04-09-2006, 23:26 | #31 |
|
Sayın Kağanulaş'a ek olarak;
Yavuz Bülent Bakiler'in -sal ekini, yemeğin üzerindeki sinek kadar mide bulandırıcı bulduğunu söylediğini anımsıyorum. Yüzünün aldığı şekilden dolayı, bir dilbilimciye ait hassasiyetle gerçekten bu ekten iğrendiğini düşünmüştüm. |
06-09-2006, 11:04 | #32 |
|
Sayın Ergin,
Adli Tatil(dinlence mi demeliyim) nedeniyle yanıtım biraz gecikti.Bağışlayın. Evet alıntı yaptığınız yazı da benim.Muradım ben sizden daha fazla Türkçe kullanıyorum savında bulunmak değildi.Türkçenin giderek daha fazla kullanılması arzusu taşıdığımı belirtmekti.Yine de alıntı yaptığınız yazımı gözden geçirdiğimde gördüm ki hukuk terimleri dışında büyük oranda Türkçe sözler kullanmışım. Zaten de sorun burada düğümleniyor.Hukuk terimlerinin yerine Türkçesini kullanmak güç olan.Yoksa diğer sözcükler için sorun büyük oranda çözümlenmeş durumda.Ne kadar direnseler boşuna.Irmaklar tersine akmaz.Dilimiz büyük bir arınma dönemi geçirdi.Bu durum hızını azaltıp çoğaltarak günümüzde de sürüyor.Daha da sürecek.Bu arada ayrıca ele alacağım bir yazının şu kadarına yanıt vermeden edemeyeceğim.Türk Dil Kurumunun gök konutsal avrat ve oturaklı götürgeç gibi sözler önerdiğini nereden uydurdunuz.Lütfen 'ciddi' olalım.Bir sav ileri sürerken önce bilgi sahibi olalım.Kulaktan dolma sözlerle eleştiri yapmak bir hukukçu için hoş değil. Bu savı ileri süren katılımcı bunun TDK'nin hangi yayınında kullanıldığını kanıtlamalıdır.Bunlar TDK'yi kötülemek isteyen kimselerin uydurdukları sözlerdir. Ayrıca bir düzeltme daha "Ahmet beyefendi" yerine "Ahmet Beyefendi" diye yazmak gerekir. Yine Sayın Ergin'e dönelim.Sayın Ergin, bu Türkçe sözleri kullanmayalım demiyor.(Bana)Siz de kullanmışsınız diyor.Ben buradan Sayın Ergin'in "siz de kötü bir iş yapmışsınız.Doğrusunu yapın Türkçe kullanın" demek istediğini çıkarıyorum.Dilerim doğru anlamışımdır. tüm katılımcılara selamlar, sevgiler.Esen kalın. Av.MEHMET SEYREK |
06-09-2006, 13:43 | #33 |
|
Sayın Seyrek,
Beyefendi neden büyük harfle yazılmalı anlayamadım, özel isim ya da soyadı olarak geçmiyor. Ahmet bey yazarsak, B nin büyük harfle yazılması sözkonusu olamaz değil mi. |
08-09-2006, 10:28 | #34 |
|
Sn. Avukat Suat Ergin'e yanıt niteliğinde bir yazı göndermiştim.Bu yazımı yukarıda göremedim.Gönderilen yazılar içinde bir seçme yapıyor musunuz.Benim Yazım neden burada yer almadı? Öğrenebilir miyim?
|
08-09-2006, 10:41 | #35 | |||||||||||||||||||||||
|
|
08-09-2006, 19:20 | #36 | |||||||||||||||||||||||
|
Kişi adlarından önce ve sonra gelen saygı sözleri, unvanlar, lakaplar, meslek ve rütbe adları büyük harfle başlar: Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Kaymakam Erol Bey, Sayın Prof. Dr. Hasan Eren, Hamdi Bey, Mustafa Efendi, Zeynep Hanım, Bay Ali Çiçekçi, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Doktor Behçet Uz, Mareşal Fevzi Çakmak, Yüzbaşı Cengiz Topel; Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Genç Osman, Deli İbrahim, Avcı Mehmet, Nişancı Mehmet Paşa, Deli Petro. Kaynak: http://www.tdk.org.tr/yazim/kurallar.htm |
08-09-2006, 23:45 | #37 | |||||||||||||||||||
|
Sayın Nephilis ve Sayın Seyrek
Doğru bildiğim bir yanlışı düzelttiniz. Teşekkürler. Kılavuzu incelerken, yine bilmediğim bir başka konuyla karşılaştım.Aşağıya alıntılıyorum. İmlam iyidir diye övünürdüm bir de Saygılarımla...
