08-02-2008, 20:17 | #91 | |||||||||||||||||||||||
|
Tıpkı çantanızda ağrı kesici bir ilacın bulundurulması gibi... |
08-02-2008, 20:45 | #92 |
|
Belkide özgürlük, kendi tutsaklılarımızı seçebilmektir...
|
08-02-2008, 21:17 | #93 | |||||||||||||||||||||||
|
Aslında güzel yaklaşım "Seçimlerin olmadığı yerde kölelik başlar". Kimin hatırlayamadım bu söz. George Bryan olabilir. Fakat kendi tutsaklıklarımızı seçersek yine özgür olur muyuz? |
08-02-2008, 21:21 | #94 | |||||||||||||||||||||||
|
İnsanları asıl tutsak hissettiren psikolojik sınırlardır. Bedenin tutsaklığı ruhun tutsaklığından daha kolay tolere edilebilir. O zaman "Ne kadar özgürsünüz ?" sorusuna "Ruhunuzun özgür olduğu kadar !" dersek yanılmayız sanırım |
08-02-2008, 21:31 | #95 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Soru : Bedeni bir göreve hapsetmek ne zaman daha kolaydır? Cevap: Ruhu özgür değilse. |
09-02-2008, 02:07 | #96 | |||||||||||||||||||||||
|
Bu bana Viktor Frankl'ın İnsanın Anlam Arayışı'nı ve logo-terapiyi anımsattı şimdi. Bedeni bir göreve hapsetmek ne zaman kolaydır? sorusuna verilen cevap çok doğru. Ruhu özgür değilse.. Bakınız Logo terapi nedir? Logos Yunanca'da; Tanrı'nın iradesi, evrendeki akışı kontrol eden ilkeler, bilgi ve anlam demektir. Fakat bu terapi okulunun kurucusu olan Viktor Frankl logos'u daha çok "anlam" olarak kavramış ve kendi yaklaşımına tercüme etmiştir. logoterapi anlam vasıtasıyla tedavi ,sıhhat kazandırma anlamını taşır. Logoterapinin en temel hedefi ise yaşam koşulları her ne olursa olsun insanların anlam arama çabalarına yardımcı olmak ve onları anlamlı, sorumlu bir yaşam için gereken güçle donatmaktır. Logoterapi yaklaşımının en sert ve haşin bir teste tabi tutulması, kişisel bir biçimde V. Frankl'in Nazi toplama kamplarına alındığı zaman olan 1942 ile 1945 yılları arasında gerçekleşmiştir. Frankl'in ifadeleriyle olay şundan ibaretti: " Auschwitz ve Dachau'da geçirdiğim üç yılda öğrenmek zorunda kaldığım ders, kamplarda ayakta kalanların büyük bir çoğunluğunun geleceğe, gelecekte onlar tarafından tamamlanacak bir anlama yönelenlerden oluştuğuydu." Kendi anlatımıyla: "Kampta bulunanlardan biri birgün burdan kurtulacağını, eski günlere döneceğine inanıyordu. dirençliydi de. bir gün artık tüm umutların bittiği haberi geldi ve sonraki gün o adamı kampta ölü bulduk". Umutların bittiği o andır ki kişinin direnci sarsılmış, direnci nedeniyle ertelenmiş hastalıklar o kişiyi ölüme sürüklemiştir. Dediğim gibi, bedenin tutsaklığı, ruhun tutsaklığına göre daha kolay tolere edilebilir.. Ancak ruhunuzu tutsak hissederseniz yaşamdan beklentiniz de kalmaz.. İşte o zaman ne özgürsünüz..ne de gerçekte yaşıyorsunuz.. |
09-02-2008, 02:39 | #97 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Gülümse, Academic ve S.Karaca'nın mesajlarına ayrı ayrı katılıyorum.
Öte yandan, ne kadar özgürüz sorusuna yeni bir yanıt: Beklentilerimiz, isteklerimiz ölçüsünde tutsak, beklentisiz yaşamayı öğrenebildiğimiz, isteklerimizden arınabildiğimiz oranda da özgürüz, sanki...
Bana da *Ruh özgür değilse bedeni hapsetmenin daha kolay olduğu, hatta bir tür terapi olduğu tespiti, ne kadar da doğru. |
10-02-2008, 16:18 | #98 | |||||||||||||||||||||||
|
Sn. Demirel; Evet güzel farklı bir bakış açısı daha Beklentilerimiz ve isteklerimizin kimi zaman bizi tutsak kıldığını farketmek bizi özgürlüğümüzden alı koyan bu durumu gözden geçirmeye yöneltebilir. Eğer ki yaşamımızdan mutluysak değişiklik yapmayız. Bazan insan tutsak olduğu şeyi seçme özgürlüğüne de sahiptir. Bu kölenin kendi efendisi seçmesi kadar tuhaf bir durumFakat derin düşünüldüğünde doğrudur. Fakat şuna katılmıyorum. Beklentisiz yaşanamaz. Eğer beklentiniz yoksa hayattan, anlamsızlaşmaya başlar bence. İsteklerimizden arınmaksa doğamıza aykırı gibi geliyor. |
19-12-2010, 13:17 | #99 |
|
Yedi yıldır özgürlük konusunu bitirememişiz: Belli ki özgürlük konusunda henüz çok acemiyiz. Halbuki toplum baskı yapmakta on binlerce yıldır deneyimli. |
19-12-2010, 18:48 | #100 | |||||||||||||||||||||||
|
Gerçek anlamda özgürlüğe geçiş 100.000 yıl oldu diyebiliriz. Ama toplumun baskısından söz edebilmemiz için mülkiyetin oluştuğu, toprağa işlediğimiz, tarıma geçişin tarihi olan 7000 li yıllardan bahsedebiliriz. |
19-12-2010, 21:32 | #101 | |||||||||||||||||||||||
|
Hal böyle olunca da, eşitliğin olmadığı bir toplumda özgürlük, mülkiyeti elinde tutanın özgürlüğü oluyor. |
19-12-2010, 21:38 | #102 | |||||||||||||||||||||||
|
Oysa, malı mülkü kadar tutsaktır insan (diyor düşünürler). |
19-12-2010, 21:49 | #103 | |||||||||||||||||||||||
|
Düşün dünyasından değil de somut hayattan bakıyorum ben özgürlük düşüncesine: Benim tarlam varsa tarlası olmayanları çalıştırabilirim, çalışma saatlerini ben belirlerim, ücreti ben belirlerim. Çünkü eşit değilizdir. Çalışanımın çalışmama özgürlüğü vardır elbet; aç kalma özgürlüğünün olduğu gibi!Dolayısıyla malım mülküm bana başkaları üzerinde hakimiyet kurma olanağı tanımaktadır. Sanırım Nazım Hikmet benim anlatmaya çalıştığımı şu şiirinde daha iyi anlatıyor: Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan yoğurursun bütün nimetlerin hamurunu. Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı Karun etmek hürriyetiyle hürsün! Sen doğar doğmaz dikilirler tepene, işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan değirmenleri, büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan hürriyetiyle hürsün! Başın ensenden kesik gibi düşük, kolların iki yanında upuzun, büyük hürriyetinle dolaşıp durursun, işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün! Saygılar |
19-12-2010, 22:28 | #104 |
|
Medeniyet ilerledikçe, özgürlük ilkelleşir.
|
20-12-2010, 08:51 | #105 | |||||||||||||||||||||||
|
İnsanlar tarih boyunca toplum halinde yaşadıklarına göre toplumun baskısını tarih boyunca yaşadılar diye düşünüyorum. Bu nedenle sizin "100.000 yıllık özgürlük" müjdenizi anlayamadım. Saygılarımla |
20-12-2010, 09:23 | #106 | |||||||||||||||||||||||
|
Aslında Sayın justitie, verdiğim cevaba açıklık getirmiş, kendisine teşekkür ederim. Bu müjde bana değil; Marx ve Engels'e ait... |
20-12-2010, 10:08 | #107 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
|
20-12-2010, 10:35 | #108 | |||||||||||||||||||||||
|
Seneca' ya mı söylüyorsunuz? Bana mı? |
20-12-2010, 15:12 | #109 | |||||||||||||||||||||||
|
Getirdiğiniz yeni boyut (daha doğrusu kazandırılan derinlik ) için teşekkürler. Ama, Nazım Usta da yaşadığı sıkıntılara ve özlemlere uygun biçimde hapsetmiş özgürlüğü |
20-12-2010, 15:27 | #110 | |||||||||||||||||||||||
|
Mevzuu, "Konu, o değil!" mevzusu ise; size söylenmiş gibi geldi bana. |
20-12-2010, 15:53 | #111 | |||||||||||||||||||||||
|
Seneca o lafı THS'den öğrenmiş olmalı. |
20-12-2010, 17:03 | #112 | |||||||||||||||||||||||
|
Bak Üstadın ettiğine Seneca böyle bir şey söy söylememişse vebali Müjdat GEZEN'İNDİR. (Söylemiştir, söylemiştir. Yoksa biz bu söz üzerine niye bu kadar lâf edelim ki?) Hadi, Seneca THS'den şunu da öğrensin; "Büyük bir servet büyük bir kötülüktür" |
20-12-2010, 22:36 | #113 | |||||||||||||||||||||||
|
Yedi yıl önce daha iyimişiz: Bu yıl birbirimizi anlamakta zorluk çekiyoruz. |
20-12-2010, 22:48 | #114 | |||||||||||||||||||||||
|
Neyse ki bu yılın bitmesine 10 gün kaldı... |
04-04-2012, 23:19 | #115 |
|
Seneca’nın bir sözü üzerine bir hayli kafa yormuşuz:
"Bedenin kölesi olan hiç kimse özgür değildir" 2003 yılında Sayın Av. H. Sancar KARACA tarafından açılan konuya 114 tane mesaj yazılmış. Yorumlar türlü çeşitli. Bu türlü çeşitlilik sadece bu konuya has değil elbette, söylenen her söz ve yazılan her yapıt için geçerli. Yazılan veya söylenen şeyi herkes kendi kafasına göre ve ulaşmak istediği amaca göre yorumlar . Sonunda öyle bir yere varırsınız ki, yorumladığınız sözün tam tersi bir anlam çıkar ortaya; Vardığınız yer sözü söyleyen kişinin anlatmak istediğinin tam aksi istikametindedir. Bir söz söylendikten sonra veya bir eser yazıldıktan sonra kendine has bir gelişim gösterir, söyleyenin veya yazanın isteğinin veya amacının dışında gelişen bir biyografisi vardır bazen. Dönelim Seneca’ya; Lucius Annaeus Seneca Kordoba’da doğmuştur. Doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. Milattan sonra 65 yılında Roma’da ölen Seneca Filosof, dram yazarı, tabiat bilimcisi ve devlet adamıdır. Seneca Roma’yı yakan Neron’un hocasıdır. 16 yaşında tahta geçen Neron ilk yıllarda Seneca’nın etkisi altındadır. Bu etki kendisini, Neronun İmparatorluğunun ilk beş yılının Roma İmparatorluğunun en iyi yıllarından sayılmasında gösteriyor. Büyük filosof ve devlet adamı Seneca’nın bir de felsefesi ile çelişen bir tarafı var; Eserlerinde mala mülke, değer vermeyen Seneca zamanla Roma’nın en zenginlerinden birisi olur ve Neron’un acımasız rejimini pekiştirmesine yardımcı olur. Buna rağmen ölümü felsefesine sadık bir şekilde olur; Seneca Neron’un despotik rejiminin yıkılması ve öldürülmesi için planlanan bir suikastın fikir babası olarak kabul edilmektedir. Suikastın ortaya çıkması ile Seneca ihbar edilir ve Neron’un emri üzerine kendi kendisini öldürür. Bu ölüm Seneca için beklemediği bir şey değildir. Ölüm ve ölüm korkusunu yenmeye dönük üğraşı Seneca’nın filosoaf olarak üzerinde düşündüğü konulardır. Arkadaşı Lucilius’a yazdığı ‘Ahlaki Mektuplar’ın dördüncüsünde şöyle der: ‘ Zincirlerini atar üzerinden; Ve bunu en zor zamanında değil, tam tersine kaderin kendisine tehlikeli göründüğünü sezdiği andan itibaren yapar ve kendi kendisi ile hesaplaşarak yaşamına bir son verip vermeyeceğine karar verir’ ‘Yaşam için herkes diğerlerinin muvafakatına saygı ve değer vermelidir; ölümü ise herkes kendi seçimine göre belirler, ne kadar kendi eğilimimize göre olursa o kadar iyi olur.’ Gelelim beden ve özgürlük konusuna: "Bedenin kölesi olan hiç kimse özgür değildir" sözü Seneca’nın Lucilius’a yazdığı Ahlaki Mektuplar’ın 14.cüsünde geçer; Ama bizim şimdiye kadar bildiğimizden biraz değişiktir Seneca'nın asıl sözü ve anlatmak istediği. Mektup şu şekilde başlar: ‘Kabul etmek zorundayım, bedenimize olan sevgi doğustandır ve bizim bedenimize karşı dikkatli ve şefkatli davranmamız gerektiğini inkar etmiyorum. İtiraf ediyorum ona ihtimamla bakmamız gerektiğini, ama ona (bedenimize) hizmet etmemiz gerektiğini inkar ediyorum(kabul etmiyorum anlamında). Çünkü bedeninin kölesi olan, bedenine çok değer veren ve herşeyi ona göre ayarlayan çoklarının kölesi olur. Sadece bedenimiz için yaşıyormuş gibi değil, bedenimiz olmadan yaşıyamazmışız gibi davranmalıyız. Bedenimize fazla önem verirsek, ona bağımlı olursak, korkular bizi sıkıntıya düşürür, kaygılar ve kuruntular bizi rahatsız eder ve rezil oluruz. Bedenini çok seven için onur ucuzdur, değersizdir. Elbette bedenizmiz için gereken ihtimamı göstermeliyiz, ama eğer akıl, onur ve göreve bağlılık gerektiriyorsa onu ateşe teslim edebilmeliyiz.’ Yazdıklarımızı ve yazılanları bir daha okumakta fayda var derim, Seneca ne anlatmak istemiş, biz ne anlamışız görebilmek için. Saygılarımla |
05-04-2012, 00:41 | #116 |
|
Seçimlerimiz ve bu seçimleri yapabilecek olanaklar kadar özgürüz. Düşünce, mantık, eğitim, tecrübe ve olanak yoksa özgür değiliz.
|
05-04-2012, 08:49 | #117 | |||||||||||||||||||||||
|
Yaşamını ateşe atan insan, bunu "akıllı olmak", "onurlu olmak", "göreve bağlı olmak" adına yapıyorsa ne kadar özgürdür? İnsan özgür olduğu için yaşamını ateşe atarsa özgürdür. Aki halde toplum kurallarının gereğini yerine getiriyordur. Gereğini yerine getirmek acıklı ve acınası bir çaresizliktir. Benim istediğim şudur: İnsanlar toplum halinde yaşasın ama toplum insana baskı yapmasın. Çok şey mi istiyorum? Aslında baskı yapmanın kabahati toplumda değil, insanda. Toplum halinde yaşayan insanlar birbirlerinin hakkına el uzatmasa toplum kural koyma zorunluluğu duymaz. Örneğin, insanlar komşunun rahatsız olacağını düşünerek gürültü yapmaktan kaçınsa Kabahatler Kanunu'nda gürültü hakkında ceza kuralına gerek kalmaz. İnsanlık henüz çok geri. İnsanlar başkasının hakkına el uzatmamayı öğrenecek kadar ilerlediğinde toplum da insanlara düşmanca davranmaktan vazgeçecektir umudundayım. Özgürlük ilkellikte değil, ileride inşallah... Saygılarımla |
05-04-2012, 13:01 | #118 | |||||||||||||||||||||||
|
Cevap: Bedenıne ve kula kul olmayı kabul edemiyecek kadar. Saygılarımla |
05-04-2012, 13:44 | #119 | |||||||||||||||||||||||
|
|
05-04-2012, 19:45 | #120 | |||||||||||||||||||||||
|
Özgürlüğün tarifini yapmamız gerekecek gibime geliyor. Spartaküs zamanındaki, Marx yamanındaki, kurtuluş savaşı zamanındaki, günümüzdeki ve gelecekteki özgürlük farklı özgürlükler mi acaba? Saygılarımla |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Bu Kadar Sevebİlİrmİsİnİz? | PINAR YILMAZ | Site Lokali | 36 | 04-06-2009 13:40 |
Ne kadar başarı istiyoruz? | yağmurdamlası | Hukuk Lisans Eğitimi | 7 | 29-12-2007 13:40 |
Hukukçular Ne Kadar İdealist? | Admin | Konumuz : Hukukçular | 63 | 03-04-2007 00:18 |
O Kadar | Av.Emel Nişlioğlu | Site Lokali | 1 | 12-08-2006 13:23 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |