberinde getirecek bir tahakküm aracı olarak kullanılmasına fırsat verebilir. Disiplin aracı olarak, aday belirleme süreçlerini kullanacak partilerin tercih edeceği sistem merkez yoklaması yolu olabilecektir. Merkez yoklaması yöntemi doktrinde seçim çevrelerine göre aday ve liste sıralamalarının doğrudan parti merkezi tarafından yapılması seklinde tanımlanmıştır. Merkez yoklaması yöntemi en genel anlatımı itibariyle seçimde kimlerin nereden aday gösterileceği kararının herhangi bir seçim ya da yoklama usulü ile değil, sadece genel merkez yönetiminin tek taraflı ve tek yanlı iradesi ile karar verilmesi anlamına gelmektedir. Merkez yönetiminin de uygulamada genel başkan ve belirlediği az sayıda kişi olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Hal böyleyken seçimlerde aday olmayı düşünen parti üyelerinin parti içi iktidarla sürtüşmeyi veya düşüncelerini özgürce söylemesini beklemek her üyenin idealist birer “kahraman” olmasını beklemek anlamına gelir ki bu da siyasetin realitesi ile örtüşmemektedir.
Parti liderliğini ve iktidarı elinde tutmak isteyen parti yönetimleri partiyi “disipline etme” aracı olarak aday belirleme kozunu ileri sürmektedir. Hedefleri olan siyasetçiler de, kaderlerinin parti yönetimlerinin elinde olduğunun farkında olarak daha ihtiyatlı hareket etmektedirler.





4.BÖLÜM
ANAYASA MAHKEMESİNİN PARTİ İÇİ DEMOKRASİYE BAKIŞ AÇISI

Anayasa Mahkemesi’nin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın CHP aleyhine yapmış olduğu 2002/4 Esas sayılı ihtar başvurusunda vermiş olduğu karar , yüksek mahkemenin siyasi partilerin iç işleyişlerine karışmaktan uzak durduğu kanısını uyandırmaktadır.

Söz konusu ihtar başvurusu, Siyasî Partiler Yasası’na aykırı olduğu gerekçesiyle Parti Tüzüğü’nün 55. maddesinin 11. fıkrasında yer alan kuralın Yasa’ya uygun hale getirilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın istemini süresinde yerine getirmeyen Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2820 sayılı Siyasî Partiler Yasası’nın 104. maddesi uyarınca ihtar edilmesine yöneliktir.

Başsavcılık, ihtar isteminin gerekçesinde, Anayasa’nın 69. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Siyasi Partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur. Bu ilkelerin uygulanması kanunla düzenlenir” hükmünü temel alarak, CHP tüzüğünün demokrasi ilkelerine uygun olmadığını savlamaktadır.

Başsavcılığın ihtar istemine konu ettiği, CHP Tüzüğünün 55. maddesinin 11. bendi “Seçimler için hazırlanan oy pusulalarına her organın adayları ayrı ayrı olarak yazılır. Parti Meclisi’nin (12) asıl üyesi, Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu üyeleri içinden kurultayda yapılan oylamada yeterli oy alarak belirlenen yeni Genel Başkanın önereceği 18 kişi arasından Kurultayca seçilir; yedek üye seçilemez; 13. fıkra hükmü, bu üyelikler içinde uygulanır. Bunların oy pusulaları, diğer (60) Parti Meclisi üyesinin seçileceği bu listeden ayrı olarak hazırlanır ve oylamaları aynı zamanda yapılır.”

Başsavcılık, Anayasa’nın 69 maddesindeki, parti içi düzenlemelerin demokrasi ilkelerine uygun olması hükmüne ek olarak, Siyasi Partiler Yasası’nın 93. maddesinde yer alan, parti organları için yapılacak seçimlerin parti üyeleri arasındaki eşitlik ilkesine aykırı olamayacağı yönündeki hükmü ile aynı Yasanın 14. maddesinde yer alan, merkez karar ve yürütme kurullarının gizli oyla seçilmesinin büyük kongrenin yetkileri içinde bulunduğu hükmüne atıfta bulunmuştur.