|
09-09-2006, 09:32 | #38 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Kaynak:http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/20...ul/18/g01.html Dilde adını ister "Türkçeleştirme", isterseniz "öze dönüş" denilsin halkın kullandığı kelimeler yerine uydurma kelimelerin dile alınması çok tehlikledir. İmkan yerine olanak denilmesi gibi.
|
09-09-2006, 16:52 | #39 |
|
Benim Görüşüm
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ PARK VE BAHÇELER MÜDÜRLÜĞÜ
Görüş ekleyecek arkadaşlara şimdiden teşekkürler... Saygılarımla |
10-09-2006, 03:24 | #40 |
|
Hani hatada ısrar gibi olmasın ama önemli olan temel düşünceydi benim yazımda, biraz örneklere kurban gitmiş gibi görünüyor. Zorla Türkçe karşılık bulma çabası dile fayda vermez, komik kalır eksik kalır diye düşünüp o yüzden yazmıştım. Şimdi sayın Hukukçu 42'nin verdiği linke bakınca ben kendi adamı yanlış düşünmediğime karar verdim. Yeterli araştırmayı yapmadan yazdığım örnekler hatamdır kabul, ancak "metik" veya "Kamul Buyrul Tüz Bölemi" de "gök konutsal avrat"tan aşağı kalır değil yani.
|
11-09-2006, 13:08 | #41 |
|
Kamul buyrul tüz bölemi nedir???? Gök konutsal avrat'ın en azından çağrışıma dayalı anlamı ve fonetiği var
|
11-09-2006, 17:28 | #42 |
|
Kaynak:http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/20...ul/18/g01.html
SAyın Hukukçu 42 vermiş linki, orada görebilirsiniz. |
12-09-2006, 14:20 | #43 |
|
Sayın Hukukçu 42,
İmkan yerine olanak sözcüğünün kullanılmasını tehlikeli bulduğunuzu yazmışsınız.Ancak tehlikenin ne olduğunu; neden tehlikeli olduğunu yazmamışsınız.Ben düşündüm ve bir tehlike göremedim. Halkımız kullandığı için demişsiniz.Halkımızın kullandığı her şey iyi ve güzel midir?Halkımızın kullanmış olması mıdır güzel olduğunun gerekçesi? Önce şunu söyleyeyim.Halkımız ne zamandan beri imkan sözcüğünü kullanmaktadır.300 yıl; 500 yıl? Ya daha öncesi?Daha önce demek ki başka bir şey diyordu.O zaman o , daha önce dediği daha güzeldi de sonradan bu tehlikeli olan imkan sözcüğünü mü kullanmaya başladı? Bakın en basit bir mantıkla bile haklı olmadığınız ortaya çıkıyor.Sonra, kastettiğiniz 'halkın' imkan sözcüğünü kullandığı konusu da su götürür.Ben halktan insanların imkan sözcüğü yerine 'durum' sözcüğünü kullandıkları biliyorum.Örnek:"Bu yıl durumlar yok,düğünü yapamayacağız." "Durumum olsa seni okuturdum." gibi. Üstelik yabancı sözcüklerin kullanılması yazım konusunda da, söyleyiş konusunda da sorunlar yaratıyor.Yazarken imkan sözcüğündeki ince 'k' ile a harfinin söylenişini doğru yazamıyoruz.Arapça bilmeyen biri bu sözcüğü söylerken Akacak kan damarda durmaz atasözündeki kan sözcüğünün okunuşuyla karıştırabiliyor.Burada o sözcüğü yanlış söyleyende mi yoksa sözcüğün Türkçe olmamasında mı suç var; düşünmek gerek. Özetle, Türkçe kdnuşur ve yazarsan sorunlar daha azalır.Olanaklar ölçüsünde Türkçe yazmaya ve konuşmaya özen gösterelim. Mehmet Seyrek |
21-09-2006, 12:04 | #44 | |||||||||||||||||||||||
|
"...yazmak için öğrendiğim güzel Türkçe.."
