Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Avukatlık Ücreti ile ilgili bir problem...

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 29-11-2008, 22:34   #1
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan Avukatlık Ücreti ile ilgili bir problem...

Bilindiği üzere Tüzel kişilerle sözleşme karşılığı aylık müşavirlik ücreti alarak, şirketin icra ve/veya dava takibini üstlenen avukatlar için, takibi yapılan dava ve/veya icra takipleri bakımından karşı yandan alınacak ücretin de Avukat'a ait olacağı Av. 164. madde gereğidir.

Böyle bir durumda;

1.) Aylık sabit müşavirlik ve dava takibi ücreti, şirkete ait takip edilen dava ve icra takiplerinin asgari ücret tarifesindeki karşılığının altında kalırsa; avukat zaman aşımı süresi içinde aradaki farkı; "ücret, asgari ücret tarifesinden düşük olamaz" gerekçesiyle şirketten isteyebilir mi?

2.) Avukat ile şirket arasında hiç sözleşme yok ise, aynı dava ve icra takipleri bakımından birisi vekil eden şirketten diğeri karşı yandan olmak üzere talep edilecek olan vekalet ücreti, aynı iş için alınan iki ayrı ücret olarak değerlendirilemez mi? Bilindiği üzere "bir işin bir ücreti olur" genel kuralı karşısında hem vekil edenden hem de karşı yandan alınan ücret, "bir iş için alınan iki ayrı ücret" olarak değerlendirilemez mi?

Saygılarımla...
Old 30-11-2008, 00:48   #2
BaharB

 
Varsayılan

Sayın Saim;
1. sorunun cevabı tarifede var:
Alıntı:
BİRİNCİ KISIM - DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

1. Kamu Kurum ve Kuruluşlarıyla Özel Kişi ve Tüzel Kişilerin Sözleşmeli Avukatlarına Ödeyecekleri Aylık Avukatlık Ücreti...........660,00 YTL

Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca ödenir.


2.sorunuzu ise tam anlayamadım. Hem müvekkilden hem de karşı taraftan alınan ücret fazla oluyor, ikincisini almayayım mı diyorsunuz?
Old 30-11-2008, 01:54   #3
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan BaharB
Sayın Saim;
1. sorunun cevabı tarifede var:

2.sorunuzu ise tam anlayamadım. Hem müvekkilden hem de karşı taraftan alınan ücret fazla oluyor, ikincisini almayayım mı diyorsunuz?



Büyük şirketlerde 1 yıl içinde malumunuz trilyonlarca lralık icra takibi ve dava takibi yapılabiliyor. Varsayalım avukatı azlettiniz. Aylık ücreti maaş olarak 5.000 veya 10.000 YTL...

Oysa takip ettiği dosyalardan dolayı asgari ücret tarifesi esas alınsaydı alması gereken tutar varsayalım yine 1.000.000 YTL veya 2.000.000 YTL. Avukata sözleşme yaparak asgari ücret tarifesnin altında ücret ödemek mümkün müdür? Cevabımız evet ise, asgari ücret tarifesinin neresi "asgari" dir. Sözleşme yaparak asgari ücretin de altına inmek mümkün olabilir mi? Avukat elbette ki cret almadan da işe bakabilir ama bu sınırlı ve istisnai bir haldir ve baroya bildirilir.... mevzu bu değil elbette.

Böyle bir duumda, avukatın ücreti asgari ücret tarifesinden düşük olamaz kuralı uyarınca aradaki fark sizce de çok fazla değil mi?

660 YTL ile milyon YTL arasındaki fark nedir?

2.sorum aslında açıktı. Yapılan iş tek. Verilen ücret 2. Bu normal midir?
Old 30-11-2008, 02:42   #4
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

İkinci sorunuzu ben de anlayamadım. Aslında bu durumu anlayamayan ekseriyetle davalılar, borçlular, bir de kendilerine ücret yüklenmesini manasız bulan ve "Karşıdan alsanız olmaz mı" diye soran müvekkiller olur

Av.K.ndaki, "Tarifeyle karşı tarafa yüklenecek avukatlık ücreti de avukata aittir" düzenlemesi ile bu soru işaretleri son buldu, en azından bizim zihinlerimizde. (Eski metinde "aksine sözleşme yapılmamışsa" ibaresi vardı)

Yapılan iş elbette tek, ikinci ücrete hak kazanmanız ise "Kazanmanızın" ödülü. Kaybederseniz, alacağınız vekalet ücreti yine tek olacak

(Bu durum kolay kayıt altına alınabilir olmasından hareketle, vergi gelirlerini yükseltmek anlamında tarafımıza -esasen geçici taşıyıcılık da denebilir- ihsan edilmiş bir hak (ve ödev) kişisel kanaatim.)

Saygılarımla...
Old 30-11-2008, 02:50   #5
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

İlk sorunuzla ilgili olabilecek bir de yönetmelik değişikliği var. Aşağıdaki linkte kısmen tartışmıştık.

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=31283

Rakam ve oranların yükselmesi vergi gelirleri anlamında iyi gibi görünse de, uygulama olur da kurumları tarifelere uymaya icbar edici bir hale olur da bir gün gelir ise, asıl şenlik o zaman yaşanacak gibime geliyor. Ve şüphesiz zararlı çıkacak olan bizden başkası olmayacaktır.
Old 30-11-2008, 14:57   #6
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şehper Ferda DEMİREL
İlk sorunuzla ilgili olabilecek bir de yönetmelik değişikliği var. Aşağıdaki linkte kısmen tartışmıştık.

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=31283

Rakam ve oranların yükselmesi vergi gelirleri anlamında iyi gibi görünse de, uygulama olur da kurumları tarifelere uymaya icbar edici bir hale olur da bir gün gelir ise, asıl şenlik o zaman yaşanacak gibime geliyor. Ve şüphesiz zararlı çıkacak olan bizden başkası olmayacaktır.

Söz konusu Yönetmeliğin ilk maddesinde yer alan "Sürekli avukatlık hizmeti içeren çalışma şekillerinde, 1136 sayılı Avukatlık Kanununa ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine uygun..... Sözleşme düzenlenir." bu hususu sayın baharB 'de belirtmişti. Orada aradaki farkın avukata verileceği de yazılıydı.