Yani Başsavcılık, parti tüzüğünün ilgili maddesini, başta demokrasi ilkeleriyle bağdaşmama olmak üzere, üyeler arasındaki eşitliğin ihlali ve Büyük Kongrenin yasayla sayılmış yetkilerinin kısmen devredilmesi başlıklarında Anayasa ve yasaların amir hükümlerine aykırı bulmaktadır:

Bu noktada, siyasi hayatımızın temel unsuru olan siyasi partilerin çalışma ve yönetim tarzına ilişkin olarak dikkat çeken bir husus da, söz konusu Siyasi Partinin ne Başsavcılığın tüzüğün düzeltilmesi istemine ne de Anayasa Mahkemesinin ihtar istemi nedeniyle kendisinden istediği savunma yazısına yanıt vermemesidir.

Anayasa Mahkemesi, Başsavcılığın yukarıda gerekçesini özetlediğimiz ihtar istemi ile ilgili vermiş olduğu karar da, öncelikle siyasi partilerin demokrasi ilklerine uygun çalışacaklarına ilişkin Anayasa ve Yasa hükümlerini vurgulamıştır.

Yüksek Mahkeme, söz konusu hükümlerin amacının, parti içinde demokrasiyi egemen kılma ve oligarşik eğilimleri önleme olduğunu belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi, siyasî partilerin örgüt içi düzenlerinin demokrasi esaslarına uygun olmasının, hukuki düzenlemelerle sınırlarının çizilerek, partilerdeki oligarşik eğilimlerin ve baskıların ortadan kaldırılmasının, demokratik örgüt yapısının kurularak lider, teşkilat, organlar ve adayların demokratik yöntemlerle belirlenmesinin ve karar mekanizmasının tabandan tepeye oluşturulmasının parti içi demokrasinin gereği olduğunu ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi ayrıca, halkın siyasî partiler kanalıyla iktidar üzerinde etkili olabilmesini, parti ile halk arasındaki bağların kuvvetli olmasına ve parti içinde demokratik bir karar alma mekanizmasının kurulmasına bağlamaktadır. Yüksek mahkeme, bu nedenle parti içi demokrasinin gerçekleşmesini demokrasinin yaşaması ve işlemesi için zorunlu görmektedir.

Ancak Yüksek Mahkeme, yukarıda verdiğimiz ifadeler ile parti içi demokrasinin önemini defalarca vurgulamasına rağmen, ihtar konusu Parti Tüzüğü maddesinin demokrasi ilkelerine bir aykırılık oluşturmadığı sonucuna varmıştır.

Yüksek Mahkemenin, üst üste yedi paragraflık demokrasi vurgusunun ardından tek paragrafta özetlediği karar gerekçesinde;
- 72 üyeli parti meclisinde Genel Başkan’ın önerisiyle seçilenlerin sadece 12 kişi olduğu, yapılan sayısal oranlamanın sonucunda kongrenin seçim yetkisinin devredilmiş sayılamayacağı;
- 12 üyelik için ekonomik ve sosyal nedenlerle siyasî hayata aktif olarak katılamayan belirli sınıf ya da meslekten olanların seçilmesini sağlamak amacıyla Genel Başkan’ın isteği doğrultusunda Kurultay’a sınırlı sayıda aday gösterilmesinin eşitlik ve demokrasi ilkelerine aykırılık oluşturmayacağı;
- Genel Başkan’ın 12 üyelik için göstereceği 18 adayı, parti içinde kurulmuş bulunan Bilim Kültür ve Yönetim Platformu üyeleri arasından seçmesinin yukarıda belirtilen amacı gerçekleştirmeye uygun olacağı belirtilmiştir.

Yukarıdaki Yüksek Mahkeme kararı kanımızca, hem Anayasa ve Yasaların emredici hükümleriyle uyumsuzluk göstermekte hem de siyasi yaşamımızda ortaya çıkan ve ileride de çıkacak bir çok sorunun çözümünü zorlaştırmaktadır.