Sayın Suat Ergin,
İtiraf etmeliyim, ana malzemesi insan ve kelimeler olan bir meslek grubunda, Türkçe'ye karşı var olan aymazlık, bırakın mesleğe henüz adımını atmış bir meslektaşınız olmamı, sade bir vatandaş olarak da beni üzüyor. Hukukçular tüm coğrafyalarda ve hemen her dönemde yaşadıkları topluma yön vermişlerdir. Bunca kirliliğin (istesek de istemesek de..) hepimizi kuşattığı bir dönemde, Türkçe'de yaşanan kirliliğe ortak duyarlılık geliştirmeliyiz diye düşünüyorum nacizane.. (bu arada hatırlatmakta fayda var, Sayın Meslektaşlarım! "naçizane" değil "nacizane" dir kelimenin kendisi, aciz kökünden türemiş olup ) Son olarak Sayın Ergin, Yazınızı ilk okuduğumda, aklıma gelen bir şiiri paylaşmak istiyorum sizlerle, yanlış ve eksikse şairin affına sığınarak... Bugün gibi aklımda İlk gün, ilk ders, ilk hece.. Şiirler yazmak için öğrendiğim Güzel Türkçe... Ziya Osman Saba (olarak hafızamda kalmış.) Saygılarımla
|
22-09-2006, 12:56 | #45 |
|
Tespitlerim
Soru eki -mi nin ayrı yazılması gerekmektedir. Bu konuda fazlaca yazım hatası görüyorum. Ya "space" tuşuna basmaya üşeniyor ya da aceleden bitişik bitişik yazıveriyoruz. (sanırım)
Aklıma gelmişken bir şeyi daha eklemek isterim; "ne...ne" kullanımında yüklemin olumlu haliyle kullanılması gerekmektedir. Yükleme olumsuzluk eki -me/ma eklenmemelidir. Örnek; "Ne iptali istenen kurul kararı ne de işletme projesi usulüne uygundur." Ancak "ne iptali istenen kurul kararı ne de işletme projesi usulüne uygun değildir" örneğindeki gibi hatalı kullanımlara çok defa şahit oldum. "Ne...ne" kullanımı zaten olumsuzluk anlamını barındırmaktadır, yüklemin olumsuzluk eki ile kullanılması anlatım bozukluğuna sebep olmaktadır. Saygılarımla. Not: Türkçe/Türk dili konusunda yazarken kişi sürekli kendini denetliyor, tedirginlik yarattığını itiraf etmeliyim. |
22-09-2006, 13:01 | #46 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sayın Av.SKaraduman,
demişsiniz fakat Türk Dil Kurumu'na göre kelimenin doğru yazımı "naçizane" şeklindedir.
Açıkçası ben de bunca zaman "naçizane" şeklinde kullanmıştım kelimeyi, acaba yanlış mı biliyorum diyerek www.tdk.gov.tr adresinde kelimeyi sorguladım ve alıntıladığım sonuçla karşılaştım. Saygılarımla. |
22-09-2006, 13:13 | #47 |
|
bir soru
Sayın Meslektaşlarım, Sizlere de sormak istediğim bir soru var. Bildiğim kadarıyla "şey" kelimesi her nerede kullanılırsa kullanılsın ayrı yazılması gerekiyor. Örneğin; hiçbir şey doğru bir kullanımken hiçbirşey yanlış bir kullanım oluyor ya da "herşey" in "her şey" şeklinde yazılması gerekiyor. Acaba bu kural hala geçerli mi? Yoksa kaldırıldı mı? Çünkü sıklıkla "şey" kelimesinin bitişik yazıldığını görmeye başladım. Yanlış bilen ben isem yanlışımı düzeltmek isterim. |