Avukatlık ücret tarifesinde ise bilindiği üzere konusu para olan dava ve takipler için oransal ücret belirtilmiştir. Bu oranlar "asgari" ücreti belirler.

Yapılan sözleşmenin bu tarifeye uygun olması lüzumu nedeniyle bazan sıkıntı doğabilmektedir.

Şöyle ki:

(A) isimli avukat kendi serbest avukatlık hizmeti sunduğu bürosunda (B) ünvanlı şirketin dava ve icra takiplerini takip etmeyi masraf hariç aylık (misal olarak) 15.000 YTL'ye kabul eder.

Bu sözleşme (misal) 1 yıl sürer. Bu süre içinde 500 adet dosya ile icra takibi açar ve neticelendirir. Bu dosyalardan dolayı avukatlık asgari ücret tarifesi esas alınsaydı, yani şirket ile avukat arasında aylık 15.000 YTL lik ücret sözleşmesi yapılmamış olsaydı, avukatın, vekil edeni şirket ile olan ilişksinden dolayı 1 yıl içinde hak etmesi gereken ücretin (misal) 500.000 YTL olması gerektiği tespit edilseydi avukat asgari ücret tarifesinden daha düşük ücrete çalışmayı kabul etmiş olacaktı.... Bu örnek olayda avukata sözleşme uyarınca ödenen 12 ay X 15.000= 180.000 YTL ' dir.
Oysa hiç sözleşme yapmasaydı sözde "asgari ücret tarifesine göre" avukat aynı süre içinde 500.000 YTL vekil edeninden ücret (ve bir o kadar da karşı yandan alır ki o konu ikinci sorumda yer alıyor) alacaktı. Ayrıca bu durumun hem maaşlı ssk lı çalışan avukatlar için hem de serbest sözleşme ile iş üstlenen avukatlar için aynı olduğunu kanaatindeyim.


Ana kural: Avukat asgari ücret tarifesinden düşük ücrete çalıştırılamaz. (Ücret almadan iş almak, baroya bilgi vermek vs. ayrıdır)

Bunu demek istiyorum ilkinde...

İkincisi benim de işime gelmiyor açıkcası ama onu da tartışmak doğru olur... önce şu ilk konuyu konuşalım bence..
Old 30-11-2008, 15:09   #7
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Karşı yandan alınan ücretin, kazanmamızın ödülü olduğu düşüncesinde değilim. Avukat serbest meslek ifa eder. Bu itibarla hizmetinin karşılığını ücret olarak alır.

HUMK.421. vd hükümlere bakarsanız orada karşı yana neden yargılama masrafı ve vekalet ücreti yüklendiği daha iyi anlaşılır. Hatta yaklaşık olarak şöyle der o maddede: " Kötü niyetle dava açan veya dava açılmasına neden olanlar bakımından hakim misli ile veyahut avukat ile vekil edeni arasındaki ücretin tamamı ile" o tarafı vekalet ücretine mahkum edebilir...
Old 30-11-2008, 15:13   #8
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Ben ne sormak istediğinizi anlayamıyorum şu durumda.

Birinci sorunuzun yanıtını sayın BaharB zaten verdi, birinci bölüm, dördüncü kısım: Eksik kalan kısım tamamlanır.

Siz tamamlanmasın mı diyorsunuz?

Yok, tamamlansın diyorsanız, müvekkilinizi ihtar etmeli, uymuyorsa dava etmelisiniz.

Saygılarımla...
Old 30-11-2008, 16:58   #9
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şehper Ferda DEMİREL
Ben ne sormak istediğinizi anlayamıyorum şu durumda.

Birinci sorunuzun yanıtını sayın BaharB zaten verdi, birinci bölüm, dördüncü kısım: Eksik kalan kısım tamamlanır.

Siz tamamlanmasın mı diyorsunuz?

Yok, tamamlansın diyorsanız, müvekkilinizi ihtar etmeli, uymuyorsa dava etmelisiniz.

Saygılarımla...

Tamamlanması gerekir düşüncesi doğru ise ki doğrudur diyorsunuz, böyle bir durumda: Her şirkette hizmet sözleşmesi ile çalışan avukat, her şirketin işini dışarıdan sözleşme ile yapan avukat 5 yıllık zamanaşımı içinde aylık aldığı 2.000 veyahut 3.000 YTL 'den muhakkak çok daha fazla olacak olan asgari ücret tarifesi ile aylık maaşı arasındaki farkı dava edebilecektir.

(Karşı yandan aınacak ücreti kastetmiyorum.O da ayı mevzuudur.)

Bence bu durum büyük ihtilaflar çıkarmaya adaydır.

Misal: THS üyesi olan ve büyük bir Holding'de maaşla veyahut sözleşme ile çalışan avukat X, Holdingin çok sayıdaki icra işlemleri için Holdingden, aradaki farkı istiyorum derse ne olur? )

Banka avukatları içinde aynı durum geçerlidir. )

Önemli not: Ben anlatamıyorum. Sorun bende...
Old 30-11-2008, 17:07   #10
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Fiili tabloda olacak olan bana göre şudur:

Tarifelere uymak özellikle yüksek vekalet ücretleri içeren iş takiplerinde müvekkillerin ekonomik çıkarlarına ters düşecektir. Takibi olanaksızlaşan fakülte ve dolayısıyla ayın sonunu nasıl getireceğim endişesiyle bunalan ve bunalımları artan sayı ile paralellik taşıyan avukatlık camiasında, sizin çalışmayacağı asla düşünmeyeceğiniz oran ve tutarlarla çalışmaya talipli pek çok meslektaş bulunacak ve avukat değişiklikleri gündeme gelecektir.

Bir zaman sonra , olur da tarifelere uymaya icbar edici etkin müeyyideler müvekkiller bakımından da getirilir ise, avukat değişikliği de sorunu çözmeyecek, bu durumda imkanı olan kurum ve kuruluşlar kadrolu avukatlarla çalışmaya yönelecektir.