Partinin, Kurultay’dan (Siyasi Partiler Yasası’ndaki ifadesiyle Büyük Kongre’den) sonra en yetkili organı olan Parti Meclisi’nin seçiminin demokrasi ilkelerine uygun olması gerektiği herkes tarafından vurgulanmaktadır. Demokrasiye uygunluğun belirleyicisi ise yapılacak seçimin şekil ve esaslarıdır. Genel Başkanlık makamına, söz konusu organın oluşumunda yetki vermek, demokratik olması gereken bir organ seçiminde, bir başka organın seçicilerinin iradesinin yönlendirici olması anlamına gelebilir. Başsavcılığın Gerekçesinde de belirttiği gibi bu durum, seçimde, bir “Genel Başkan Kotası” yaratmakta ve parti içi demokratik yarışı Genel Başkana yakın olan veya onun tarafından tercih edilen üyeler lehine sınırlamaktadır. Bu türden bir kotanın parti üyeleri arasındaki eşitlik ilkesiyle bağdaşmayacağı da ortadadır.

Büyük Kongrenin oluşumu dikkate alındığında, yerel örgütlerden seçilerek gelen seçicilerin (delege), diğer parti organlarının ve faaliyet esaslarının belirlenmesindeki en temel organ olması, Yüksek Mahkemenin kararında belirttiği, karar mekanizmasının tabandan tepeye oluşturulması gereğine uygundur. Zira Mahkeme, ülkedeki demokrasinin gelişimini de halkın siyasi partilerdeki karar mekanizmalarına etkin katılımının sağlanmasına bağlamaktadır. Ancak Mahkemenin, katılımcılığın önemini bu kadar net olarak vurguladığı aynı kararda, tepedeki bir organın tabandan gelen bir organın iradesinde belirleyici olmasında bir sakınca görmemesi, bu durumun yetki devri anlamına gelmeyeceğini ifade etmesi kanımızca bir çelişkidir.

Yüksek Mahkeme, ekonomik ve sosyal nedenlerle siyasî hayata aktif olarak katılamayan belirli sınıf ya da meslekten olanların seçilmesine olanak sağlamak amacıyla Genel Başkan’ın isteği doğrultusunda Kurultay’a sınırlı sayıda aday gösterilmesinin demokrasiye uygun olduğu görüşünün temel dayanağını, Genel Başkan’ın gösterdiği adayları sınırsız bir takdir yetkisiyle değil sadece, kurulma amaç ve işlevi isminden anlaşılan, Bilim Kültür ve Yönetim Platformu üyelerinden seçiyor olmasına bağlamıştır.

Ancak, parti içi düzenlemeler biraz incelendiğinde, mahkemenin bu dayanağının temelsiz olduğu görülecektir. Çünkü Parti Tüzüğünün 41.maddesinde düzenlenen Bilim Yönetim ve Kültür Platformu’nun oluşumu objektif kriterlerden uzak ve hukuki alt yapıdan yoksun şekilde gerçekleşmektedir. Platformun kuruluş amacı ile uygulamaya yönelik temel ilkeleri tüzükte gösterilmemiş ve bu konular tümü ile hazırlanacak yönetmeliğe bırakılmıştır. Partide bu konuda çıkarılmış bir yönetmelik de bulunmamaktadır. Yani kimin hangi koşullarla bu Platforma üye olacağı, yapacağı hangi çalışmaya göre aday gösterileceği tamamen belirsizdir.
Tüzüğün 55. maddesinde yer alan ve yukarıdaki ihtar istemine konu edilen, bu Platformdan Genel Başkanca önerilecek 18 kişi arasından 12 sinin parti meclisi üyesi olarak seçileceği hükmü, 41. maddedeki belirsizlik ve bu konuda bir yönetmeliğinde bulunmaması birlikte değerlendirildiğinde, ortaya çıkan belirsizlik Genel Başkanlık makamına fiilen sınırsız takdir yetkisi vermektedir. Bu kontenjanın keyfi olarak kullanılması, Bilim Yönetim ve Kültürle ilgisi olmayan kişilerin de bu maddeye dayanılarak parti meclisine seçilmelerinin sağlanabilmesi olanaklıdır.
Yönetmelik çıkarılmadığına ve bu platform da görev alacakların niteliklerinin ne olacağı kim veya hangi kurul tarafından ne şekilde ve ne süre için seçileceği, görevlerinin ne olduğu ve işleyişi belirlenmediğine göre, delege iradesi ve Kurultayın geçerliliği de sakatlanmaktadır.

Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi’nin, Başsavcılığın Cumhuriyet Halk Partisi’ne Tüzüğünün Anaysa ve Yasaların emredici hükümlerine aykırılığı nedeniyle ihtar verilmesi isteminin reddine ilişkin kararının parti içi demokrasi ilkeleriyle bağdaşmadığı kanısındayız.
Mahkemelerin, siyasi partilerin iç işleyişlerine ilişkin, partileri bağlayıcı kararlar vermekten sakınması, içtihatlar incelendiğinde sıklıkla rastlanılan bir gerçekliktir. Ne var ki, toplumsal yapının ayakta durması ve kamu otoritesine güvenin geleceği için yargının sorumluluğu, hukuk dışı olgu ve olaylarla ilgili olarak sonucu ve etkisi ne olursa olsun doğru kararı vermektir.

5.BÖLÜM
PARTİ İÇİ DEMOKRASİ AÇISINDAN CHP TÜZÜĞÜ


Özellikle 23.24 Ekim 2003 tarihli kurultayda yapılan ve aynı kurultayda uygulanmaya başlayan Tüzük değişikliğinden sonra CHP tüzüğünün bir kısım hükümlerinin aynı tüzüğün başlangıç maddelerinde vurgulanan demokrasi ve hukuk ilkelerine aykırı olduğu hususu yoğun bir biçimde gündeme gelmiştir.
Aşağıda bazı maddelerini inceleyeceğimiz ve parti içi demokrasiyle ilişkilendireceğimiz CHP Tüzüğü, Anayasa’nın ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler Yasasının partilere yükümlülük olarak getirdiği, parti içi işleyişin demokratik esaslara bağlı olmak zorunluluğunu yerine getirip getirmediğini irdeleyeceğiz.
a.)Parti Organlarının Kuruluşları ve Yetkileri Açısından;
1. Partinin yan kuruluşlarının düzenlendiği 41. madde “ Genel Merkezde, il ve ilçe yönetim birimlerinde, çeşitli sorunlarla ilgili çalışma grupları ve ayrıca Genel Başkanın önerisi ile Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu kurulur” ifadesiyle Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu’nun kuruluşu düzenlenmiştir. İlgili madde de Bilim Yönetim ve Kültür platformunun kuruluş amacı ile uygulamaya yönelik temel ilkeler gösterilmemiş ve bu konular tümü, hazırlanacak yönetmeliğe bırakılmıştır. Ancak yönetmeliğin hazırlanıp yürürlüğe sokulmaması Platformun kuruluşu ve işleyişi dikkate alınırsa birçok kötü oluşumunda takdir yetkisinin sınırsız kullanımına yol açabilecektir.
Kurultaya çağrı ve gündemle ilgili 55. madde de bu platformdan genel başkanca önerilecek 18 kişi arasından 12 sinin parti meclisi üyesi olarak seçileceği hükmü vardır. Yönetmelik çıkarılmadığına ve bu platform da görev alacakların niteliklerinin ne olacağı kim veya hangi kurul tarafından ne şekilde ve ne süre için seçileceği, görevlerinin ne olduğu ve işleyişi belirlenmemesi, Platformun parti meclisine seçim için bir araç olarak kullanılmasının yolunu açabilecektir. Böylelikle, Kurultaylar da delege iradesi ve kurultayın geçerliliği de sakatlanmasının önünde hukuki bir güvence yer almamaktadır.