22-09-2006, 13:35 | #48 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sayın Duygu82, Verdiğiniz örnekte, sizin de belirttiğiniz gibi elbette doğru olan ilk alıntı yaptığım cümle. Ama insan bizim meslekte paranoyak davranışlar sergilemeye başlayabiliyor. Mesela, sadece Türkçe'yi imla kurallarına uygun şekilde kullanmanızın, karşınızdakiler tarafından kuralın bilinmemesi ve bilmemede de ısrarcı olunması ihtimali gözetilerek, yanlış anlamalara ve aleyhe kabullere neden olabileceği kaygısına kapılıp, "uygın değildir" şeklinde cümleyi açmak gerektiği hissine kapılıyor bazen insan. Bu nedenle imlaya uygun düşmediğini ,kurala aykırı olduğunu bildiğim halde, dilekçelerimi yazarken böylesi zımni kabul iddialarıyla karşılaşmamak adına,yine cümlenin gelişine ve gidişine göre böyle anlaşılabilmesi zorlama bir yaklaşımla dahi olsa mümkün görülebilecekse, "ne şu ne de bu usulüne uygundur" demek yerine, "ne şu ve ne de bu, usulüne uygun değildir" diye yazdığımı belirtmek istedim |
22-09-2006, 13:48 | #49 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Karaduman, Öncelikle THS'ye hoşgeldiniz. İlk mesajınızı da bizim Çalışma Grubu'na yazdığınız için teşekkür ederiz. Türkçe'ye duyarlı oluşunuzdan dolayı da ayrıca kutlarım. Ancak siz de bizim gibi bazı kelimeler konusunda çelişki yaşayanlardansınız anlaşılan...Dolayısıyla doğru yerdesiniz. "Nacizane" kelimesi Sayın Duygu82'nin belirttiği gibi "Naçizane" olarak yazılmaktadır. Kaynak olarak TDK; elimdeki Eğitim Yayınları'nın Eğitim Kılavuzu ve Bilgi Yayınevi'nin Osmanlıca-Türkçe Sözlük'ü gösterebilirim.Siz bir kaynağa dayanarak yazdıysanız onu da belirtin... Ancak birçok kelimede olduğu gibi bu kelime de "nacizane" şeklinde söylendiği için, kulakta öyle kalmış olabilir. Saba'nın şiirini de doğru hatırlamaktasınız. Hafızanız gayet iyi... Saygılarımla Şiirin tamamını aktardım: Ben De Ne çok anlatacaklarınız var Birbirimize nişanlılar! Ben de bir zamanlar sizin kadar mesuttum, Ben de şu parkın sıralarında oturdum, Ümid ettim, hayal kurdum... Şahit bütün ömrüme bu şehir, bütün yurdum. Ben de o mektepte okurdum Küçük mektepli! Bugün gibi hatıramda İlk gün, ilk ders, ilk hece. Şiirler yazmak için öğrendiğim güzel Türkçe. Yeni kitaplarım, siyah göğüslüğüm, Sevinçle dolup taşardı gönlüm. Beri yanda günler akar giderdi. Benim de bir anne üstüme titrer Bir baba benimle iftihar ederdi. |
22-09-2006, 14:01 | #50 | |||||||||||||||||||||||
|
akıl akıldan üstündür:)
Sayın Av. Duygu Hanım,
Öncelikle bu denli kısa sürede yanıt verdiğiniz için ve beni yanlış bir kullanımdan kurtardığınız için teşekkür ederim. Hafif tertip mahcup olduğumu da itiraf etmeliyim. Demek ki , katkıda bulunmadan önce mutlaka son kez başka bir kaynaktan daha teyid almalı insan! Tekrar teşekkür ederim. Saygılarımla
|
22-09-2006, 14:14 | #51 |
|
eski bir dost gibi çıkıverdi aniden...
Sayın Ergin,
Duygu Hanım'a ilettiğim teşekkürü size de iletirken böyle ciddi bir siteye "naçizane" katkıda bulunmanın da ayrı bir sorumluluk mevzuu olduğunu tekrar hatırlatıyorum kendime. Şiirin tamamını okuyunca çocukluktan çıkagelen eski bir dostu görmüşcesine sevindim! Eksik olmayın. Sevdiğim bu şiiri uzun bir süreden sonra ilk kez okuyorum sayenizde. Teşekkürler. Saygılarla ] |
22-09-2006, 15:44 | #52 | |||||||||||||||||||
|
Mahcubiyete gerek yok efendim, rica ederim Hepimizin elbet yanlış bildiği doğruları oluyor. Türk Hukuk Sitesinde, birbirimizi uyararak ve düzeyli bir ölçüde tartışarak pek çok konuda doğru ya da en azından tutarlı sonuçlara ulaşabiliyoruz. Bu da mutluluk verici. Türkçe konusunda, dil uzmanlarının, edebiyatçıların dahi birbirleriyle ayrıştığı noktalar olabiliyor ancak yazım konusunda genellikle tek bir doğru oluyor İstisnai durumlar varsa bile şu anda benim aklıma gelmiyor. Hukuk ve Türkçe Çalışma Grubunun, kendisinin ve çalışmalarının, tüm meslektaşlarımın değerli katkıları ile büyümesi umuduyla... Av. Duygu IşıK Poyraz |
22-09-2006, 21:16 | #53 |
|
Sayın Duygu 82,
Türkçe konusundaki onca hassasiyetinize rağmen neden ara değil de "space" tuşu? Saygılar. |
23-09-2006, 10:35 | #54 |
|
Öncelikle herkese selamlar;
'Egemenliğini ve yüksek istiklalini yabancı boyunduruğundan kurtarmasını bilen Türk milleti dilini de yabancı boyunduruğundan kurtarmasını bilecektir' Aslında yüce önderin yukarıya alıntıladığım tümcesi bu konudaki tartışmaya noktayı koyacak olan yegane savdır. Forum başlığını baştan sona okuduğumda sayenizde yüzümde bir çok duyguyu anlatacak mimik oluştu. Kah şaşırmak kah gülümsemek kah üzülmek gibi... Öz Türkçe hakkında hali hazırda böylesine düşünce savaşlarının olması sevindirici midir yoksa hala olduğumuz yerde durduğumuzu gözümüzün içine soktuğu için acı verici midir bilinmez; ancak artık bu konuda bir görüş birliğinin oluşması kaçınılmazdır. "Yazın" sözcüğünün “yazmak” eylem kökünden geldiğini düşünemeyecek kadar Türkçe'den bihaber bir "şahsiyetin" "yazar" olarak adlandırıldığı bir ülkede daha fazlasını beklemek ne yazık ki günümüz için pek kolay değildir. Hele hele halk tarafından benimsenmiş ve Türkçe köklerden türeyerek çağrışım yoluyla anlamlandırılabilecek sözcükleri uydurmaca dil -onların deyimi ile "uydurukça"- olarak niteleyip yabancı kökenlileri tercih eden ve kendi bilinçaltında bulunan Türkçe'nin acizliğine ilişkin sözde savlarını gün ışına çıkaran yaklaşımları ile "üstad"laşmış olan sözde dil bilimcilerin savlarına kulak asmak ne kadar anlamlıdır tartışılır. "Olanak, olasılık vb." sözcüklerin Türkçe için bir tehlike olduğunu düşünmek ya da dillendirmek ne kadar samimi bir görüş açıklamasıdır; bu da tartışılır... Şu an ve yüzyıllardır -ta ki Osmanlı Fermanlar Döneminden günümüze kadar- yaşadığımız siyasal üçlüğü bu konuda da yaşamaya devam ediyoruz. Kimilerimiz eskiden tamamen kurtulmak ümidiyle yeni "kıblesi" saydığı batının dil dahil tüm değerlerini benimsemek için uğraşmakta kimimiz; "miras"tı "köklerimiz"di deyip Osmanlı kültürünü baş tacı etmektedir. Sanırım bu ulusumuz adına genetik bir durumdur. Türk'ün son bin yıllık tarihi göz önüne alındığında 1930 ve sonrası hariç sürekli olarak her yeni devlet kurduğunda kurulduğu çağın önde olan kültürü hangisi ise yüzünü ona çevirmiştir. Belki de bugüne kadar Türk'ün kendi başına ve kendi uygarlığı ile çağına damgasını vuramamasının en büyük nedeni de bu olsa gerekir. İnsan kendi kendisine sormadan edemiyor: "Yarın Türkiye Cumhuriyeti'nin başına bir şey gelse ve dünyadaki önde uygarlık Japon uygarlığı olsa ne yapacağız biz?" Sanırım evlerde artık "sushi"ler hazırlanır, kimonolarla dolaşır insanlar, bir de etrafımızda Geyşalar dolanır... Son bin yıllık tarihi boyunca Türk, dünya mirasına kendi adı ile anılacak ne kazandırmıştır? Arap-Fars kültürünü yüceltmekten başka ne yapmıştır? Neden diğer toplumlarda hala Türk ile Arap ya da Fars sözcükleri aynı anlamı yansıtmaktadır insanların zihninde? Ortaya koyduğumuzu iddia ettiğimiz uygarlık bizim midir yoksa yazının başında belirttiğim yüce önderin sözündeki gibi yabancıların boyunduruğu altında mı kalmıştır? Burada yapılan ve artık dönülmesi gereken bir yanlış yok mudur? Dün saray ile halk arasındaki kopukluk hepimiz tarafından yadsınamayacak bir gerçektir. Bugün birçok yazar “Shakespeare’ın sonelerini anlamayan İngiliz yok ama biz Mehmet Akif’in şiirlerini bile sözlüksüz okuyamaz hale geldik” diye hayıflanırlarken Yunus Emre’nin dörtlüklerini hiç zorlanmadan okuyabildiğimizi göz ardı ediyorlar. Kişiler kendi siyasal görüşleri kendi siyasal gözlükleri ile her şeye bakarak dili de bu eksende görüyorlar. Kimisi çağdaşlık batıdadır savından hareketle Türkçe’nin batı kökenli sözcüklerle boğulmasına kimisi köktür mirastır diyerek hala Osmanlıca’nın baş tacı edilmesine ses çıkarmıyor. “Ayrıntı” varken bazıları “teferruat” diye tutturuyor diğeri karşıdan “detay” diye bağırıyor. Sayın Bakiler’in bir televizyon kanalında dil ile ilgili yaptığı bir programda dediği gibi Fransızca kökenli “onur”u kullanmak yerine “bizden olan, bizim olan” “şerefi” kullanmak daha şerefli midir? Uzun sözün kısası artık kendi ayaklarımızın üzerinde durup kendi uygarlığımızı geliştirmek adına yapmamız gereken ilk şey dilimizi yabancı boyunduruğundan kurtarmaktır. Yüzlerce yıl önce Çin’de Konfüçyüs’ ün dil üzerine söyledikleri günümüz dünyasındaki geçerliliklerini hala korumaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki dil canlı bir varlıktır ve dildeki değişimler elbette zaman alır… |
23-09-2006, 15:17 | #55 | |||||||||||||||||||
|
Sayın Jeanne D'arc, Bilgisayar tuşlarının Türkçe isimlerini bilmediğimden "space" demiştim. Açıkçası "space" tuşunun Türkçesinin "ara" olduğunu bilmiyordum. Şimdi öğrenmiş oldum. Hatta yanımdaki bir arkadaşıma da danıştım ve "ara çubuğu" dendiğini de öğrenmiş oldum. "Space" kelimesinin uzay ve boşluk anlamlarını bildiğim için olsa gerek "ara" demek aklıma gelmedi bile. Üzgünüm. Bundan sonra "ara çubuğu" kelimelerini kullanmaya çalışacağım ama siz de bilirsiniz, insan özellikle de dil konusunda bazı alışkanlıklarından çok zor kurtuluyor. |
03-10-2006, 16:02 | #56 |
|
Bu duyarlı hareketten dolayı ve mesleki zamanından vakit ayırıp bu uğraşa gönül veren değerli meslektaşlarımı tek tek kutluyorum. Gerçekten dilimiz varlığını ya da varoluşunun sürekliliğini kendini vareden kurallarla gerçekleştirir. Bu kuralları geçerli kılansa -hukukçular olarak hepimiin çok iyi bildiği gibi- uygulanabilirlik kaabiliyetleridir. Örneğin benim çok merak ettiğim bir konudur. Kaç meslektaşımızın bürosunda yazım kılavuzu ve sözlük bulunmaktadır? Günümüzün en yoğun dil rahatsızlığı dil üşengeçliğidir. Bunun tek nedeni ise okumamaktır. Gerçekten okumayan bir insan zamanla konuşma ve yazma zaafına uğrar. Cümleleri arasında uzun düşünce boşukları oluşmaya ve garip sesler çıkarmaya başlar. Ben bunu bakıma götürülmeyen arabalardan çıkan seslere benzetiyorum. Bu durum tabiki dinleyici olanı ya da okuyucuyu fazlasıyla rahatsız eder. Bunu önlemenin tek yolu okumaktır. Zaten okumayan bir insanın hukukçu olabileceğine inancım yoktur. Diğer yandan kendine göre kurallar geliştirerek bu durumlarını maskeleyen arkadaşlarımızın varlığına tanık oldum. Gerçekten üzücü bir durum. Ülkemizde dile sahip çıkılması gereği tartışıldığında bu tartışmanın en önemli sac ayaklarından birini de hukukçular oluşturmalıdır. Radikal ve farklı olduğu görüntüsü yaratma hevesiyle'Kendi kuralımı koydum.' , 'Sanal alemde büyük harfleri sıkıcılığı nedeniyle kullanmıyırum.' tarzı söylemlerde bulunmak ve budüşünceyi yine aynı düşüncelerle yabancı sözüklerle süslemek sadece bir talihsizliktir. 2 aylık bir süreçte değerli meslektaşlarımın da yardımlarıyla her türlü katkıyı sağlamak adına burada olacağım. Daha sonra ise bu çalışma gurubunun sürekli takipçisi olacağım. Saygılarımla.
