Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Son Düzenlemelere Göre Tebligat Ve Adres Kayıt Sistemi

Yazan : Ahmet Başcı [Yazarla İletişim]
AVUKAT

Makale Özeti
2011 yılında yapılan değişiklik ile yeni tebligat usulü ve Adres Kayıt Sistemi...
Yazarın Notu
belgeler.com'da yayınlanmıştır.

SON DÜZENLEMELER IŞIĞINDA ÖZEL HUKUKTA TEBLİGAT USULÜ
7201 sayılı Tebligat Kanununun 10. maddesi gereği “tebligat, muhataba BİLİNEN EN SON ADRESİNDE yapılacaktır.” Keza bu usul Tebligat Tüzüğü’nün 13.maddesinde de “tebligat, tebliğ yapılacak şahsa KENDİ MÜRACAATI, DİĞER ALAKALILARIN BİLDİRMESİ, MEVCUT VESAİK TAHKİKAT VEYA SAİR SURETLERLE BİLİNEN EN SON ADRESİNDE yapılır.” denilmek suretiyle de teyit edilmiştir.
Gerek Kanun gerekse de Tüzük’te geçen “bilinen en son adres” kavramının neyi ifade ettiği, bu kavramdan ne anlaşılması gerektiği ve hangi usullerle tespit olunacağı kanunkoyucu tarafından detaylıca açıklanmamış olup; öncelikle bu ifadeler üzerinde durmaya çalışacağız.
ADRES sözcüğü, Medeni Hukuk gereği kişi olarak kabul edilen gerçek veya tüzel bir şahsın oturduğu (yani ikamet ettiği), çalıştığı veya faaliyet gösterdiği yer olarak tanmlanabilir. Dikkat edilirse, adres ve ikamet kavramları farklı anlamlarda olup, her ikametgah bir adres niteliğinde iken, her adres ikametgah niteliğinde olmayabilecektir. BİLİNEN EN SON ifadesi ise, Tebligat Tüzüğü’nün 13.maddesinin 2.fıkrasının ilk cümlesinde anlamını bulmaktadır. Bu cümleye göre tebligat yapılacak adresin TAKDİREN TESPİT EDİLMİŞ OLMASI lazımdır. Maddenin ifadesinden de anlaşılabileceği üzere, bilinen en son adres kavramı TAKDİREN TESPİT OLUNAN bir anlamdan öteye gidemeyecektir. Örnek olarak, bir dava sebebiyle davalıya gönderilmesi icap eden dava dilekçesi, öncelikle davacının bildirdiği adrese gönderilecektir. Keza bir icra takibinde de durum aynı olacaktır; ödeme emri vb. icra tebligatları alacaklının beyan ettiği adrese yapılacaktır
İşte tam bu noktada, kanun koyucu, takdiren tespit olunan adres kavramının zararlı sonuçlarını ve özellikle de yargılama sürecinin kötüniyetli şahıslarca uzatılmasını engellemek ( hukukun geç işlemisini savunma hakkına zarar vermeden ortadan kaldırmak ) adına ADRES KAYIT SİSTEMİ esasını benimsemiş, 6099 sayılı ve 11.01.2011 tarihli Kanun ile Tebligat Kanunu m.10 ve 21’e ek fıkralar ihdas etmiştir. Bu yeni ek düzenlemelerle, bir biçimde takdiren tespit edilmiş, bilinen en son adrese tebligat yapılması her hangi bir sebeble mümkün olmaz ise, muhatap şahsın adres kayıt sisteminde bulunan YERLEŞİM YERİ KAYDI resmi adresi olarak kabul edilerek, tebligatın buraya yapılması esası benimsenmiştir.Görüldüğü üzere, kanun koyucu 6099 sayılı ve 11.01.2011 tarihli Kanun ile yaptığı bu ek düzenlemelerle, tebligat hukukuna yeni bir sİstem getirmiştir. Bu yeni sisteme göre, takdiren tespit edilen adreste muhataba ulaşılamaması halinde ADRES KAYIT SİSTEMİNDE kayıtlı bulunan yerleşim yeri adresi, MUHATABIN bilinen en son ve resmi adres olarak kabul edilecek ve tebligat bu adrese yapılacaktır.
Bu yeni düzenlemeyle, ortaya çıkan “ADRES KAYIT SİSTEMİ” ve “YERLEŞİM YERİ ADRESİ” kavramlarının ne anlam taşıdığını gerek Medeni Kanun gerek Nüfus Hizmetleri Kanunu gerekse de diğer hukuki düzenlemeler paralelinde öz konumuz sınırlarını aşmadan açıklamaya çalışacağız.
Medeni Kanunun 19. Maddesinde “yerleşim yeri”, bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yer olarak tanımlanmaktadır. Yine aynı maddeye göre, bir kimsenin aynı anda birden çok yerleşim yerine sahip olamayacağı da hüküm altına alınmıştır. (YERLEŞİM YERİNİN TEKLİĞİ İLKESİ) Söz konusu madde gereği, bir yerin yerleşim yeri olarak kabul olunabilmesi için sürekli oturma niyetinin varlığı VE bu yerin tek bir yer olarak olması gerektiği ortaya çıkmakadır. Bu iki şartın aynı anda varlığı bir yerin yerleşim yeri olarak kabul görmesi için olmazsa olmaz şartlardır.
Adres Kayıt Sistemi ise 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ve Adres Kayıt Sistemi Yönetmeliği’ne dayanılarak oluşturulan bir sistem olup; temel amacı ve işlevi, Türk vatandaşları ile Türkiye’de yaşayan yerleşik yabancıların YERLEŞİM YERİ ve diğer adres bilgilerinin elektronik ortamda ve merkezi bir yapı içinde güncel
olarak tutulmasını hedeflemektedir; bu amaç paralelinde, belediyelerce ve il özel idareleri tarafından ülke genelinde numaralama ve levhalama çalışmaları yapılarak adres veri tabanı oluşturulmuştur.
Böylece Türk vatandaşı olan herkesin Medeni Kanun m. 19’a uygun olarak yerleşim yeri adresleri, Adres Kayıt Sistemi suretiyle tespit edilmiş olup; muhatap şahsın yeni bir yerleşim yeri adresi beyan etmediği sürece Adres Kayıt Sisteminde yer alan adresinin tüm, iş ve işlemlerde RESMİ ADRES olarak kabul göreceği düzenlenmiştir.
Bu açıkladığımız esasların konumuz ile olan bağlantısı ise kendisini, 6099 sayılı ve 11.01.2011 tarihli Kanun ile Tebligat Kanununa eklenen yeni düzenlemelerde göstermektedir. Söz konusu kanun ile Tebligat Kanunu m.10 ve 21’e eklemeler yapılmış olup; bu yeni düzenlemelerle adres kayıt sisteminde var olan yerleşim yeri adresinin bilinen en son adres olarak kabul edileceği ve tebligatın son care olarak bu adrese yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Gerek Tebligat Kanunu m.10’a, gerekse de m.21’e eklenen yeni hükümler aynen şöyledir.
“m.10/f.2 (11.01.2011 tarih 6099 sayılı Kanun m.3)
“bilinen son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak Kabul edilir ve tebligat buraya yapılır”
“m.21/f.2 (11.01.2011 tarih 6099 sayılı Kanun m.5)
“gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında tesim eder ve tesellüm edenin aresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır.İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır”
Bahis konusu yeni ek düzenlemeleri bir örnekle açıklamaya çalışacak olursak: bir alacak davası sebebiyle, dava dilekçesi mahkeme tarafından öncelikle davacı yanın dava dilekçesinde bildirdiği davalı adresine (yani davalının takdiren tespit olunan, bilinen son adresine) gönderilecek, bu adrese tebligatın yapılamaması halinde, mahkeme davalının Adres Kayıt Sisteminde bulunan yerleşim yeri adresini, bilinen en son adres olarak kabul ederek, dava dilekçesini bu adrese gönderecektir. (Tebligat Kanunu m.10 / f.2 gereği)
Şayet davalı, Adres Kayıt Sistemindeki adreste hiç oturmamış veya söz konusu adresten daimi olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru dava dilekçesini o yerin (mahalin) muhtarına tebliğ edecek ve dava dilekçesi de davalıya tebliğ olunmuş gibi kabul görecektir. ( Tebligat Kanunu m.21 / f.2 gereği)
Yeni ek düzenlemelerin daha iyi anlaşılması gayesi ile verdiğimiz yukarıdaki örnekte, dikkati çeken SORUnlarda mevcutttur. Örneğin, (1.) davacının davalıya ait adresi bilmemesi yani dava dilekçesinde belirtememesi veyahut kasten belirtmemesi durumunda yada (2.) dava dilekçesinde belirttiği adreste davalının bulunmaması halinde mahkemenin Adres Kayıt Sistemi yoluyla davalının adresini RESEN tespit ederek dava dilekçesini yine RESEN tebliğ etmesi mümkün müdür? İlk sorumuza yani davacının dava dilekçesinde davalı adresini kasten belirtmemesi veya belirtememesi ihtimalinde, mahkemece nasıl davranılacağına Tebligat Kanunu bir cevap vermemektedir. Fakat 6100 sayılı yeni Hukuk Muhakemeleri Kanununun 119.maddesinin 2.fıkrası, “davalının adresinin dava dilekçesinde gösterilmemesi durumunda, söz konusu eksikliğin mahkemece davacıya verilen 1 haftalık kesin sürede tamamlatılmasının isteneceğini, bu süre içinde söz konusu eksikliğin giderilmemesi halinde ise mahkemece davanın açılmamamış sayılacağına karar
verileceğini” hükme bağlamıştır. Görüldüğü üzere, davacının dava dilekçesinde davalı adresini kasten bildirmemesi veya bildirememesi halinde, mahkemece resen adres tespiti yapılamayacağı ve resen tebligatın muhataba gönderilemeyeceği sonucu ortaya çıkmaktadır. Bahis konusu bu uygulama, ilk bakışta ortada böyle bir system (Adres Kayıt Sistemi) varken , mahkemelerin bu işlemi RESEN yapmamaları, ihdas amacı “hukukun hızlı işlemesi”olan bu ek düzenlemelere olumsuz etki yapıyor gibi gözüksede, aşağıda detaylıca açıklayacağımız üzere, “adil yargılanma” ve “savunma hakkı” gibi evrensel hukuk ilkeleri yönünden doğru bir uygulamadır……………….. Kaldı ki davacının, davalının güncel adresini bilmesi ve Adres Kayıt Sisteminde var olan adresten önce bu yere tebligat gönderilmesi kendi çıkarına da olabilecektir. Fakat davacının kendi lehine sonuçlar doğurabilecek muhatap adresini kasten bildirmemesi veya bildirememesi olasılığında, mahkemeye başvurarak yani bir TALEP ile muhatabın Adres Kayıt Sisteminde kayıtlı tutulan yerleşim yeri adresini almasına da engel olunmaması fikrindeyiz; yani mahkemece eksikliğin giderilmesi için kendisine verilen 1 haftalık ek kesin süre içinde davacının, mahkemeden Adres Kayıt Sistemindeki adresi istemesine ve dava dilekçesindeki eksikliği böylece gidererek tebligatı yapmasına imkan verilmelidir. Peki davacının davayı açmadan önce mahkemeye başvurarak, böyle bir talepte bulunması mümkün müdür ? Bahis konusu davanın bu süreçte hangi mahkemece görüleceği henüz belli olmadığından böyle bir talebin varlığı da pratikte mümkün olmayacaktır. Ayrıca bu olasıkta mahkemelerin açılıp açılmayacağı belli olmayan ve bu sebeple hangi amaçla kullanılacağı bilinemeyen böyle bir talebe olumsuz cevap vermeleri hukuken yerinde olacaktır. Fakat dava açıldıktan sonra dava dilekçesine yönelik ilk incelemeyi davanın açıldığı mahkeme yapacağından, davacının davasını açtıktan hemen sonra (yani hangi mahkemece görüleceğini öğrendikten sonra) fakat dava dilekçesinin mahkemece ilk incelenmesine başlanmadan önce, mahkemeden TALEPTE bulunmasına ve dava dilekçesindeki eksikliği zaman harcamadan gidererek tebligatı yaptırmasına da imkan verilmelidir.
Yine yukarıda vermiş olduğumuz örnekten ortaya çıkan bir başka sorunumuz ise şöyledir: davacı tarafından bildirilen adreste davalının bulunmadığı anlaşılır ise, davayı inceleyen mahkeme RESEN Adres Kayıt Sistemine başvurarak , Tebligat Kanunu m.10 /f.2 ve m.21 / f.2’ye göre RESEN tebligat yaptırabilecek midir ? Zira yeni Muhakeme Hukuku sistemimizde dava dilekçesini alan mahkemece hemen bir duruşma günü tayin olunamamakta; karşılıklı dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra duruşma hazırlığına başlanılmaktadır, fakat bu aşamada davacının veya vekilinin bila tebliğ olan dava dilekçesini Adres Kayıt Sisteminde yer alan davalı adresine gönderilmesini talep edebilecekleri, hatta bu durumun varlığınıöğrenebilecekleri bir hukuki alanda olmayacaktır. İşte bu nedenle ve ayrıca “hukukun hızlı işlerlerliği” gayesi ve yeni Muhakeme Yasası ile dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra başlayan yargılama aşaması mantığı bu soruya olumlu cevap vermemizi zorunlu kılmaktadır. Yani yargılamayı yöneten mahkeme, davalıya gönderilen dava dilekçesinin bila tebliğ olması sebebiyle sessiz kalarak, davacının veya vekilinin bu konuda bir talepte bulunmasını beklemesi hatalı bir tavır olup, makemece RESEN Adres Kayıt Sistemine başvurulması, bunun sonucu tespit olunan yeni adrese Tebligat Kanunu m.21 / f.2 gereği de RESEN tebligat yapması icap edecektir.
Ortaya çıkan bir diğer sorun ise, mahkemece RESEN Adres Kayıt Sistemin sorgulanması sonucu bulunan davalı adresinde, davalının her hangi bir sebeple bulunmaması durumunda Tebligat Kanununun 21.maddesinin 2.fıkrası gereği muhtarlığa bırakılmak suretiyle yapılan tebligatın, Anayasal bir hak olan “savunma” ve 6100 sayılı Yeni Hukuk Muhakemleri Kanunu m.27’de ifadesini bulan “hukuki dinlenilme” haklarını ihlal edici nitelikte olup olmadığı mevzuudur. Gerçektende örneğimizde olduğu gibi, davalının aleyhine açılmış bir davadan haberi olmaksızın, davanın yürütülebeileceği ihtimali ciddi bir olasılık olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat gerek 6100 sayılı Yeni Hukuk Muhakemleri Kanununun 30 ve 119. maddeleri gerekse de Nüfus Hizmetleri Kanununun 50 ve 51.maddeleri birlikte değerlendirildiğinde “savunma hakkının” ihlal edilmeyeceği kanaatindeyiz. Zira davacının dava dilekçesinde davalı adresini bildirmekle yükümlü tutulmasına karşılık, davalının da adresini değiştiren her Türk vatandaşı gibi adres bildirme yükümlülüğüne tabi tutulması ve gerek davacı yanın gerekse de davalı tarafın söz konusu gerekleri yerine getirmemesi halinde karşılaştıkları hukuki yaptırımlar ( davacı aleyhine davasının açılmamış sayılması / davalı aleyhine ise bilgisi olmaksızın davanın yürütülmesi ) paralel anlam taşımaktadır.
Buna karşılık Adres Kayıt Sisteminin tutulmasında yapılan hatalar sebebiyle, davalının haberi olmaksızın davanın yürütülmesi, bu hatanın her türlü delil ile ispatlanmasına olanak sağlanması şartıyla, mümkün olmamalıdır…
Yukarıda vermiş olduğumuz örnek dolasıyla karşımıza çıkan farklı bir sorun ise; davaya bakan mahkemece RESEN Adres Kayıt Sisteminin araştırılmasına rağmen, davalıya ait bir adresin sistemde bulunamaması halinde durumun ne olacağıdır ? Gerçekten de dava dileçesinin davacı tarafından bildirilen davalı adresine herhangi bir sebeple tebliğ edilememesi halinde, mahkeme RESEN bir araştırma yaparak davalı adresini tespit etmeye çalışacak fakat buna rağmen Adres Kayıt Sisteminde davalıya ait bir adresin bulunamaması olasılığında nasıl davranılacaktır ? Bahis konusu sorunun cevabı Tebligat Kanunu m.28’de düzenlenmiştir. Buna göre, “adresi meçhul olanlara tebligat ilan suretiyle yapılacaktır.” Zira, tebligat yapılamayan ve ikametgah, mesken veya iş yeri de bulunamayan kisinin adresi meçhul kabul edilmekte ve tebligat, Tebligat Kanunu m.28’e göre yapılmaktadır. Bu noktada hemen karşımıza çıkan bir başka sorunun da cevabını bulmaya çalışalım: adres kayıt sisteminde her hangi bir adresi tespit edilemeyen ve bu sebeble adresi meçhul kabul edilen şahsa, ilanen tebligat işlemi davacı veya vekilinin talebiyle mi yoksa mahkemece resen mi yapılacaktır ? Tebligat Kanunu m.29, ilk cümlede ifadesini bulan “ilan suretiyle tebliğ, tebliği çıkartacak merciin mucip sebep beyanıyla VERECEĞİ KARAR ÜZERİNE…….” cümlesi ile ve Tebligat Tüzüğü m. 47 ilk cümlede geçen “ilanen tebliğ, alakalı merciin……………..sebebini göstermek suretiyle VERECEĞİ KARAR ÜZERİNE……….” ifadesi birlikte değerlendirildiğinde İLANEN TEBLİGAT İŞLEMİNİN gerekçesi gösterilmek suretiyle, mahkemece RESEN yapılması gerektiği kanaatindeyiz. Bu konuda davacının veya vekilinin bir talepte bulunmasını beklemek, gerek yeni Hukuk Muhakemeleri Kanununun uygulamaya koyduğu yeni yargılama sisteminin uygulanmasını geciktirici niteliğiyle engelleyecek, gerekse de Tebligat Kanununa eklenen bu yeni düzenlemeler ile tebligatın hızlı yapılması ve dolasıyla hukukun hızlı işlerliği amaçları anlamını kaybedecektir.
Tüm bu açıklamalar, örneğimiz ışığında sorulara verdiğimiz cevaplardan yola çıkarak son durumu kısaca şöyle özetleyebiliriz.: gerek 11.01.2011 tarih ve 6099 sayılı Kanun ile Tebligat Kanunun 10 ve 21. maddelerine eklenen yeni düzenlemeler gerek 6100 sayılı yeni Hukuk Muhakemeleri Kanununun uygulamaya koyduğu yeni muhakeme işleyişi gerekse de 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunun konumuzla alakalı maddeleri birlikte değerlendirildiğinde TEBLİGAT, ilk olarak Tebligat Kanunu m.10 ve Tebligat Tüzüğü m. 13 gereği, muhatabın takdiren belirlenen adresine gönderilecek, tebligatın bu adrese herhangi bir sebeple yapılamaması durumunda ise, yetkili makam RESEN Adres Kayıt Sisteminde, muhatap adına kayıtlı bulunan RESMİ ADRESİ tespit ederek tebligatı, Tebligat Kanunu m.21 / f.2 gereği olarak bu adrese göndermek suretiyle kesinleştirecektir.
Yetkili makamın RESEN yapacağı adres araştırmasında Adres Kayıt Sisteminde muhatap ile bağlantılı bir adresi tespit edememiş olması durumunda ise, Tebligat Kanunu m. 28 devreye girecek ve yetkili makam yine RESEN ilan suretiyle tebligat yaparak yasal işlemlere kaldığı yerden devam edecektir.
Avukat Ahmet BAŞCI
21.11.2011…
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Son Düzenlemelere Göre Tebligat Ve Adres Kayıt Sistemi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Ahmet Başcı'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
05-05-2013 - 21:56
(4040 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 1 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 1 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
11877
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 5 gün 12 saat 55 dakika 53 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,94 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 15838, Kelime Sayısı : 2077, Boyut : 15,47 Kb.
* 8 kez yazdırıldı.
* 3 kez indirildi.
* 4 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1620
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04220104 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.