2.Tüzüğün kongrelerle ilgili ortak hükümlerini içeren 48. maddesi j bendinde, il ve ilçe seçimlerinde blok ve çarşaf liste yöntemi ile yapılabilir ifadesinden sonra “kongre üyelerinin onda birinin önerisi ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile yapılacak oylama sonucunda tek ve ortak (çarşaf liste) usulunün uygulanacağını” belirterek yapılan seçimlerde blok listenin kural, çarşaf listenin istisna olması kabul edilmiştir. Maddenin düzenlenme şekli ve içeriği çarşaf liste usulünün uygulanmasının neredeyse imkânsız hale getirildiğini göstermektedir. Bu durumda mutlak surette farklı listelerle bir çatışmanın kurultaylarda yaşandığı partililerin fırsat eşitliği içinde göreve talip olamadığı ve parti içi demokrasi ile barışın ortadan kalktığı görülmektedir.
3.24 Ekim 2003 tarihli kurultayda Tüzüğün 55. Maddesinde düzenlenen ve Genel Başkanlığa adaylığı düzenleyen hükümle, genel başkanlığa aday olmak için, ”…üye tam sayısının en az % 20 sinin yazılı önerisi gerekir.Bu öneri , huzurda başkanlık divanının görevlendireceği üye ve ya üyelerin gözetiminde imzalanır.Bir delege, adaylardan sadece biri için imza verir...”hükmü getirilmiş ve kurultayda karara bağlandıktan hemen sonra uygulanmıştır.
Parti genel başkanlığına aday olabilmek için belli sayıda delegenin imzasını almış olma kuralının kuşkusuz demokratik ilkelere aykırı olduğunu söylemek mümkün değildir. Sınırlayıcı nitelikteki bu hükümden beklenen amaç, ciddiyetsiz başvuruların önünü kesmek, böylece delegelerin ve büyük kongrenin boş yere zamanını almamaktır. Ancak sınırlamanın sınırını da iyi tespit etmek gerekir. Adaylık için değişiklikten önceki gibi altmış delegenin imzasının alınması koşulu yukarıda belirtilen amacın gerçekleştirilmesi için makul bir sınırlama olabilir. Ancak bunun, iki katından daha çok bir orana, yani 260 delegenin imzası şartına bağlanması (%5 den %20 ye çıkartılması )kongrelerin bir tartışma ortamı olması göz önünde alınırsa amacın dışına çıkılması söz konusu olabilir. Çünkü “ciddiyetsiz adayların ortaya çıkıp zaman çalmasını önleme” amacı pekâlâ parti tüzüğündeki ilk düzenleme ile de gerçekleştirilebilirdi. Burada Tüzüğü Genel Başkanlık yarışının koşullarını ağırlaştırarak yarışan kişi sayısını minimum düzeye indirme amacı düşünülebilir.
Mevcut tüzük değişikliği aynı zamanda Anayasanın 69/1 ve Siyasi Parti Kanunun 4. maddelerine ve parti tüzüğünün 2. ve 3. maddelerinde belirlenen ilkelere aykırılık oluşturmaktadır. Anayasa md.69/1 uyarınca siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkesinin en başta gelen koşullarından biri çoğulculuk ilkesidir. Bir rejimin demokratik sayılabilmesi için birden fazla siyasal partinin serbestçe kurulabilmesi ve seçimlere katılabilmesi olmazsa olmaz şartlardan biridir. Yani demokrasi çoğulculuk da yarışma esasına dayanır. Bu, Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası tarafından “demokratik yaşamın vazgeçilmez unsuru” olarak görülen siyasal partiler için de evleviyetle göz önünde bulundurulması gereken bir kuraldır. Zaten bu da hem Anayasa hem de Siyasi Partiler Yasasında da açık bir biçimde hükme bağlanmıştır
Dolayısıyla, söz konusu tüzük değişikliği uluslar arası norm ve ölçülere de aykırılık oluşturmakta ve her zaman mevcut genel başkana aşırı avantaj sağlamakta eşitlik ilkesine, demokrasi ve hukuk kurallarına açıkça aykırılık oluşturmaktadır.