İşte tam da burada, meslek kuruluşlarımız ve Barolar Birliği nerededir, ne yapar ve ne işe yararlar sorusunu sormak gerekir.

Saygılarımla...
Old 30-11-2008, 17:14   #11
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Saim
Karşı yandan alınan ücretin, kazanmamızın ödülü olduğu düşüncesinde değilim. Avukat serbest meslek ifa eder. Bu itibarla hizmetinin karşılığını ücret olarak alır. ...

Bu yöndeki gerçek düşüncem; 4 no.lu mesajımın en altında parantez içinde yazdıklarımdı (Vergi gelirlerine yönelik açıklama). Kazanmanın ödülü beyanımsa, latife beyanı, ancak fiili uygulamanın da çeşitlendirilebilecek türlü ifade biçimlerinden biri idi, somut bir durum tespiti yani

(Ben de anlatamadım )

Saygılarımla
Old 30-11-2008, 19:07   #12
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şehper Ferda DEMİREL
Fiili tabloda olacak olan bana göre şudur:

Tarifelere uymak özellikle yüksek vekalet ücretleri içeren iş takiplerinde müvekkillerin ekonomik çıkarlarına ters düşecektir. Takibi olanaksızlaşan fakülte ve dolayısıyla ayın sonunu nasıl getireceğim endişesiyle bunalan ve bunalımları artan sayı ile paralellik taşıyan avukatlık camiasında, sizin çalışmayacağı asla düşünmeyeceğiniz oran ve tutarlarla çalışmaya talipli pek çok meslektaş bulunacak ve avukat değişiklikleri gündeme gelecektir.

Bir zaman sonra , olur da tarifelere uymaya icbar edici etkin müeyyideler müvekkiller bakımından da getirilir ise, avukat değişikliği de sorunu çözmeyecek, bu durumda imkanı olan kurum ve kuruluşlar kadrolu avukatlarla çalışmaya yönelecektir.

İşte tam da burada, meslek kuruluşlarımız ve Barolar Birliği nerededir, ne yapar ve ne işe yararlar sorusunu sormak gerekir.

Saygılarımla...


Sayın ve sevgili arkadaşım Şehper Hanım,

Ben bu gün niye anlatamıyorum derdimi?

Benim beğenmediğim ücret vs. falan diye bir şeyi nereden çıkardınız ki?

Bakınız, bu yönetmelik hükmü ve esasen avukatlık kanunu açıkça diyor ki: İster sözleşme yap istersen yapma hiçbir şekilde "Avukatlık ücret tarifesinin" altında bir ücret ödeyemezsin. Sözleşme Asgari ücret tarifesinden fazla bir ücret taşıyabilir ama altında bir ücret taşıyamaz. Taşırsa avukata farkı ödersin!

Burada vekil eden bakımından şahıs veyahut şirket ayrımı yapılmadığı gibi bordrolu avukat veyahut serbest çalışan avukat ayrımı da yoktur.

Bu itibarla bahsettiğimiz gibi bir çok şirkette maaş karşılığı çalışan avukat arkadaşlarımızın takip ettiği dava ve icra takipleri esas alınarak onlara ödenen maaşın hesaplanması (karşılaştırılması) neticesinde aradaki farkın avukata verilmesi gerekir... ki bu durum şirketlerin rahatsızlığına neden bir durumdur.

Bu ise maaşla çalışma formuna ne derece uygundur? Kanunun ana amacı bu mudur?

Biz avukat olduğumuz için bizim için güzel bir hüküm denilebilir. Ancak ciddi sıkıntılar doğuyor, doğacak...

Şirketler bu duruma formül aramaya başladılar...

Saygılarımla...
Old 30-11-2008, 21:30   #13
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın ve sevgili arkadaşım Saim bey

Farklı şeyler söylemiyoruz, niye anlaşamıyoruz bilmiyorum... Benden farklı söylediğiniz tek konu -esasen benim de atladığım-, düzenlemede, bordrolu avukatlar bakımından da ayırım yapılmadığı. Neden atladın derseniz, yüzbinlerce YTL lik karşı vekalet ücretini icra takibine koyarak tahsile uğraşan hazine avukatlarına, yıllık belirlenen ve son derece düşük olan kotanın dışında , tahsil edilen vekalet ücretinden hiç bir ödeme yapılmamaktadır. Tüm diğer meslektaşları bir kenara bırakalım, hazine ve hazine avukatı örneğinden yola çıkalım. Uygulanması gereken düzenleme, yaşadığımız ülke kanunlarının düzenlemesi, uygulanmayan ilk örnek, bu devletin hazinesinin avukatları. Belki de bu yüzden atladım...

Baskı grupları oluşacak, büyük şirketler sızlanmaya başlayacak. Dediğiniz gibi formül arayışındalar, somutça bilgim dahilinde. Ama trajikomik biçimde, şikayet mercii de kendi düzenlemesine riayet etmiyor.

Zaman zaman düşünürüm, vekalet ücreti oranları nasıl oldu da bu denli arttırıldı diye... Aklıma serbest meslek erbabı ve sayıca bol avukatlardan tahsil edilecek, kaydı kolay, takibi ve tahsili kolay, türlü vergi tahsilatından başka mantıklı bir açıklama, gelmiyor.

(Anlaştık galiba, umarım? )

Saygılarımla...
Old 30-11-2008, 22:29   #14
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şehper Ferda DEMİREL
Sayın ve sevgili arkadaşım Saim bey

Farklı şeyler söylemiyoruz, niye anlaşamıyoruz bilmiyorum... Benden farklı söylediğiniz tek konu -esasen benim de atladığım-, düzenlemede, bordrolu avukatlar bakımından da ayırım yapılmadığı. Neden atladın derseniz, yüzbinlerce YTL lik karşı vekalet ücretini icra takibine koyarak tahsile uğraşan hazine avukatlarına, yıllık belirlenen ve son derece düşük olan kotanın dışında , tahsil edilen vekalet ücretinden hiç bir ödeme yapılmamaktadır. Tüm diğer meslektaşları bir kenara bırakalım, hazine ve hazine avukatı örneğinden yola çıkalım. Uygulanması gereken düzenleme, yaşadığımız ülke kanunlarının düzenlemesi, uygulanmayan ilk örnek, bu devletin hazinesinin avukatları. Belki de bu yüzden atladım...

Baskı grupları oluşacak, büyük şirketler sızlanmaya başlayacak. Dediğiniz gibi formül arayışındalar, somutça bilgim dahilinde. Ama trajikomik biçimde, şikayet mercii de kendi düzenlemesine riayet etmiyor.

Zaman zaman düşünürüm, vekalet ücreti oranları nasıl oldu da bu denli arttırıldı diye... Aklıma serbest meslek erbabı ve sayıca bol avukatlardan tahsil edilecek, kaydı kolay, takibi ve tahsili kolay, türlü vergi tahsilatından başka mantıklı bir açıklama, gelmiyor.

(Anlaştık galiba, umarım? )

Saygılarımla...

Kamu avukatları bakımından Zonguldak İdare mahkemesinin kararını bozan Danıştay Dairesinin kararına göre ": "karşı yandan alınan vekalet ücreti avukatındır ancak Memurlara ilişkin ana mevzuat hükmü buna engeldir. O mevzuat değişmeden avukatlık kanunu 164/son uygulanamaz." şeklindedir.

Bunun anlamı, memur statüsünde olmayan avukatlar çatır çatır karşı yandan alınan ücreti alırlardır.

Diğer yandan maaş ve bordro ile çalışan meslektaşlarımız karşı yandan alınacak ücret dışında yukarıda anlatmaya çalıştığım maaş ile asgari ücret tarifesi arasıdnaki farkı da alabileceklerdir.

Çifte kavrulmuş lokum gibi ...

Afiyet olsun....
Old 01-12-2008, 11:10   #15
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2003/889
K. 2003/2237
T. 7.10.2003



.....sanık Ali yönünden ise Süleyman'a karşı eylemde vasfa yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
4-Ancak;
a )Sanık İlyas'ın maktül Süleyman'ı öldürme eyleminde, sanığın ikrarı ve duruşmadaki iyi hali değerlendirilip TCK.nun 59. madde uygulaması yapılırken aynı sanık hakkında mağdur Fikret'e yönelik etkili eylem suçunda aynı indirim maddesinin uygulanmaması ve gerekçesinin gösterilmemesi,
b )Avukatlık Kanununun değişik 164/son maddesince Avukatlık Asgari Ücret tarifesi hükümlerine göre vekalet ücretinin vekile verilmesi gerekirken müdahile verilmesi,
c )Emanete alınan ve zoralımı istenen suç eşyaları hakkında bir karar verilmemesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı olup taraf vekillerinin temyizleri nedeniyle hükmün tebliğnamedeki düşünce kısmen aykırı olarak ( BOZULMASINA ) 7.10.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.


Ceza mahkemelerinde hüküm kurarken vekalet ücretini Avukat lehine kurmalıdır denirken, hukuk mahkemelerinde taraf lehine hükmedilmesi gerektiği kararlarda yer alıyor.

Alıntı:
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/9321
K. 2004/586
T. 29.1.2004


3- Kabule göre de;

Yargılama giderlerinden sayılan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 423, Avukatlık Kanununun 169 ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 1. maddelerinde düzenlenen, ancak müstakil bir varlığı olmayan ve ait olduğu davanın konusunu teşkil eden hak ve alacağa sıkı sıkıya bağlı bulunan avukatlık ücretinin; haksız çıkan tarafa yükletilmesi gerekir. Zira, haksız davranışta bulunan bir kimsenin, bu haksız davranışının bütün sonuçlarından sorumlu tutulması hukukun genel kurallarındandır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, yargılama giderlerinin haksız çıkan tarafa yükletilmesine ilişkin 417. maddesi bu ilkeye dayanmaktadır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388 ve 389. maddeleri uyarınca hükmün, taraflara yönelik olarak kurulması gerekirken, Avukatlık Kanununun; avukatla iş sahibi arasındaki iç ilişkiyi düzenleyen 164/son maddesine yanlış anlam verilerek, taraflar lehine hükmolunması gereken avukatlık ücretinin; yazılı şekilde davacı vekiline verilmesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 29.01.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bunun nedeni ne olabilir sizce?

Bence de "karar taraflara şamil olur" ilkesi uyarınca hüküm kurulurken taraf lehine hükmedilmelidir. Vekil, müvekkilinden Avukatlık Kanunu 164/son hükmü temelinde talep etmelidir.
Old 01-12-2008, 16:08   #16
BaharB

 
Varsayılan

Sayın Saim;
Belirtiğiniz uygulama farklılıkları bir dönem yaşandı ancak birlik sağlandı. Aşağıdaki karar gayet ayrıntılı bir şekilde sizin düşüncenizi teyit ediyor.
Alıntı:
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

E:2005/1-66
K:2005/65
T:14.06.2005

Sanıklardan H. C. Ş. ve i. K.nun beraatlerine, A. Y.nin ise TCY.nın 452/1 ve 59. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, 31. madde uyarınca sürekli olarak kamu hizmetlerinden yasaklanmasına, 33. madde gereğince hapis hali süresince yasal kısıtlılık altında bulundurulmasına, hakkında 40. maddenin uygulanması ve tutukluluk halinin devamına, 480.000.000 lira vekalet ücretinin sanıktan tahsili ile müdahile verilmesine ilişkin İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen, 27.11.2002 gün ve 366-393 sayılı hüküm, müdahil vekili, sanık müdafii ve C. Savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 31.3.2004 gün ve 2838-1115 sayı ile;
( ... a ) ... sanıklar H. C. ve İ.'nin beraatlerine ilişkin hükümlerin onanmasına,
b ) Ancak; sanık A. hakkında yapılan incelemede sair itirazlar yerinde değilse de;
1- İzmir Adli Tıp Kurumunun 27.08.2002 tarihli otopsi raporunda belirtildiği şekilde maktülün göğüs sağdaki ve solundaki kaburgalarda yaygın parçalı kınklar olduğu bunların hepsinin göğüs boşluğu içine girip ölümüne neden olduğu anlaşılmakla; TCK.nun 448, 59. maddeleri ile tecziyesi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması,
2 ) 4667 sayılı Yasa ile değişik 1136 sayılı Yasanın 164/son maddesi uyarınca vekalet ücretinin müdahil vekili yerine müdahile verilmesi ... ) isabetsizliklerinden bozulmuştur.
Suç vasfı yönündeki bozma nedenine uyan Yerel Mahkeme, ( 2 ) nolu bozma nedenine karşı 20.9.2004 gün ve 307-279 sayı ile;
"Yargıtay 1. Ceza Dairesi 17.4.2003 gün ve 477/97 sayılı kararı ile mahkememizce verilen başka bir kararı avukatlık ücretinin vekile verilmesi isabetsizliğinden bozmuş, yine aynı Dairenin 9.7.2004 gün 4192-2771 sayılı kararında, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairece de benimsenen 20.4.2004 gün ve 47-101 sayılı kararı uyarınca vekalet ücretinin müdahiller yerine vekile verilmesi bozma nedeni sayılmıştır. Bozma ilamındaki bu neden Yargıtay 1. Ceza Dairesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarına da aykırıdır gerekçesiyle direnmiştir.
Re'sen temyize tabi olan bu hüküm de C. Savcısı ve sanık tarafından temyiz edilmekle dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının, direnme yönünden onama, uyma yönünden ise eksik ceza tayin edilmesi isabetsizliğinden bozma istekli 5.1.2005 gün ve 223841 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca 1.3.2005 gün ve 1-18-22 sayı ile esas hakkında henüz inceleme yapılıp karar verilmeyen bir konuya bağlı ve ancak asıl uyuşmazlığın doğru olarak çözüldüğünün saptanması halinde incelenebilecek bir hususta, öncelikle Özel Dairece inceleme yapılıp, hükmün diğer yönlerinin isabetli olduğuna karar verildiğinde Ceza Genel Kurulunca vekalet ücreti konusunda inceleme yapılabileceğinden, dosyanın incelenmek üzere Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmiş,
Dosyanın gönderildiği Yargıtay 1. Ceza Dairesi;18.5.2005 gün ve 1146/1329 sayı ile;
( ... Sanık hakkında TCK.nun 448. maddesiyle verilen 24 yıl ağır hapis cezasına TCK.nun 59. maddesi uygulanıp ağır hapis cezası 1/6 oranında indirilirken 20 yıl yerine hesap hatası sonucu 18 yıl ağır hapis cezası tayini yasayı aykırı olup C. Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden CMUK.nun 322. maddesi gereğince yeniden yargılama yapılmadan bu yanlışlığın giderilmesi mümkün bulunduğundan TCK.nun 448 ve 59. maddeleri uygulanıp sonuç olarak sanığın 20 yıl ağır hapis cezası ile mahkumiyetine karar verilmek suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olup re' sen temyize tabi bulunan hükmün onanmasına ... ) karar verilerek dosya direnme yönünden incelenmek üzere, Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmekle, konu müzakere edilip, aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR : Sanığın TCY.nın. 448 ve 59. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, takdir olunan avukatlık ücretinin vekil adına mı, yoksa davanın tarafı olan asil adına mı hükmedilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Suçun sübutu, nitelendirilmesi ve yapılan uygulamada Özel Dairece düzelterek onanan husus dışında bir isabetsizlik bulunmadığından ve 5237 sayılı TCY ile 765 sayılı Yasa hükümlerinin somut olayda uygulanan ve uygulanması olanağı bulunan maddelerinin karşılaştırılmasında, 765 sayılı Yasa hükümlerinin sanık lehine olduğu saptandığından, uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine geçilmiştir.
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 9.7.2002 gün ve 1-185-300, 20.4.2004 gün ve 1-47-101 sayılı kararlarında da açıklandığı üzere;
4467 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önce Avukatlık Yasasının 163. maddesinde; "avukatlık ücreti, avukatın vekalet hizmetine karşılık olan meblağı ifade eder" şeklinde tanımlanmakta iken, 4667 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonrasında, ücret 164. maddenin birinci fıkrasında "avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder" şeklinde tanımlanmıştır.
Avukatlık ücreti, avukatlık sözleşmesinden kaynaklanan avukatlık ücreti ve "Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine" göre karşı tarafa yüklenen avukatlık ücreti olarak ikiye ayrılır. Bunlardan ilki yargılama giderlerine dahil olmadığı halde, ikincisi bir cok yargısal kararda vurgulandığı üzere yargılama giderlerindendir. Bu nedenle, talep bulunmaksızın diğer yargılama giderleri gibi avukatlık ücretine de kendiliğinden hükmedilmesi gerekir. ( CGK, 5.14.1996 gün ve 86-91 )
Öte yandan, Ceza Genel Kurulunun 07.06.1971 gün ve 497-209, 07.02.1972 gün ve 447-72,24.02.1975 gün ve 37-32 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi, dava sonunda "Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi" uyarınca karşı tarafa yüklenen avukatlık ücreti kişisel hak niteliğindedir. Bu yönü itibariyle de, ayrıca temyiz edilmediği sürece Yargıtay tarafından inceleme konusu yapılamaz. Yine sanık lehine vaki temyiz üzerine kararın bozulup yeniden hüküm kurulduğu hallerde, davaya katılan tarafın yeni hükmü vekalet ücreti yonunden temyiz etmesi durumunda, kazanılmış hak nedeniyle bu hususun bozma konusu yapılamayacağı da uygulamada yerleşmıs hususlardandır.
Sanıgın mahkum olması halinde, ceza davalarında, vekaletnamesi bulunan bir avukatın hukuki yardımından yararlanan veya kendilerini vekille temsil ettiren katılan veya şahsi davacı lehine, "Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi"nin ikinci kısım ikinci bölümüne göre maktu vekalet ücreti ödenmesine karar verilir. Yine tazminata hükmedilmişse, tarifenin üçüncü kısmına göre nispi vekalet ücretine de hükmedilir. Ayrıca sanığın da vekaletnamesini haiz bir avukatının bulunması durumunda, manevi tazminatın reddedilen kısmı üzerinden sanık yararına da avukatlık ücretine hükmedilecektir.
Karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücretinin kimin adına hükmedileceği sorununu inceleyecek olursak;
Ceza Genel Kurulumuzun 20.10.1975 gün ve 250-256 sayılı kararında, avukatlık ücretinin vekil olan avukat lehine değil, asil adına hükmedilmesi gerektiği belirtilmiş olup, gerek Hukuk Dairelerinin gerekse Yargıtay Ceza Dairelerinin bu doğrultudaki uygulamaları istikrarlı biçimde süregelmiştir.
Ancak, Avukatlık Yasasında 4667 sayılı Yasa ile yapılan yeni düzenleme sonrasında, karşı tarafa, dava sonunda yargılama gideri olarak yüklenecek avukatlık ücretinin vekile mi yoksa müvekkile mi hükmedilmesi gerektiği sorunu çeşitli yargısal kararlarda tartışılmaya başlanmıştır.
Avukatlık Yasasının 164. maddesinin son fıkrası 4667 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce: "Avukat ile iş sahibi arasında aksine yazılı sözleşme bulunmadıkça tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek avukatlık ücreti avukata aittir." hükmünü taşımakta iken, bu hüküm 4667 sayılı Yasa ile; "Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti, avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez." şeklinde değiştirilmiştir.
Görüleceği üzere, gerek önceki gerekse sonraki yasa metinlerinde, karşı tarafa yüklenecek ücretin, kimin adına hükmedileceğine ilişkin açık bir belirlemeye yer verilmemiştir. Her iki düzenleme vekil ile müvekkil arasında çıkacak ücret uyuşmazlıklarının çözümlenmesine ilişkin bulunmaktadır. 4667 sayılı Yasa ile Avukatlık Yasasının 163. maddesi değiştirilerek avukat ile iş sahibi arasındaki avukatlık sözleşmesinin yazılı olması şartı kaldırıldığından, buna paralel olarak 164. madde de değişiklik yapılarak "aksine yazılı sözleşme bulunmaması" koşulu madde metninden cıkartılmıştır. Esasen sözleşme özgürlüğü prensibi uyarınca, iş sahibi ile avukat isterlerse karşı tarafa yüklenen vekalet ücretinin iş sahibine ait olacağına ilişkin sözleşme de yapabilirler. Böyle bir sözleşmeyi yasaklayan herhangi bir yasal düzenleme de mevcut değildir. O halde, salt bu değişiklik nedeniyle gider olarak karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücretinin vekil lehine hükmedilmesi gerektiğini söylemek olanaklı değildir.
Diğer yandan, karşı tarafa yüklenecek ücretin avukata değil, iş sahibi müvekkile hükmedilmesi gerektigini gosteren bir başka husus 164/son maddenin ikinci cümlesinde yer alan "Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedılemez" hükmüdur. Şayet, karsı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücreti avukat adına hükmedilecek ise, bu ücretin zaten iş sahibinin borcu nedeniyle takas veya mahsup edilmesi ya da haczedilmesi mümkün olamayacaktır. Aksi bir yorum, bizi yasa koyucunun 164. maddesinin son fıkrasına ikinci cümleyi boş yere koyduğu sonucuna götürür. ( Murat Aydın, Avukatlık Ücreti, Ankara-2004, 2. Bası, s.252 )
Yine, ücretin asil adına hükmedilmesi gerektiğini gösteren bir başka yasal düzenleme de, Avukatlık Yasasının 163/3. maddesi olup, bu düzenleme 4667 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sırasında da korunmuştur. Bu hüküm uyarınca bir ilamın cebri icra yolu ile infazına girişildiğinde, takip talebini alan icra müdürü ilamı inceleyerek, ilam bir avukatın takibi ile elde edilmiş, ancak iş sahibinin kendisi veya bu avukatın dışında bir başka avukat tarafından icraya konulmuşsa, masrafını takip talebinde bulunandan alarak ilamın icraya konulduğunu ilamda adı yazılı avukata bildirecek, bu bildirim yapılmadan icranın sonraki aşamalarına geçilmeyecektir. Bu düzenleme ile, avukatın ilama konu alacağını kolayca alması sağlanmak istenmektedir. Karşı tarafa yüklenen avukatlık ücreti avukat adına hükmedilecek ise bu kurala da gerek bulunmamaktadır. ( Murat Aydın, age, s.253 )
Kaldı ki, hükümlerin kimler tarafından temyiz edilebileceği usul yasasında gösterilmiştir. Avukatın hükmü ancak yetkili kılındığı takdirde ve vekili adına temyize yetkisi bulunduğu, oysa avukat lehine ücrete hükmedilmesi halinde, ücret alacağına ilişkin kısım kendisi yönünden bir hak veya olumsuzluk yaratmayacağı cihetle, ceza davalarında katılan, şahsi davacı ya da sanığın buna yönelik temyiz yetkisinin de ortadan kalkması sonucunun doğacağı, yine hükmü kendisi adına temyiz yetkisi bulunmayan vekilin bu hususu temyiz edemeyeceği, C.Savcılarının şahsi hakka ilişen konularda hükmü temyize yetkilerinin bulunmadığı, sanığın da hükmü kendi aleyhine temyiz edemeyeceği düşünülürse, yargılama giderlerinden sayılan ve hükmün bir parçasını oluşturan avukatlık ücretine eksik hükmedildiği hususunun temyiz incelemesine getirilmesine hukuki olanak kalmayacağı anlaşılmaktadır.
4667 sayılı Yasa ile Avukatlık Yasasının 164/son maddesinde gerçekleştirilen değişikliğin, yargılama giderlerinden sayılan ve dava sonunda tarife uyarınca karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücretinin, vekil lehine değil, ceza davasında taraf olan ve kendilerini vekille temsil ettiren katılan, şahsi davacı veya sanık lehine hükmedilmesi gerektiği yolundaki önceki kararlar ve istikrarlı uygulamadan dönülmesini gerektirmemektedir.
Bu nedenle, esasıyla ilgili uyuşmazlık Özel Dairece incelenip, düzeltme nedeni dışında isabetli bulunan Yerel Mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1 ) Diğer yönleri Özel Dairece incelenen ve düzeltme nedeni dışında isabetli bulunan direnme hükmünün ONANMASINA,
2 ) Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 14.06.2005 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.
Old 01-12-2008, 16:55   #17
BaharB

 
Varsayılan

Sayın Saim;
Serbest meslek sahibi avukatın, aylık ücret karşılığı hukuki yardımda bulunduğu müvekkilinden, sene sonunda, tarife gereği alması gereken vekalet ücreti farkını talep edebilmesi hususunda tartışılacak bir taraf göremiyorum. Avukat sorumluluğunu üzerine aldığı işin ücretini de tabi ki alacaktır.

Ancak tartışmak istediğiniz husus, karşı tarafa yüklenen vekalet ücretinin de avukata ait olması hükmü ise, bu husus bence de tartışmaya değerdir. Karşı tarafa vekalet ücreti yüklenmesindeki amaç, haksızlığa uğrayan kişinin, adli makamlarda hakkını ararken yapacağı avukatlık masrafını bir ölçüde karşılayabilmesi ise, karşı tarafa yüklenen bu paranın müvekkile ait olması gerektiği düşüncesi bence de savunulabilir.

Diğer taraftan bordrolu ve hazine / kurum avukatlığı şeklindeki çalışma, avukatlığın temel ilkelerine ve mantığına aykırıdır diye düşünüyorum. Avukatlık serbest bir meslektir. Bu serbestlik gereği örneğin, işin reddedilebilmesi hakkı / zorunluluğu avukatların vazgeçilmez temel bir hakkı ve yükümlülüğüdür. Bu şekildeki bir çalışmada ise işin reddi mümkün değildir. Dolayısıyla bu meslektaşlarımızın avukatlık sıfatını kullanamamaları, hukuk müşaviri veya benzer sıfatlarla çalışmaları ve adli makamlar nezdinde de bağlı oldukları kurumu bu sıfatla temsil edebilmelerinin sağlanması gerekir düşüncesindeyim.
Old 02-12-2008, 17:19   #18
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Sayın BaharB ve Sayın Şehper F. Demirel çok teşekkürler.

Aşağı yukarı aynı fikirdeyiz. Bu olayda sorgulanması gereken bir iki husus olduğu kanaatindeyim.

Belirttiğiniz gibi ve benim arz etmeye çalıştığım şekilde "Bir işin bir ücreti olur" ana kuralı ile harekete dildiğinde de, HUMK. vekalet ücretine ilişkin 421 vd hükümlere göre hareket edildiğinde de karşı yandan alınan vekalet ücretinin, kazanan tarafın vekalet harcamasını telafi mahiyeti taşıdığı ortadadır.

Sınırlı ücretle çalışna meslektaşlarımız için bu hüküm olumludur.Kalması da gerekir kanaatindeyim.

İlk soruda da hala bazı çekincelerim var ancak bu olana dair eğil, olması gerekene dair olduğundan tartışmaya gerek olmadığı ortadadır.
Saygılarımla.
Old 03-01-2010, 00:55   #19
ismailduygulu

 
Varsayılan

Danıştay ve Yargıtay ceza genel kurulu kararı, avukatlık kanunu, humk hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, bağlı olarak, belirli bir aylık ile taraflar arasında belirli bir ücret ödenmesi konusunda anlaşma var ve bunun dısında ek herhangi bir ücret talep edilmeyeceği ve masraf niteliğinde karsı yana yüklenen avukatlık ücretinin bağlı çalışılan kisiye ait olacağı açıkça yzili ve aylık ücret de asgari ücret ile belirlenmiş miktarın üzerinde ise, avukat ayrıca ve ek olarak maktu ya da nisbi oran üzerinden avukatlık ücreti farkı talep edemez. Çünkü avukatlık kanunu ve asgari ücret tarifesi, bk nun akit serbestliği kuralı ile humk na göre karsı yana yüklenen avukatlık ucretinin masrafdan sayılması ve taraflar arasında ayrıca bir düzenleme ile de işverene ait olacağı bagitlanmis ise, başkaca ek ücret yolu kapanmış olur. Tmk m. 3/2, 2 hükmü de bunu destekler. Ama taraflar arasındaki sözleşmede bu hususlar eksik bırakılmış ise avukatlık kanununun ilgili hükümleri ve pek tabii asgari ücret tarifesinin ilgili tarifeleri ek olarak uygulanabilir. Bu yonde akit yapan ve boşluk bırakmayan bir banka ya da finans Kurulu'su veya baskaca kisilerden ek bir talep mümkün olmaz. Avukatlık kanunu avukatlık ile bağdaşmayan işlerin istisnası olarak saydığı bağlı avukatlık durumunda, aktı iyi yorumlamak gerek. Bu hallerde aylık alanlar sadece fişini kessin ya da bordrosunu imzalasın, fişini keserken mahsuben fazla haklar saklı, bordroyu imzalarken fazla haklar saklı şerhi koyabilirse lehine olur. Koymasa da açıkça sözleşme ile kendisini sınırlandıracak hükümlere imza koymamış ise karsı yana yuklenen ya da yüklenmesi muhtemel ücreti de talep edebilir. Zaman asımı süresi icinde. Yani sinirli bir maaşa evet denmiş ve baskaca da, karsı yana yüklenen ücret de dahil, herhangi bir ek ücret talebinde bulunulmayacagina iliskin hüküm var ise, ne müvekkil yönünden ne de karsı yana yüklenmesi muhtemel ücret yönünden talep olmaz. Ama akit yok ya da boşluk var ise ek olarak yapılan her türlü isin ücreti iki taraflı olarak talep edilebilir. Çünkü bu halde avukatın aylığı danışmanlık kısmı içindir. Diğer işlerin ücreti ayrıca istenebilir. Ama şirketler ve özellikle banka ve finans kuruluşları avukatları ayrıntılı sozlesmelerle bağladıkları için, bu şirketler calistirdikleri avukatlar üzerinden avukatlık ısı yapmakta ve avukatlık ücretinin parça is olarak bir avukata yaptırsaydı ödemesi gereken ücreti maaşlı avukatı nedeniyle ödemediği gibi, mahkemelerin otomatik olarak karsı yans yüklediği avukatlık ücretini kendi avukatına odemeyerek, sair gelir adı altında gelir hanelerine yazıyorlar. Dikkat edin burada avukatların ekmegi nasıl şirket yada bankaların eline geçiyor? Artık piyasada cek ve bono donmuyor ve kredi kartı pazara hakim oldu. Kredi kartını kim tekel olarak elinde bulunduruyor? Bankaların bu yol ile avukatları bunyelerinde maaşlı olarak calistirip bankacılık islerinin dısında avukatlık isleri de tekellerine aldığını çözebiliyor musunuz? İste barolar ve tbb hamaset ile meşgul olurken finans kapital şirketleri avukatlık mesleğini nasıl ele geçiriyor? Bu konuyu daha çok tartışmak isterim. Kamu avukatları üzerinden devletin para kazanması cabası. Ama avukatlar da bu yeni durumun farkindalar mı acaba merak ediyorum. İste bu noktada sayıları her gecen gün artan avukatlar, altın yakalı ve özellikle icra isleri yönünden beyaz yakalı çağdaş işçiler olduklarının ve finans kuruluslarinca hem mesleklerinin tekel hakkını kaybettiklerini ve hem de somurulduklerini gormelidirler. Bu nedenle avukatların sendikalaşması ve sendikalist bir mücadele icine girmeleri gerekir. Bugünkü yapısı ile tbb ve barolar bu mücadeleyi vermekten uzak olduğu gibi hukuk dernekleri de bu yonde herhangi bir girişimde bulunmuyorlar. Bilmem ben söylemek istediklerimi anlatabildim mı? Selam ve saygı ile, kolay gelsin.
Old 06-05-2010, 09:06   #20
Av.Barış Kılıç

 
Varsayılan

Ben tüzel kişiliği olan bir sendikada iş sözleşmesi ile çalışıyorum. Sözleşmede benim vekalet ücretim ile ilgili bir bilgide yok. Bu aşamada benim yıllık gelirim 20000tl diyelimki ben 100 tane idari dava açtım. asgari ücret tarifesine göre idari davlarda 500 tl maktu harç çıkıyor ben 100.500= 50000tl aldığım maaştan kalan 30000 tl vekalet ücretini almaya hak kazanabilir miyim?
Old 28-12-2017, 19:50   #21
because I am him

 
İnceleme

Merhaba,

Bu konu hakkında bir yorum yapmak istiyorum. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin Birinci Kısım Dördüncü Bölümünde aynen şu ifade yer alıyor:

“1. Kamu Kurum ve Kuruluşlarıyla Özel Kişi ve Tüzel Kişilerin Sözleşmeli Avukatlarına Ödeyecekleri Aylık Avukatlık Ücreti 1.650,00 TL
Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak avukatlık ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca ödenir.”


Diyelim ki, aylık 5000 TL üzerinden yapılan danışmanlık (hukuki müşavirlik) sözleşmesi ile, dava ve icra takiplerinin yürütülmesi konusunda anlaşıldı.

Dava ve icra takiplerinin tek tek asgari ücret tarifesine göre hesaplanan ücretinin ise yıl sonunda 200.000 TL olması gerekiyor. Madde hükmüne göre aradaki farkın avukata ödenmesi gerektiği iddia edilebilir.

Ancak, söz konusu madde yorumlaması ile ilgili şüphelerim var. Şöyle ki uygulamada bazı şirketler sabit danışmanlık sunan avukatlarına dava neticesinde çıkan vekalet ücretini ödememektedirler. Kanımca bu madde böyle durumlarda avukatı korumak amacıyla düzenlemiştir. Aksi takdirde hem aylık sabit ücret hem de dava neticesinde vekalet ücreti alan bir avukatın bunların yanı sıra, bu ikisi arasındaki farkı da alması pek mantıklı görünmüyor.

Saygı ve selamlarımla,

AA
Old 29-12-2017, 00:47   #22
BaharB

 
Varsayılan

Avukatlık Kanununun 163. Maddesinin 1. fıkrasına göre avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenebilir. Ancak düzenlenen bu sözleşmenin ücrete dair hükümlerinin, Barolar Birliği tarafından hazırlanıp, Adalet Bakanlığı tarafından onaylanarak yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde belirlenen ücretlerin daha aşağısında tespit edilmemesi gerekmektedir. Avukatlık bir kamu hizmetidir ve Avukatlığın amacı; hukuki münasabetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır. Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eden kişidir. Bu bakımdan avukatın ekonomik bağımsızlığı, anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesine ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasına yargı organları nezdinde sağlayacağı katkının niteliği ile doğru orantılıdır. Ekonomik olarak bağımsızlığını en başta müvekkiline karşı koruyamayan, diğer meslektaşları ile ücret rekabeti içerisinde olan avukatın, adalet hizmetine sağlayacağı katkı da beklenen seviyede olamayacaktır. Bu nedenledir ki kamu yararı üstün tutularak avukatlık hizmeti karşılığı ödenmesi gereken ücret bir tarife ile teminat altına alınmak istenilmiş ve burada gösterilen ücretlerin altında ücret kararlaştırılması engellenmeye çalışılarak avukatın bağımsızlığı sağlanmaya çalışılmıştır. Buna karşılık, avukatlık hukukundan doğan ihtilaflarda verilen yerel mahkeme kararlarının temyiz mercii olan Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin kararlarında, avukatlık sözleşmesinin ücrete dair hükümlerinin sözleşme serbestisi çerçevesinde asgari tarife altında da kararlaştırılabileceği, aksini ileri sürmenin dürüstlük kuralına da uymayacağı, sözleşmenin bulunmaması veya geçersiz olması halinde tarifenin uygulanması gerektiği yönündedir.
Saygılarımla.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Konut Finansmanı (Mortgage) Kredisinde Kefil ile ilgili problem. parezger Meslektaşların Soruları 2 27-11-2008 14:09
Cmk Ücreti ile ilgili yönetmelik av.şahin kavukoğlu Meslektaşların Soruları 2 17-01-2007 13:41
Boşanma ile ilgili bir problem MİMAR Hukuk Soruları Arşivi 9 12-04-2006 08:53


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07699800 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.