Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Özel Hukuk Anlamında Meşru Savunma Ve Zorunluluk Hali

Yazan : Murat Nokay [Yazarla İletişim]
avukat

Makale Özeti
bu makale özel hukuk anlamında meşru savunma ve zorunluluk halinin kanunda ve tasarıda nasıl düzenlendiği hakkında bize kısa bilgiler veriyor

I – Giriş

Doğa, insan iradesi ve uğraşısı dışında, kendi yasaları içinde sürüp giden olaylarla doludur. Hukuk, bu doğal olaylara bir takım sonuçlar bağlamıştır. Kendilerine hukuksal sonuçlar bağlanan, hukukça değinilmesi gereken olaylar, hukuksal olay olarak nitelendirilir.

Hukuksal olayların en önemli kısmını, insanların eylemleri oluşturur. Eylem, bilinçli bir iradeye bağlanan davranıştır. Davranışın bilerek ve isteyerek yapılması ile istemsiz yapılması arasında, hukuk düzeni sonuçlar yönünden bir takım farklılıklar ortaya koymuştur. Bu farklılığa sebep olan kıstas ise eylemin bilinçli bir iradeye bağlı olarak yapılıp yapılmadığıdır.

Bilinçli bir irade sonucu oluşan bazı eylemler hukuka uygun bazıları ise hukuka aykırı olarak nitelendirilir. Hukuka aykırı olarak yapılan fiiller hukuk düzeni tarafından belirlenmeye çalışılmış ve bir takım sonuçlara tabi tutulmuştur. Ancak bir eylem hukuka aykırı olsa da yasa, o eylemi hukuka uygunluk yönünden değerlendirmiş bir başka deyişle hukuka aykırılığını ortadan kaldırmış ve hukuka uygun eylem olarak nitelendirmiştir. Borçlar Yasasında, hukuka aykırılığı kaldıran sebepler olarak nitelendirilen bu eylemler, şu şekilde belirtilmiştir; Kamu kudretinin kullanılması, özel hukuktan doğan bir hakkın kullanılması, zarar görenin rızası, meşru savunma, zorunluluk hali, kendi hakkını korumak için kuvvet kullanma ve vekaletsiz iş görme halidir. Bilimsel eleştiriler de bu grubun içinde düşünülebilir.[1]

Bu ödevde hukuka aykırılığı kısaca açıklayarak hukuka aykırılığı ortadan kaldıran sebeplerden meşru müdafaa ve ıztırar halini ve yasanın bu iki düzenlemeye bağladığı sonuçları yürürlükte olan yasa ve tasarıda ki şekli ile birlikte incelemeye çalışacağız.





II- HUKUKA AYKIRILIK

A- Genel Olarak

Kusur sorumluluğunun kurucu unsurlarından biri de hukuka aykırılıktır. BK. m. 41/1 e göre, “ haksız bie surette diğer bir kişiye zarar ika eden kişi, o zararın tazminine mecburdur.”, yine Medeni Kanunun m. 24/1, “ Hukuka aykırı olarak şahsiyet haklarına tecavüz de bulunulan kişi, hakimden, tecavüzde bulunanlara karşı korunmasını talep edebilir.” Hükmünü taşımaktadır. BK m 49/1 de de “hukuka aykırı bir şekilde..”ifadesi geçmektedir. Her üç madde de anlaşılan ifadelerden açıkça anlaşıldığı üzere hukuka aykırılık haksız fiil sorumluluğunun kurucu unsurlarından birini oluşturmaktadır.[2] Borçlar yasasın 41. maddesi ile zararın haksız bir surette meydana getirilmesi öngörülmüştür. Oysa bu deyimin kullanılması doğru olmayıp bunun hukuka aykırılık diye anlaşılması gerekir.[3] Burada ki ifade haksızlığı değil, hukuka aykırılığı ifade etmektedir.

B- Hukuka Aykırılığı Açıklayan Teoriler

1- Subjektif Teori

Bu teoriye olumsuz hukuka aykırılık teorisi de denir.[4] Subjektif teoriye göre, hukuka aykırılık, “ zarar verenin, bu zarar verici davranışta bulunmaya yetkili ve izinli olmaması” şeklinde tanımlanabilir.[5] Burada hukuka aykırılık haksızlıktır. Fail başkasına bir hakka dayanmadan ve yetkili ve izinli olmadığı için sorumlu tutulmaktadır.




2- Objektif Teori

Doktrinde[6] baskın olan ve Normatif teori olarak da isimlendirilen bu görüşe [7]göre hukuka aykırılık, “zarar gören değeri korumak için hukuk düzeninin yasakladığı bir davranışta bulunmaktır.”[8] Objektif teoriye göre, zarar verici bir davranışın hukuka aykırılığı yalnız bu davranışın, kendisine, niteliğine göre değerlendirilmez. Toplum içinde bir arada yaşamak zorunda olan kişilerin olağan, normal faaliyetleri başkaları için zararlı sonuçlar doğurabilir. O nedenle fili tek başına değerlendirerek hukuka aykırılığın tanımına yaklaşılamaz. Konulan kurallar kamu hukuku ve özel hukuk niteliği taşıyabilir. Sonuç olarak, objektif teoriye göre hukuka aykırılık, kişilerin mal ve şahıs varlıklarını koruma amacı güden emredici hukuk normu niteliğinde ki genel davranış normlarına aykırılıktır.

C- Hukuka Aykırılığın Tanımı

BK m. 41/1 hukuka aykırılığı, haksız fiilin kurucu unsurlarından biri olarak düzenlemiş olmakla birlikte, tanımını vermiş değildir. Yukarıda değinildiği gibi doktrinde baskın olan görüşün de benimsediği objektif teoriye göre bir tanımlama yapılması gerekirse, “ kişilerin mal ve şahıs varlıklarını doğrudan doğruya veya dolaylı bir şekilde koruma amacı güden, yazılı ya da yazılı olmayan emredici davranış kurallarının ihlaline, hukuka aykırılık denir.[9]

III- HUKUKA UYGUNLUK NEDENLERİ
A- Genel Olarak

Bu kavram doktrinde kimi yazarlarca hukuka uygunluk nedenleri olarak isimlendirilmiş[10] kimilerince de hukuka aykırılığı ortadan kaldıran haller olarak değerlendirilmiştir.[11]Bu ayrım hukuka aykırılığın unsurlarından meydana gelmektedir. Biz, BK m 52 nin lafzı ile değerlendiren görüşü benimseyerek ödevimizde bu durumu Eren in de belirttiği gibi[12] hukuka aykırılık ifadesinin bir değer hükmü oluşundan ve hukuk düzeninin hukuka aykırı olarak nitelendirdiği bir davranışın her zaman hukuka aykırı kalacağı bunu ortadan kaldıran bir sebebin olamayacağı görüşünden hareketle hukuka uygunluk nedenleri olarak inceleyeceğiz.

Yukarıda da değinildiği üzere, hukuka aykırılık doğrudan doğruya zararlı bir sonucu önlemek için belirli davranışları buyuran ya da yasaklayan hukuk kurallarına aykırılıktır. Hukuka aykırılık hükmü zihni bir tahlil sonunda verilir.[13] Bu tahlil yapılırken iki unsur göz önüne alınır. Bunlardan birincisi buyurucu ve yasaklayıcı hukuk kuralının çiğnenmesi ( olumlu koşul ) diğeri ise ( olumsuz koşul ) haklı bir gerekçenin bulunmamasıdır.[14]

Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran sebepler, birbiri ile çatışan iki hukuki varlık veya menfaatten, iki koruma normundan birinin daha üstün tutulmasını ifade eder. Üstün tutulan menfaat, zarar verenin menfaatidir.

B- Hukuka Uygunluk Nedenlerinin Çeşitleri

Hukuka uygunluk sebepleri, üç çeşittir. Birincisinde bir kamu menfaati çatışan diğer bir menfaate üstün tutulurken, ikincisinde özel bir menfaat çatışan diğer bir menfaate üstün tutulur. Üçüncüsü ise Kişilik hakkı ihlal edilenin tecavüze rıza göstermesidir.[15]

Kısaca anlamlandıracak olursak, duruma göre var olan bir menfaatin, hukuk düzenin belirlediği bir normun sağladığı menfaatten üstün bir menfaat içermesi halleridir.

Hukuka uygunluk nedenleri;
- Kamu Yetkisinin Kullanılması ( Kamu menfaatinin üstünlüğü ),
- Özel Hukuktan Doğan Bir Hakkın Kullanılması,
- Zarar Görenin ( Mağdurun ) Rızası,
- Vekaletsiz İş Görme,
- Meşru Savunma,
- Zaruret Hali,
- Kendi Hakkının Korumak İçin Kuvvet Kullanma,
- Bilimsel Eleştiriler,
olarak isimlendirilir.

Konumuz olan Meşru Müdafaa ve Iztırar hali dışındakileri kısaca açıklamak gerekirse;

1- Kamu Yetkisinin Kullanılması ( Kamu Menfaatinin Üstünlüğü )

Kamu hukukundan doğan bir yetkinin yasal sınırlar içinde kullanılması, örneğin polisin mahkeme kararını yerine getirmek üzere bir şahsı tutuklaması halinde, fiil hukuka aykırı değildir.[16]

2- Özel Hukuktan Doğan Bir Hakkın Kullanılması

Kanuni sınırlar içinde kalmak kaydı ile özel hukuktan doğan bir hakkın kullanılması da hukuka aykırılık teşkil etmez. Örneğin MK gereği anne ve babanın çocuk üzerinde ki tedip hakkı veya intifa ve irtifak hakkı sahibinin mülkiyet hakkını ihlal ediyor olması, hapis hakkı vb gibi. Burada dikkat edilecek husus hakkın amacı içinde kullanılıyor olmasıdır.[17]

3- Zarar Görenin Rızası

Zarar gören bir kimsenin fiile önceden rıza göstermesi, rıza göstermenin hukuken mümkün olduğu hallerde, fiilin haksız niteliğini ortadan kaldırır. Burada önemli olan ise, rıza göstermenin, hukuka, ahlaka, veya şahsiyet haklarına aykırı olmaması gerektiğidir. Bu hallerde rıza olsa dahi fiil haksız fiil hükümlerine tabi tutulur ve kişi zararlardan sorumlu tutulur. Rıza eylemin gerçekleşmesinden sonra verilir ise, bu durum hukuka uygunluk nedeni olarak sayılmaz. Zarar geçtikten sonra açıklanan rıza, tazminattan vazgeçme olarak değerlendirilmelidir.[18]

4- Vekaletsiz İş Görme

Vekaleti olmadan başkası adına iş gören kişinin fiilide hukuka uygunluk sebeplerindendir. Ancak bunun için vekaletsiz iş görenin başkasının işini görmek niyeti ile hareket edip, o kişinin çıkarına veya muhtemel idaresine uygun davranışta bulunması gerekir. Bilincini kaybetmiş hastaya hekimin yaptığı müdahale, bir yangının söndürülmesi için evin kapısının kırılması vb hallerde olduğu gibi.

5- Kendi Hakkını Korumak İçin Kuvvet Kullanma

Bir kimsenin hakkını elde etmek için kuvvet kullanması, kural olarak hukuka aykırıdır. Hak sahibi talep üzerine hakkını elde edemezse, Devlet gücünden yararlanmak ve mahkemeye başvurmak zorundadır. Ancak bazı özel koşulların varlığı halinde Kanun koyucu kişinin kendi hakkını korumak amacı ile yaptığı fiili hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirmiştir. Örneğin evine hırsız giren bir kişinin polise haber verme olanağı olmayan bir durum ve zamanda hakkını korumak için yaptığı müdahalede kişinin hırsıza zarar vermesi durumunda fiil hukuka uygun olacaktır.


6- Bilimsel Eleştiriler

Bir eserin veya sanat olayının bilimsel açıdan öğretme ve aydınlatma amacı ile eleştirilmesi hukuka aykırı değildir, tazminatı gerektirmez.[19]


IV- MEŞRU MÜDAFAA ve ZARURET HALİ

A- Meşru Müdafaa
1- Genel Olarak
a. Kavram

Meşru Müdafaa kavramı, gerek TCK m. 49/2 de ve gerekse BK m. 52/1 de düzenlenmiştir. BK deki meşru müdafaanın kapsamı TCK da ki düzenlemeye göre daha geniştir. BK m 52/1 de;
Meşru müdafaa halinde mütecavizin şahsına veya mallarına zarardan dolayı tazminat lazım gelmez.” Denmiştir. Oysa TCK da mala karşı öz savunma düzenlenmemiş, sadece nefse ve ırza saldırı ile sınırlandırılmıştır.

b. Tanım

BK anlamında meşru müdafaayı tanımlayacak olursak; “ Bir kimsenin kendisinin veya diğer bir kimsenin kişi ya da malvarlığına yöneltilmiş ve devam etmekte olan haksız saldırıyı defetmek zorunluluğu içinde yaptığı bir savunmadır.”

Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.4.1973 gün, 14888 Esas, 4936 Karar sayılı ilamda yer alan tanıma göre de, “Savunma bir kişinin kendisine veya üçüncü kişiye karşı yöneltilen haksız ve eylemli olarak yapılan ve devam eden bir saldırıyı defetmekle zorunlu olduğu takdirde meşrudur. Saldırı, saldırılan kişinin bizzat kişiliğini ( vücut, hayat, hürriyet, şeref vs), malvarlığını tehdit edebilir.”[20]şeklinde tanımlanmaktadır.







c. Koşulları

Savunmanın haklı ( meşru) sayılabilmesi için aşağıda ki koşulların gerçekleşmesi gerekir.

aa. Kişi ya da malvarlığı değerlerine bir saldırı olmalı veya saldırı hemen başlamak üzere bulunmalıdır

Saldırının sağlık, yaşam, namus, onur, ırz, hürriyet gibi kişi ya da malının çalınması, otomobilinin, dükkanının tahrip edilmesi gibi mal varlığı değerlerine yöneltilmiş bulunması gerekir. Bu durumda, saldırıyı önlemek için kuvvet kullanan ve böylelikle saldırgana zarar veren kimsenin eyleminde hukuka uygunluk nedeni vardır.

Mala karşı meşru müdafaanın özel bir uygulamasını içeren MK. m. 981 e göre “ zilyet, her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir.”[21]

Saldırının meşru müdafaada bulunan kişi ya da malvarlığı değerlerine yöneltilmiş olması ile üçüncü bir kişiye karşı yapılmış olmasında bir ayrım söz konusu değildir. Üstelik üçüncü kişinin meşru müdafaa da bulunanın yakını olması da gerekmez.[22]

Kural olarak saldırganın durumu, niteliği önemli değildir. Saldırganın kusurlu olması bir koşul bulunmadığından, meşru müdafaa, ayırtım gücünden yoksun olana karşı da yapılabilir. Öte yandan meşru müdafaada bulunan kişinin kışkırttığı kimseden gelen bir saldırıya karşı da bu yetki kullanılabilir.[23]

Bir hayvan ya da nesnenin saldırı aracı olarak kullanılmasında, meşru müdafaanın olabileceği konusu duraksama yaratmamaktadır. Ne var ki hayvanlar tarafından yapılan saldırılarda durum tartışmalıdır. Yargıtay 4. Hukuk dairesinin 14.4.1973 gün 14888 E. 4936 K sayılı ilamına göre ” Yırtıcı bir hayvan olan köpeğin saldırı sonucunda vücut tamlığı tehlikeye düşen, bu saldırıyı defetmek için MK m. 2 sınırları içinde zorunlu olan her eylemi yapması, kendisini savunması haklıdır. Bu nedenle köpeği öldürmüş olmasından sorumlu tutulamaz.[24] Çünkü bu hayvanın yaptığı saldırı içinde BK m.52/1 hükmünün kıyas yolu ile uygulanacağı doktrinde kabul edilmektedir.[25]

bb. Saldırı, hukuka aykırı olmalıdır

Eylemi hukuka uygun olan bir kimseye karşı meşru müdafaa da bulunulamaz. Örneğin kendisini tutuklayan polise karşı o kimsenin meşru müdafaa yetkisi yoktur. Haciz uygulayan icra memuruna ya da zor durumda kalan ve ya hakkını korumak için kuvvete başvuran kişiye karşı da öz savunma olmaz.[26]

cc. Saldırı sona ermiş olmamalı, devam etmekte olmalı

Kanunun lafzından anlaşılan “ tecavüzün halen mevcut olmasının” anlamı, saldırı eyleminin saldırıya uğrayanı halen ve doğrudan doğruya bir tehlike ile karşı karşıya bırakmaktadır. Meşru müdafaanın amacı saldırıdan doğacak zarar tehlikesini önlemektedir. O nedenledir ki, yapılmış ve sona ermiş ve böylece zararın gerçekleşmesine yol açmış saldırıya karşı meşru müdafaada bulunulamaz. Saldırganın, saldırıdan vazgeçip tehlikenin kendiliğinden ortadan kalkmasında da durum böyledir.

Saldırının çok yakında olacağı kesin ise ve bu durumda savunmanın yapılması çok güçleşirse meşru müdafaa kabul edilebilmelidir. Üstelik saldırının tekrarlanması olasılığı varsa, örneğin saldırgan birinci taşı attıktan sonra ikincisini almak için eğilmişse bu durumda meşru müdafaa hakkı tanınmalıdır.[27]

dd. Savunma saldırıyı durdurmaya yönelmiş olmalı ve saldırıyı durdurmak için zorunlu olan eylemler ile yetinilmelidir ( oranlılık ilkesi )

Saldırı savuşturmaya yarayan değişik araçlardan en az zarar verenin seçilmesi yolunda ki ölçü temel alınmalıdır ki, savunmanın uygunluğu koşulu bunu gerektirir. Savunmanın saldırıyı durdurmak için zorunlu olan ölçüde bulunup bulunmadığı ise her somut olayın özellikleri ve MK m. 2 göz önünde tutularak belirlenmelidir.[28]

Meşru müdafaanın sınırının aşılmasında özre dayanan bir yanılma varsa, yani savunma için gerekli önlemin derecesini takdirdeki yanılma özre dayanırsa, bu durumda hukuka uygunluk nedeni bulunmadığından eylem hukuka aykırı sayılmakla birlikte kusur gerçekleşmediği için tazminat ile sorumluluk söz konusu olmayabilir.[29]

ee. Saldırganın kendisine ya da mallarına zarar verilmiş olmalıdır

Meşru müdafaa da bulunan kimsenin, saldırgandan başkasının canına ya da malına zarar vermesinde sorumluluk vardır.

d. İspat Yükü

Zararın öz savunmada hak ve yetkisinin kullanılması sırasında meydana geldiğini ileri sürenin bunu ispat etmesi gerekir.

e. Hüküm ve Sonuçları

Yukarıda açıklanan şartların gerçekleşmesi halinde meşru müdafaa hukuka aykırı değildir. Aksine hukuka uygun bir fiil teşkil eder. Bunun nedeni, Çtışma halinde bulunan iki hukuki varlıktan, savunmada bulunan kişininkinin saldırganınkine oranla üstün tutulmasıdır. Bunun sonucu olarak savunmacının, saldırganın mallarına veya şahsına karşı vermiş olduğu zararları da tazmin etmek değildir.Yani meşru müdafaaya aykırı davranış, böyle bir davranışta bulunan failin sorumluluğunu doğurur.[30]
C- ZARURET HALİ

1. Genel Olarak
a. Kavram ve Tanım

Zor durumda kalma, gerek MK m. m 753 gerek BK. m. 52/2 de gerekse de TCK m 49/3 te düzenlenmiştir. BK ve MK dan yararlanarak zaruret hali şöyle tanımlanabilir; “ Bir kimsenin, kendisinin veya diğer bir kişinin şahıs veya malvarlığını bir zarardan veya derhal meydana gelebilecek bir tehlikeden korumak için başkasının mallarına zarar vermesi haline zaruret hali denir.”

Taşınır mallar yönünden BK m 52/2, taşınmazlar yönünden ise MK m 753 uygulama alanı bulur.[31]Zaruret halinde işlenen fiil üstün yarar ilkesinin bir uygulama türü olduğundan, hukuka aykırılık teşkil etmez.

b. Koşulları

Zor durumun söz konusu olabilmesi, aşağıda sıralanan koşulların bir arada gerçekleşmesine bağlıdır;

aa. Şahsa veya mala yönelmiş bir zarar veya derhal meydana gelebilecek bir tehlike mevcut olmalıdır

Zarar veya tehlike, zaruret halinde bulunan şahsa yönelmiş olabileceği gibi üçüncü bir şahsa da yönelmiş olabilir. Tehdit edilen hukuki varlık, hayat, vücut bütünlüğü, şeref, kredi gibi şahıs varlıkları gibi mülkiyet, zilyetlik gibi mal varlıkları da olabilir.[32]




bb. Yapılan saldırı ya da yaratılan tehlike ile ilişkisi bulunmayan üçüncü bir kişinin malına zarar verilmiş olmalıdır

Bu koşul zaruret halini meşru müdafaadan ayıran koşuldur. Gerçekten, meşru müdafaa saldırıda bulunan kimseye karşı söz konusu olur ve zarar da onun hem kişi ve hem de mal varlığında meydana getirilebilir. Oysa zor durumda kalma üçüncü bir kişinin yalnızca malvarlığı değerlerine zarar verilmesinde uygulama alanı bulur. Örneğin Kuduz köpeğin ya da azgın boğanın kovaladığı kimsenin komşusunun evini kapısını veya penceresini kırarak içeri girip kurtulmasında durum böyledir.[33]

cc. Kural olarak, önlenmek istenen zarar ya da tehlike üçüncü kişinin malına verilen zarardan büyük olmalıdır

BK m 52/2 den değil MK m 753 ten çıkarılmaktadır ki[34]zor durumda kalana tanınmış olan üçüncü kişinin malına zarar verme yetkisi, karşılıklı çıkarların karşılaştırmasına dayanır. Örneğin, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15.6.1990 gün 1990/4306 E., 1990/4775 K. sayılı kararında, yangının söndürülebilmesi için komşu binaya zarar verilmesinde davacı her ne kadar tehlike sorumluluğuna dayanmış olsa da BK m 52 /2 uygulama alanı bulunur ve fedakarlığın denkleştirilmesi yoluna gidilmelidir.[35]


dd. Zarar veya tehlikeden kurtulma üçüncü kişinin malına zarar vermeden mümkün olmayacak nitelikte olmalı, yani kaçınılmaz olmalıdır

Talilik ilkesi de denilmektedir. Zaruret halinde üçüncü işinin malına kasıtlı olarak bir zarar verme hali mevcuttur. Başka bir deyişle burada mala yapılan tecavüz, bir zarar veya ani tehlikeden kurtulmak için bilerek ve istenerek yapılmaktadır. Bu itibarla ihmali olarak verilen zararla BK m 52/2 ye girmez. Ancak bu durum mazur görülebilirse sorumluluk ortadan kalkar.[36] Bu durumda BK m 41 uygulama alanı bulur. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 20.01.2003 gün, 2002/10364 E., 2003/527 K. Sayılı kararında; “Somut olayda trafik tespit tutanağı ve tanık anlatımlarına göre, zararlandırıcı eylemin, üçüncü bir kişinin aniden yola bisikletle çıkması sonucu davalının bu kişiye çarpmamak için yoldan çıkarak, davacının tarlada otlatmakta olan ineğine çarpması sonucunda meydana geldiği anlaşılmaktadır.Şu haliyle somut olayın oluş biçimi dikkate alınarak BK.' nun 52/2 maddesi gereğince hükmedilecek tazminattan uygun oranda bir indirim yapılması gerekir.Ayrıca; Davacının istem kalemleri arasında yoksun kalınan süt geliri zararı da bulunmaktadır. Tazminat hesabı yapılırken dört aylık süt bedeli hüküm altına alınmış, bu süre içinde ineğe yapılan bakım giderleri düşülmemiştir.” denmek sureti ile bu durum açıklanmaya çalışılmıştır.[37]

c. İspat Yükü

Zor durumda kaldığı için üçüncü kişinin malına zarar verdiğini ileri süren kimsenin bunu ispat etmesi gerekmektedir.

d. Sonuçları

Yukarıda sıralanan koşulların gerçekleşmesi ile oluşan zor durumda kalan kimsenin eyleminde hukuka uygunluk nedeni bulunmasına karşın, yasa koyucu, yaratılan tehlike ile ilişkisi olmayan ve malına zarar verilen üçüncü kişiyi korumak amacı ile BK m 52/2 deki hükmü getirmiştir. Buna göre hakim zorda kalanın verdiği zarar için tazminatı hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Başka bir deyişle zor durumda zarara uğrayan üçüncü kişiye tazminat ödenip ödenmeyeceğini, ödenecek ise tutar ve kapsamını hakimin belirlemesi öngörülmüştür ki, durum ve koşullar gerektirmiyorsa hakim, tazminata hükmetmeyebilir. Zor durumda kalan kimseye karşı, malı saldırıya uğrayan kişinin meşru müdafaaya bulunmaya yetkisi yoktur. Çünkü meşru müdafaa, hukuka aykırı bir davranışa, saldırıya karşı yapılabilir.


V- SONUÇ

Hukuka uygunluk nedenlerinden ikisi olan meşru müdafaa ve zaruret hali karşılaştırıldığı zaman; meşru müdafaa ile zaruret halini ayıran temel özellik, yapılan saldırı ya da yaratılan tehlike ile ilişkisi bulunmayan üçüncü bir kişinin malına zarar verilmiş olmalıdır ilkesidir. Bu ilke zaruret halinin koşulları arasında sayılmaktadır. Meşru müdafaa da ise bizzat zarar verilen şahıs üstün menfaatin karşısında ki şahıstır.

Zaruret halinde, tazmin sorumluluğu oluşan zararın bir bölümü için söz konusu iken, meşru müdafaa da zararın tümü ya da bir bölümü için sorumluluk kabul edilmiştir. Her iki halde de sorumluluk hakkaniyete göre belirlenmektedir.

Zarardan ya da tehlikeden başkasını korumak için üçüncü bir kişiye zarar veren, ödediği tazminat tutarında, vekaletsiz iş görme hükümleri uyarıca yararına davrandığı kişiye başvurabilir.

Sonuç olarak bir zorda kalma durumu her iki durum için de geçerlidir. Yukarıda anlatılanlar ışığında her iki hukuka uygunluk sebebinde de bu zorda kalma durumu karşısında zarar görenin veya zarar görene yardımcı kişinin davranışı hukuka uygundur.



















KAYNAKÇA :
  • EREN, FİKRET; BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLERİ, CİLT 1, 6 BASI, BETA YAYINLARI, İSTANBUL 1998
  • KARAHASAN, MUSTAFA REŞİT; SORUMLULUK HUKUKU, 6. BASI, BETA YAYIEVİ, İSTANBUL 200
  • KAZANCI HUKUK OTOMASYON PROĞRAMI
  • OĞUZMAN, M. KEMAL; ÖZ, M. TURGUT; BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLERİ, FİLİZ KİTABEVİ, İSTANBUL 1995
  • REİSOĞLU, SAFA; BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLERİ, 15 . BASI, BETA YAYINEVİ, İSTANBUL 2002
  • UYGUR, TURGUT; BORÇLAR KANUNU, SORUMLULUK VE TAZMİNAT HUKUKU, CİLT 3, SEÇKİN YAYINEVİ, ANAKARA 2003
[1] REİSOĞLU,Safa, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 15. Bası, İstanbul 2002, s. 132

[2] EREN,Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 1. Cilt, Beta Yayınevi, 6. Bası,
İstanbul 1999, s. 566

[3] KARAHASAN, Mustafa Reşit, Sorumluluk Hukuku, Bata Yayınevi, İstanbul 2003, s. 105

[4] EREN, Fikret, s. 567

[5] OĞUZMAN, M. Kemal; ÖZ, M. Turgut, Borçlar Kanunu Genel Hükümler, Filiz Kitabevi, İstanbul 1995, s. 471

[6] Bkz. OĞUZMAN, M. Kemal; ÖZ, M. Turgut, s. 472; EREN, Fikret, s. 567; KARAHASAN, Mustafa Reşit, Sorumluluk Hukuku, s.124

[7] EREN, Fikret, s. 568

[8] OĞUZMAN, M. Kemal; ÖZ, M. Turgut, s. 472

[9] EREN, Fikret, s. 570

[10] Bkz. EREN, Fikret, s. 584; KARAHASAN, Mustafa Reşit, s. 127

[11] Bkz. OĞUZMAN, M. Kemal; ÖZ, M. Turgut, s. 478; REİSOĞLU,Sefa, s. 133; UYGUR, Turgut, Açıklamalı-İçtihatlı Borçlar Kanunu, Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, Seçkin Yayınevi, 3. Cilt, Ankara 2003, s. 2586

[12] EREN, Fikret, s. 585

[13] EREN, Fikret, s. 584

[14] KARAHASAN, Mustafa Reşit, s. 127

[15] EREN, Fikret, s. 585

[16] REİSOĞLU,Safa, s. 133

[17] OĞUZMAN, M. Kemal; ÖZ, M. Turgut, s. 482

[18] KARAHASAN, Mustafa Reşit, s. 138

[19] REİSOĞLU,Safa, s. 133

[20]www.kazanci.com (çevirimiçi:04.04.2006)

[21] KARAHASAN, Mustafa Reşit, s. 139

[22] UYGUR, Turgut, s. 2586

[23] EREN, Fikret, s. 586

[24]www.kazanci.com (çevrimiçi 05.04.2006)

[25] Bkz. KARAHASAN, Mustafa Reşit, s. 140; EREN, Fikret, s. 591; OĞUZMAN, M. Kemal; ÖZ, M. Turgut, s. 483

[26] KARAHASAN, Mustafa Reşit, s. 140

[27] KARAHASAN, Mustafa Reşit, s. 140

[28] REİSOĞLU,Safa, s. 135; UYGUR, Turgut, s. 2587

[29] KARAHASAN, Mustafa Reşit, s. 141

[30] EREN, Fikret, s. 592

[31] KARAHASAN, Mustafa Reşit, s. 142

[32] EREN, Fikret, s. 592

[33] KARAHASAN, Mustafa Reşit, s. 143

[34] KARAHASAN, Mustafa Reşit, s. 143

[35]www.kazanci.com ( çevrimiçi 06.04.2006)

[36] EREN, Fikret, s. 593

[37]www.kazanci.com (çevrimiçi 06.04.2006)
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Özel Hukuk Anlamında Meşru Savunma Ve Zorunluluk Hali" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Murat Nokay'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
26-04-2006 - 17:07
(6938 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 5 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 5 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
30177
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 5 saat 5 dakika 9 saniye önce.
* Ortalama Günde 4,35 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 38979, Kelime Sayısı : 3170, Boyut : 38,07 Kb.
* 8 kez yazdırıldı.
* 1 kez arkadaşa gönderildi.
* 11 kez indirildi.
* 3 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 272
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 1,93073797 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.