b.)Parti Adaylarının Belirlenmesi;
Tüzüğün 58. maddesi TBMM seçimleri için adayların belirlenmesinde önseçim, aday yoklaması ve merkez yoklaması yöntemlerinin uygulanabileceği ifade edildikten sonra bu yöntemlerden hangisinin uygulanacağına Parti Meclisinin karar vereceği belirtilmiştir. Madde metnin de belirtildiği üzere parti meclisinin yapacağı bu tercihte sınırsız bir takdir yetkisine yer verilmiş olması adayların hangi yöntemle seçileceğini daha önce bilememesine neden olacaktır. Uygulamada da merkez yoklamasının genelde benimsendiği dikkate alınırsa aday belirleme sürecinin de bir disiplin aracı olabileceği dikkat edilmelidir. Çünkü merkez yoklaması, aday tespitindeki seçeneklerden biri olması ve asıl seçeneğin ön seçim veya aday yoklaması olmasına rağmen sürekli olarak kullanılan ve parti üyelerinin iradelerini yansıtmayan bir yöntem olarak kullanılmaktadır.

c.)Üyelik ve üyelik hakları
1. Parti Tüzüğü’nün merkez yönetim kurulu kararıyla üyelik maddesini düzenleyen 12. madde “Merkez yönetim kurulunun, parti yararı açısından gerekli gördüğü kişileri doğrudan asil üyeliğe yazılmasına karar verebileceğini” düzenlemiştir. Bu madde de, parti yararı açısından gerekli görülen kişilerin doğrudan asıl üyeliğe yazılması amaçlanmış olmasına rağmen maddenin yanlış kullanımı ile ilgili açık bir yaptırım da olmaması nedeni ile, ilçe ve il kongreleri ile Kurultayın yapısının değiştirilmesi amacı ile kullanılmasına önünde bir engel olmadığı görülebilir. Maddede yararlı olacak kişilerin tanımlanmaması ve aykırı uygulamaların yaptırıma bağlanmamış olması iktidarı elinde daimi kılmaya çalışan parti yönetimlerinin en büyük silahı olmaya açıktır.
2. Parti Tüzüğünün parti suçlarını düzenleyen 70. maddesi parti suçlarını, geçici ve kesin çıkarma cezasını gerektirecek suçlar, kınama veya geçici çıkarma cezası verilecek suçlar ve uyarma ve kınama cezası verilecek suçlar üç bende ayırmıştır. Örneğin çıkarma cezası verilecek suçlar sayılırken “program ve Tüzük kurallarına, Kurultay ve yetkili organ kararlarına aykırı, Partide aldıkları görev ve sorumlulukla ve üyelikle bağdaşmayan tutum ve davranışlarda bulunmak” partiden çıkarma cezasını gerektirecek suç olarak tanımlanmıştır. Yine aynı şekilde “parti içinde yarılık ve ayrımcılık yapmak “ ise kınamayı veya geçici çıkarma cezasını gerektirecek suç olarak tanımlanmıştır.
Yukarda birkaç örneğini verdiğimiz, Tüzükte gösterilen Parti suçları tüm unsurları ile ve açık bir şekilde tanımlanmamıştır. Disiplin suçları da ceza hukukunun temel ilkesi olan “Kanunsuz Suç ve Ceza olmaz” ilkesi gereğince önceden tüm unsurları ve yaptırımları ile belirlenmek zorundadır.
Bu yönden de parti tüzüğü disiplin hukukunun temel prensipleriyle çelişki göstererek, üyelik hakları açısından üye aleyhine sonuçlar doğurabilmesi dikkate alınmalıdır.
3.Tüzüğün 71. maddesi Disiplin cezaları içerisinde yer alan kınama cezası, madde de “yazılı olarak kusur bildirmektir.” şeklinde tanımlanmış olmasına rağmen aynı madde de “…Kınama cezası alanlar 1 yıl süre ile parti organlarına seçilemezler, seçilmiş iseler görevlerinden alınırlar…”şeklinde ayrıca yaptırıma bağlanmıştır. Bu durumda kınamanın anlamı kusur bildirmekten öteye geçmekte ve seçilme hakkını ortadan kaldırmaktadır. Siyasi Partiler Yasasının 57. maddesinde. “Hakkında partiden veya gruptan geçici veya kesin çıkarma cezası verilen parti üyesi, bu cezaya karşı disiplin kuruluna sevk eden organ veya merci veya disiplin kurulunun görev ve yetkisizliği veya alınan kararların kanuna, parti tüzüğüne ve iç yönetmeliğe şekil ve usul bakımından aykırı bulunduğu iddiasıyla, parti itiraz yollarını kullandıktan sonra nihai karar niteliğindeki son karara karşı otuz gün içinde nihai kararı veren merciin bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine itiraz edebilir. Mahkeme bu itirazları, diğer işlerden önce ve en geç otuz gün içinde basit muhakeme usulüne göre inceleyerek karara bağlar, bu karar kesindir.” ifadesine yer verilerek kınamanın sayılmamış olması, kınama cezasının sadece kusur bildirme anlamından kaynaklanmaktadır. Nitekim Anayasanın 36. maddesinde hak arama hürriyeti herkes için tanınmış olmasına rağmen yine Anayasanın 129.maddesinde kınama cezasının yargı denetimi dışında bırakılmış olması bu cezanın sadece kusur bildirme niteliğinde olması nedeniyledir. Bu durumda tüzükte yer alan kınama cezasının seçilmeye engel olması durumu Anayasaya da açıkça aykırı bulunmaktadır.

d.) Programın, Tüzüğün ve Yönetmeliklerin Onaylanması ve Değiştirilmesi
1. Tüzüğün programın ve Tüzüğün onaylanması ve değiştirilmesini düzenleyen 84. maddede herhangi bir karar nisabı yer almamaktadır. Tüzel kişilerle ilgili diğer tüm düzenlemelerde, örneğin 5253 Sayılı Dernekler Yasasının 4. maddesinde, derneklerin tüzüklerinin ne şekilde değiştirileceğinin derneklerin tüzüklerinde yer alması zorunluluğu getirilmiştir. Bunun nedeni tüzüğün rastgele ve keyfi bir biçimde değiştirilmesinin önlenmesi ve kişisel hesaplara alet olmasının engellenmesi düşüncesidir.
Nitekim Anayasa değişikliği de Anayasamızda 3/5 ve 2/3 gibi çoğunluğa bağlanmıştır. Parti tüzüğü de partinin Anayasasıdır, bu nedenle tüzüğün değiştirilmesi için karar nisabı düzenlenerek tüzükte yer almalıdır. Mevcut durumda adi çoğunlukla ve keyfi olarak tüzük değişiklikleri gerçekleştirilmeye açık bir durumdadır.
Tüzüğün 85. maddesi gerekli yönetmelikler 3 ayda hazırlanır denmesine rağmen bir kısım yönetmelikler örneğin bilim kültür platformu yönetmeliği yıllarca ve halen hazırlanmamıştır. Partinin 21 Aralık 2008 tarihinde yapılan 14.olağanüstü kurultayında yapılan tüzük değişikliği ile tüzüğün 39. maddesi- “Merkez Yönetim Kurulu “Genel Başkan, Genel Başkan Yardımcıları ve Genel Sekreterden oluşur.
Genel Başkan Merkez Yönetim Kurulu’nun başkanıdır. Genel Başkan Yardımcıları ve Genel Sekreter, PM üyeleri arasından Genel Başkan tarafından seçilir.
Genel Başkanın yokluğunda, belirlediği Genel Başkan Yardımcısı Merkez Yönetim Kurulu’na başkanlık eder.
TBMM Grup Başkan Vekilleri MYK toplantılarına katılırlar, görüş ve önerilerde bulunurlar, oy kullanamazlar.
Merkez Yönetim üyeleri, Genel Başkan tarafından değiştirilebileceği gibi, Parti Meclisi (PM) üyelerinin üçte birinin yazılı önerisi ve üye tam sayısının üçte ikisinin güvensizlik oyuyla görevden uzaklaştırabilir.
İstifa eden, değiştirilen veya düşürülen üye yerine Genel Başkan tarafından yeni üye seçilir. Genel Başkan MYK ‘nın çalışma usul ve esaslarını bir yönerge ile belirler.”…Genel Başkanın önerisi ve PM’ nin kararı ile yeni görev konuları ve alanları belirlenir. Belirlenen bu yeni görev konuları ve alanları için Genel Başkan, PM üyeleri arasından yeni Genel Başkan yardımcıları seçer.
Genel Başkan MYK üyeleri arasında ek görevlendirme yapabilir.” hükümleri 21.12 2008 tarihli Kurultayda tüzüğe konmuştur.
Bu hükümlere göre Kurultayca kabul edilen tüzükte Parti Meclisi ve Genel Başkan tarafından değişiklikler yapılabileceği ve Genel Başkanın istediği gibi görevlendirilmelerde bulunabileceği hükme bağlanmış olmaktadır.
Anayasa madde 69’da “...Siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur…” hükmü ile Siyasi Partiler Yasasının16.maddesinde yer alan “…Diğer merkez organlarının seçim usul ve esasları parti tüzüğünde belirtilir…” hükümleri Merkez Yönetim Kurulu için de bir atamadan değil seçimden bahsetmektedir.
Bir parti organının tüm üyelerinin Genel Başkanca atanması ve görevden alınabilmesi, o organın objektif ve demokrasi esaslarına uygun çalışabilmesi ortamını ve olasılığını da ortadan kaldırabilir.
Genel Başkanın aşırı egemen olduğu bir ortamda ve ülkemizdeki üyelik kültüründe parti içinde bu mekanizmaların oluşturulması ve gerektiği gibi çalışması da zorlaşır.
2. Tüzüğün 87. maddesinde yer alan yürürlük ve yürütme başlıklı hükümde, f fıkrası “21.12.2008 günü Kurultayda yapılan düzenlemeler parti meclisinin belirleyeceği tarihte yürürlüğe girer…”şeklindedir.
Tüzük değişikliğine siyasi partinin en üst karar organı olan Kurultay karar vermiştir. Yürütme ve yürürlüğe Kurultay yerine parti meclisinin karar vermesi hiyerarşik yönden ve kurulların yetkileri yönünden hem bir çelişki ve hem de hukuka aykırılık oluşturmaktadır. Daha yetkili kurulun kararına daha az yetkili kurulca yürürlük kazandırılması bir anlamda üst kurulun alt kurulca vesayet altına alınması gibi bir anlam ortaya çıkartmaktadır.


6.BÖLÜM
DEĞERLENDİRME

Siyasal Partiler, hangi sistem içinde yer alırsa alsınlar, çağdaş toplumların vazgeçilmez öğeleridir. Çıkarları birleştirmek, yurttaşlarla devlet yönetimi arasında bağ kurmak, siyasal kadro yetiştirmek, devletin siyasal karar organlarını yönetmek gibi işlevleri olan siyasal partilerin demokratik parlamenter sistemdeki rolleri özellikle önemlidir.
Bu nedenle partilerin işleyişleri sadece kendi iç meseleleri değil tüm vatandaşların ilgi alanına girmektedir. Çünkü yaşam biçimlerini ve tercihlerini belirleyen siyasi partiler tüm ülke vatandaşlarına karşı sorumludur. Bu sorumluluk gereği parti yönetimlerinin oligarşik yapılardan sıyrılıp kolektif akla yer önem veren ve bireysel yarardan çok toplumsal yararı önemsemeleri gerekir. Demokrasinin diğer rejimlerden üstün yanı çoğulculuğu sağlayarak diğer düşüncelere de yaşama şansı vermesidir. Entelektüel bir faaliyet olan siyasal hayatta ve siyasi partide yaşamsal öneme sahiptir. Bunu gerçekleştirebilenin tek ve vazgeçilmez yolu parti içi demokrasiyi tesis etmektir.
Sadece Siyasal Partiler Yasasında, parti tüzük ve yönetmeliklerinde değişiklikler yapılması da parti içi demokrasiyi sağlamaya yetmez. Demokrasiyi, parti içinde de ülke içinde de etkin kılmak için yeni bir yönetim anlayışına ve yönetim yapısına ihtiyaç vardır. Yeni yönetim anlayışı;
1. Yurttaşa güvenen, ,insanların kendi çözümlerini üreteceklerini kabul eden;
2. Sivil topluma dayalı katılımcı demokrasiyi egemen kılmak isteyen,
3. Yerinden demokratik yönetime ağırlık veren, bir anlayış olmalıdır.
Bu yeni anlayışla birlikte siyaset ve toplumsal yaşam daha da demokratikleşebilecektir.

KAYNAKÇA

BOSUTER, Kudret, Parti İçi Demokrasi, Ulusal Basımevi,1969, Ankara.

DAHL, Robert, Demokrasi Üstüne, Çev. Betül Kadıoğlu, Phoniex Yayınevi,2001, Ankara.

DUVERGE, Maurice, Siyasi Partiler, Çev. Ergun Özbudun, Bilgi Yayınevi,1993, Ankara.

T.B.B ve ANKARA BAROSU ULUSLARARASI SEMPOZYUM, Siyasi Partiler ve Demokrasi, 2005, Ankara.

ÖZBUDUN, Ergun, Parti Disiplini, Başnur Matbaası, 1968, Ankara.

TEKELİ, İlhan, Katılımcı Demokrasi ve Sivil Toplum Kuruluşları, SDD Yayınları, 2004, Ankara.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Parti İçi Demokrasi Ve Chp Tüzüğüne İlişkin Bir İnceleme" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Av. Murat Tezcan'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
11-08-2013 - 12:24
(3942 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 2 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 2 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
5711
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 5 saat 50 dakika 14 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,45 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 38266, Kelime Sayısı : 4638, Boyut : 37,37 Kb.
* 2 kez yazdırıldı.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1678
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05380511 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.