|
03-10-2006, 17:02 | #57 |
|
Sayın kağanulaş,
Y. B. Bakiler yanılıyor... "Kumsal"daki -sal eki var. "-sal" eki, Türkçe; ancak, son zamanlara kadar pek kullanılmış değil. Şimdilerde ise, genellikle olduğu gibi, gerekli-gereksiz ve çoğu kez de yanlış olarak kullanma sürdürülüyor. Saygılar... |
03-10-2006, 19:43 | #58 |
|
Sayın aeyesilkaya,
Ben "kumsal" kelimesinin Türkçe'de -sal eki bulunduğunu ispatladığını düşünmüyorum. Y.B. Bakiler'in benim de katıldığım görüşü, Türkçe'de -sal diye bir ekin bulunmadığı ve bu (gerçekte var olmayan) ekle üretilen kelimelerin de başlı başına dil hataları olduğudur. Diğer bir deyişle sonunda -sal bulunan hiçbir kelime yoktur demiyor, bunlar yanlıştır diyor. Örnek vermek gerekirse, "hissi" demememek için "duygusal" derseniz Türkçe karşılık bulmuş olmazsınız aksine kelime uydurup Türkçeye ihanet etmiş olursunuz diyor ve bence de doğru söylüyor. Kumsal örneğini çoğaltabiliriz; "duygusal", "tarihsel", "zihinsel", hatta "sorunsal" diye kelimeler de var. Ama bunlar doğru Türkçe örnekleri değildir. |
04-10-2006, 18:26 | #59 |
|
[quote=kağanulaş][Örnek vermek gerekirse, "hissi" demememek için "duygusal" derseniz Türkçe karşılık bulmuş olmazsınız aksine kelime uydurup Türkçeye ihanet etmiş olursunuz diyor ve bence de doğru söylüyor. quote]
üzgünüm ancak sayın kağanulaş ben vermiş olduğunuz bu örneği anlayamadım.. vermiş olduğunuz örnekteki "duygusal" sözcüğünü nasıl uyduruk bir sözcük olarak nitelendiriyorsunuz? Tamamen Türk dilinin dilbilim ve sesbilim kurallarına göre oluşturulmuş bir sözcük nasıl uydurmaca olduğu için "Türkçe'ye ihanet"e kadar varan bir durumun oluşmasana sebebiyet verebilir ki? kaldı ki sayın Bakiler birçok kez bu ekin Türkçe olmadığı savını büyük içtenlikle söylemiştir. hatta forumda da dile getirildiği gibi bu ekten sinek kadar iğrendiğini de özellikle kendisi belirtmiştir. kök sözcük Türkçe; köke getirilen ek kuşkusuz Türkçe; Türkçe sondan eklemeli bir dil, ve de son olarak Türkçe'nin sahip olduğu ses kuralları tümü ile dikkate alınmış durumda... hal böyleyken ortaya nasıl oluyorda "uydurukça" çıkıyor şahsen anlamadım... |
04-10-2006, 22:32 | #60 |
|
Sayın Gerunsal,
İletinizin ikinci kısmında mantık hatası (veya mantıki tezat diyelim) var ve bu da söylemek istediğinizin anlaşılmamasına neden oluyor. Saygılar. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Ayakların Dili Olsa | Av. Adil Giray ÇELİK | Hukuk Sohbetleri | 1 | 23-05-2013 14:31 |
hukukçunun dili nasıl olmalı? | Av.Suat Ergin | Site Hakkında Yazışmalar | 7 | 05-12-2006 16:53 |
Entellektüel Bir Hukukçunun Saçmalaması | Av. Adil Giray ÇELİK | Hukuk Sohbetleri | 9 | 19-08-2006 11:15 |
Hukuk Dili ve Tercüme | Mütercim/Tercuman | Ticari Duyurular | 0 | 17-07-2006 17:18 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |